Neden Kürtlerle yan yana geliyorsunuz? – Pınar Öğünç

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 18 Ocak 2013
  • 05:21

Yıllar sonra o günlerin cümlelerine bağlaç olarak eklenecek tarihi bir gündü dün. Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez için Diyarbakır’da düzenlenen uğurlama töreni, kim bilir kaç yüz binin meydanlara sığmadığı bir buluşma oldu. Fotoğraf netti, mesaj netti. Kızını, Fidan Doğan’ı gerçekten dünyaya geldiği günde, yıllardır gidemediği toprağında gömmeye hazırlanan bir baba da barıştan söz edebiliyordu. Lütfedilen samimiyet testinden geçer mi?

Bu görüntüler ancak sosyal ve alternatif medya üzerinden Diyarbakır dışına çıkarken bir dolu başka şey de oluyordu memlekette. Misal Mehmet Ali Birand, ölümle yoğun bakım arasında gitti geldi; sanki bir savaşın ortasından bildirirken rehin alınmış bir gazeteciymiş gibi sağlık durumu bir türlü netleşemedi.

Polis çocuk kartı

Aynı saatlerde Başbakan, ‘beyaz ekmekle’ mücadele çağrısında bulunuyordu. Ne bileyim Bakırköy’de ‘Girişimci Gençler Yetişiyor’ projesi tanıtıldı. Sonra Abdullah Öcalan’ın köyü olan Halfeti, Ömerli’de, Toplum Destekli Polislik Büro Amirliği ekipleri köy okulunu ziyaret ederek koli koli kitap taşıdı. Sınıf Türk bayraklarıyla donatılırken polisler öğrencilere ‘polis çocuk kimlik kartı’, boyama kitapları, çocuk hakları kitapları falan dağıttı.

Aynı esnada Tekirdağ 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nden çıkan bir minibüs, hava koşulları yüzünden çokça gecikerek İstanbul’a ulaşmaya çalışıyordu. Çağlayan Adliyesi’nde 9’da başlaması icap eden duruşmada 11 genç ilk kez hâkim karşısına çıkacaktı. Altı tutuklunun dördü o minibüsteydi.

‘Cesur Yürek’ kim?

Tutukluluklarının ancak yedinci ayında görebildikleri iddianameye göre çoğu Öğrenci Kolektifleri, Halkevleri gibi farklı sol örgütlerden ve öğrenci yapılanmasından gelenlerin (Bekir Sürücü, Burcu Deniz, Deniz Aydın, Eren Yurt, İhsan Oğuzcan Yüzgeç, İzzet Utku Çaybaş, Kadir Ev, Rüya Kurtuluş, Uğur Karakuş, Yiğit Can Yirmibeş, Zeynel Nihadioğlu) suçu öncelikle 18 Mart 2012’de İstanbul Kazlıçeşme’de yapılmak istenen Newroz’a katılmak ve mala zarar vermekti.

Mala zarar verdiklerine dair delil bulunmadığı, bu yüzden de kovuşturmaya gerek olmadığı kararı çıktıysa da suç itinayla yaratılırdı. Gençlik Kampı ajandası, bilumum not defterinden alınan, misal Sarıyer Halkevi’nde ‘Cesur Yürek’ filminin gösterimine dair notlar, İlkay Akkaya’nın telefon numarası gibi güçlü deliller vardı nasıl olsa. O gün BDP’li Hacı Zengin’in gaz bombası yüzünden hayatını kaybetmesine dair kimse yargılanmamıştı. Ne acı bunlara alışmak.

İddianamede, sonradan partileşen Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) ne kadar yasadışı olduğuna dair dinlenen ‘gizli tanık Bahar’ ifadesinde gaz ve toz bulutundan Öcalan’ın talimatlarına, oradan sanıklara ulaşan yolu tarif ediyor, ‘Türk solunun HDK’yı yeterince özümseyip özümseyemediği’ meselesiyle ‘hizipçilik, grupçuluk’ gibi eleştiriler bile dile getiriliyordu. Öcalan, ta ne zaman avukatlarıyla şu mesajı yollamış, Karayılan şöyle demiş, ANF şunu yazmış, bunlar da Newroz’a gitmiş, e o zaman talimat almışlar. 

Sanıklara yöneltilen “Neden Kürtlerle yan yana geliyorsunuz?” tipi dolaysız sorular temel meselenin ne olduğunu gösteriyor aslında. Neden? Orada da fotoğraf net aslında...

Benzerleri gibi yine hukuk dersi niteliğinde olan duruşma tüm sanıkların tahliye edilmesiyle sonuçlandı. En azından...

Radikal / 18.01.13