Münih “Güvenlik” Konferansı ve Almanya
Münih “Güvenlik” Konferansı görünürde Wolfgang Ischinger’in düzenlediği bir “özel” oturum-toplantıdır. Bu tarz toplantı 2008 yılında önce Telschik tarafından düzenlenmekteydi. Bu özel kişilerin adıyla düzenlenen bu zirveler sadece bir diplomatik manevra. Bu zirvenin düzenlenmesi doğrudan Almanya hükümetinin ve Alman tekelci kapitalizminin denetiminde gerçekleştirilmektedir. 60 delege ile 49. “Güvenlik Konferansı”na katılan Başbakan Merkel, Alman emperyalizminin ağırlığını yeniden ortaya koymuştur. Münih’te yapılan bu Konferans, Almanya’nın yeni rolüne uygun “ben de varım“ iddiasının altını da çizmektedir. Wolfgan Ischinger, devlet ve silah tekelleri ile Alman sermayesi arasındaki ilişkiler ağını ören, koordine eden bir figür.
Kariyeri dışişlerinde bakanlıkta başlayan Ischinger, ABD’de Alman birinci dereceden diplomatı ve bugün ise NATO ittifakının en önemli figüranı. Alman tekelci sermayesi “Güvenlik Konferansı” toplantılarını, Almanya’nın militarist gücünün yenilenmesinin ve öne çıkarılmasının bir platformu olarak kullanmakta. Ischinger verdiği bir mülakatta, “Biz bir tarafta Avrupa’nın ekonomik ve mali geleceğini belirlemede esas güç olmayı arzularken, güvenlik politikaları konularında ikinci sırada duramayız” diyerek, Almanya’nın yeni rolünün altını çizmektedir.
Fransızlar’ın Mali işgalini örnek göstererek, Almanya’nın güvenlik politikalarını sadece Avrupa’yla sınırlandırmaması gerektiğini belirten Ischinger, Afrika’da aktif bir rol almasını talep etmektedir. Hatta bu bağlamda, Fransa’nın sömürgeci geleneğinin bıraktığı olumsuz imajını da gözeterek, yeni bir gücün bölgede zorunlu olduğunu belirtiyor. Almanya bugünden kendi güvenliğini Yugoslavya’da, Somali’de, Hindikuş’ta (Afganistan), Türkiye-Suriye sınırında, Mali’de aktif askeri güçle savunmaktadır. Bu saldırgan emperyalist gücün yayılmacı stratejik politikalarının, Ortadoğu geneli gözetildiğinde dikkatle izlenmesi gerekiyor. Birçok Afrika ülkesinde Almanya militarist güçleri “eğitim” adı altında şimdiden önemli etkiye sahip.
Tarihsel olarak dünya gücü olma arzusu ve çabası, iki savaşın yenilgisinden sonra da hiçbir zaman saldırgan tekelci Alman burjuvazisinin gündeminden çıkmamıştır. Hitler faşizminin yenilgisinden sonra “hiçbir zaman bu topraklarda savaş çıkmayacaktır” politik söylemleri, yerini açıkça “güvenlik” adı altında yeni bir yayılmacı politikaya ve buna uygun militarizme bırakmıştır.
Münih Güvenlik Konferansı bu yeni rolün yeniden altını çizmiştir.
Münih “Güvenlik Konferansı”nın ardından!
Geçtiğimiz hafta sonu (2-3 Şubat’ta) Almanya’nın Münih kentinde, 90 ülkenin temsil edildiği, toplam 400 delegenin katılımıyla “49. Güvenlik Zirvesi” toplandı. Hükümet üst düzey temsilcileri, askeri ve ekonomi fonksiyonelleri, silah sanayi yetkilileri iki gün boyunca, ağırlıklı olarak güncel savaş ve kriz bölgelerinin durumunu konuştular.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden zirve öncesi farklı gazetelere verdikleri söyleşilerde özellikle Suriye sorunu ve İran nükleer silahlanması konularında farklı yaklaşımlarını gerekçelendirdi, netleştirdiler. “Güvenlik Zirvesi”nde NATO, Rusya’ya karşı doğu Avrupa’da konuşlandırmayı planladıkları füze savunma sistemleri konusunda geri adım atmayacaklarını bir daha açıkça göstermiş oldu. Rusya; ABD’nin ve batılı emperyalist güçlerin Ortadoğu ülkelerini istikrarsızlaştırma ve dolaylı müdahale politikalarına son verilmesini savunurken, özellikle İran ile barışçıl bir çözüm yoluna gidilmesini istemektedir.
Sarkozy başkanlığı döneminde NATO’nun savaş yapılarına doğrudan adapte olan Fransa; Mali ve Afrika kıtasındaki saldırgan, yayılmacı, sömürgeci stratejisine doğrudan destek aldı. Libya’nın işgalinde İngiltere ile ortak iş yapan Fransa bu ittifakı Mali’de kıtayı kapsayacak boyutta hayata geçirmeye çalışmaktadır.
Silah tekelleri, militarist kurumların temsilcileri, savaş (savunma) bakanları ve lobiyistlerin toplandığı bu konferansın “resmi” olmayan esas gündemlerini; ekonomik sömürü, pazarların güç dengelerine uygun yeniden paylaşımı, yeni strateji ve ittifaklar oluşturmaktadır. Bu açıdan dışa yönelik verilen bu ortaklık mesajları sadece yanıltıcı. Bu “saldırganlık itifakı” kendi içinde çatışmalı konumda.
“Güvenlik Konferansı”na karşı gösteriler
Emperyalist saldırganların güvenlik konferansı adı altında yaptıkları toplantıya karşı 2 Şubat Cumartesi günü, 3500 kişinin katılımıyla bir gösteri gerçekleştirildi. Özellikle gençlerin “Silahlanma yerine, meslek yeri!” şiarıyla yaptıkları çağrı dikkati çekiciydi.
Alman Komünist Partisi, Sol Parti, sendikalar, gençlik ve kadın örgütleri ve barış inisiyatiflerinin destek verdiği çağrı metinde;
- Militarist güç politikası ve silah tüccarlığına son verilmesi,
- Barış, silahsızlanma ve sosyal adalet,
- Atom silahlarının olmadığı bir dünya,
- Militarizme, nasyonalizm ve ırkçılığa son,
- Almanya’nın yurtdışı askeri güç müdahalesine son verilmesi,
- Almanya’nın NATO ve AB askeri ittifakından derhal çıkması
- NATO’nun dağıtılması,
- Silah ihracatına son verilmesi talepleri dile getirildi.
Güvenlik Konferansı adı altında yapılan toplantıların esas olarak ABD ve AB emperyalist güçlerinin çıkarlarını güvenceye almak için yapıldığı dile getirildi. Militarizm ve savaş yoluyla dünya pazarını denetleme planlarının yapıldığı vurgulandı. Suriye’de muhalif denen güçlerin silahlandırılarak İran’a karşı da bir müdahale olanağının yaratılmaya çalışıldığına yer verilen çağrıda, Almanya’nın Suudi Arabistan’la Leopard tankları ve İsrail’le denizaltı savaş gemileri anlaşmalarının iptal edilmesi talep edildi.