Mısırlı İslamcılarda güç zehirlenmesi - Fehim Taştekin

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 07 Aralık 2012
  • 06:57

Mısır’da Müslüman Kardeşler kökenli Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi erkenden gücün tuzağına düştü. Filistinlilerle İsrail arasında ateşkesin mimarı olarak kazandığı prestiji ertesi gün ülke içinde kendi namına büyük bir güce tahvil etmeye kalkıştı. 22 Kasım’da yayımladığı geçici anayasal deklarasyonla kendisini kimsenin denetleyemeyeceği olağanüstü yetkilerle donattı. Amacı Mısır’da sarpa saran yeni anayasa yazım sürecini nihayete erdirmek ve ‘devrimi’ tamamlamaktı. Güya bunu kurumlardaki eski rejim kalıntılarının normalleşme sürecini baltalayan oyunlarını bozmak için yaptı. Zira Anayasa Mahkemesi, yeni anayasayı yazmakla görevli Kurucu Meclis’in feshi için açılan davayla ilgili kararını 2 Aralık’ta verecekti. Olası bir fesih kararı İslamcı iktidarı endişelendiriyordu. Liberaller, solcular ve Hıristiyan temsilcilerin boykotuna rağmen Kurucu Meclis apar topar tartışmalı maddeleri onaylayıp taslağı 30 Kasım’da Mursi’ye sundu. Mursi de taslağı 15 Aralık’ta referanduma götürme kararı aldı.

Mursi’nin yanılgısı

Geçici anayasal deklarasyona ilaveten Kurucu Meclis’teki bu oldubitti muhalefet kanadıyla yaşanan krize tuz biber ekti. Bir kere sistemi yeniden inşa ederken toplumun tüm kesimlerine güvence sunan bir anayasal metne ulaşmanın yegâne yöntemi olan müzakerecilik terk edilmişti. Mursi’deki tipik bir güven patlaması: Nasıl olsa halkın yüzde 51’inin oyunu almıştı. Mübarek’in devrilmesinin ardından yönetimi tekeline alan Yüksek Askeri Konsey’in tasallutundan da kurtulmuştu. Sırtını yaslayabileceği Müslüman Kardeşler tabanı her an muhaliflere karşı mobilize edilecek ‘sivil güç-sopa’ olarak yedeğindeydi. İsrail’le Hamas arasında arabuluculuk rolüyle ABD’nin övgüsüne mazhar olacak kadar da dışarıda muteberdi. Ama Mursi’nin temel yanılgısı diyalog yerine dayatmayla süreci ilerletebileceğini sanmasıydı. Kötü bir sınav verdi. Tahrir Meydanı tekrar ısınınca, 12 gazete ve 5 televizyonda görülmemiş bir refleksle ‘diktatör’ olarak resmedilince baskıcı rejimlere özgü taktiklere başvurdu. ‘Yandaş’ kitleyi sokağa döküp güç gösterisinde bulundu. Ne var ki kalabalıkları yarıştırma taktiği işe yaramadığı gibi toplumdaki kutuplaşmayı artırdı. İkincisi muhalefeti gözden düşürme yoluna gitti. İktidar çevrelerine göre gösteriler Mübarekçiler ve Siyonistlerin komplosuydu.

‘Siyonist muhalefet!’

Nitekim başsavcılık eski cumhurbaşkanı adayları Hamdin Sabahi, Amr Musa, Anayasa Partisi Başkanı Muhammed el Baradey ve ülkenin en eski partisi Vefd’in lideri Seyyid el Bedevi ve 15 Aralık’taki referandumu denetlememe kararı alarak posta koyan Yargıçlar Kulübü’nün Başkanı Ahmed el Zend aleyhine casusluk soruşturması başlattı. İddiaya göre Musa, eski İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni ile buluşup iç karışıklık çıkarma konusunda uzlaştı, ardından bu 5 isim Vefd’in merkezinde toplanıp İsrail komplosunu hayata geçirmenin yollarını tartıştı. Öyle bir hava estirildi ki Mursi’ye karşı çıkan herkes Mübarekçi ya da Siyonist. Kuşkusuz eski rejim artıkları karmaşa fırsatını kaçırmıyor. Ama Müslüman Kardeşler bürolarını yakan ‘baltacı’ terörü, muhalefeti mahkum etmeye yetmez. Sonuçta inatlaşmadan asıl zararlı çıkan ve kaybeden Mursi’nin kendisi; sadece Müslüman Kardeşler değil herkesin cumhurbaşkanı olduğunu göstermek için farklı kesimlerden yanına aldığı danışmanlarını yitirdi. İktidardaki Hürriyet ve Adalet Partisi’nin Hıristiyan asıllı Genel Başkan Yardımcısı Refik Habib ile Mursi’nin yeni atadığı Anayasa Referandumu Yüksek Komitesi Sekreteri Zaglul Balşi de istifa etti.

Mezhepçi anayasa!

Tabii muhalefeti isyan ettiren taslağa da bakmak gerekiyor. Ki sadece laikler değil Müslüman aydınların da üzerinde derin derin düşüneceği unsurlar içeriyor. 1971 anayasasındaki “Mısır halkı Arap ulusunun parçasıdır” maddesinin yerini “Mısır halkı Arap ve İslam ümmetinin bir parçasıdır. Nil Vadisi, Asya ve Afrika uzantısıyla gurur duyar” ifadesi alıyor. “Devletin dili İslam, resmi dili Arapçadır. Şeriatın prensipleri yasamanın ana kaynağıdır” diyen mevcut anayasanın 2. maddesi yeni metinde korunurken 219. maddeyle şu ilave yapılıyor: “Şeriat prensipleri genel delil ve esasların yanı sıra Sünni İslam doktrinleri ve Müslüman âlimlerin çoğunluğunun kabul ettiği kaynakları içerir.” Bu mezhepçi bir yaklaşım ve uygulamanın nasıl olacağına dair kuşkular derin. Hıristiyanlık ve Yahudilik de yasamanın kaynağı sayılıyor. Sünni dünyanın ilim merkezi El Ezher Üniversitesi’ne verilen paye de çok kritik: “El Ezher bağımsız ve kapsamlı bir kuruluştur. Mısır ve tüm dünyada İslam’ı tavsiye etme görevini üstlenir. Şeriat ile ilgili tüm meselelerde Ezher’in âlimlerine danışılmalıdır.”

Ezher’e bile çok geldi

Ayrıca muhalefet kadın hakları ve ifade özgürlüğünün garanti edilmediğini düşünüyor. Maddeler detaylı olunca taraflar arasında uçurum büyüyor. Bir tarafta İslamcılar diğer tarafta solcu, liberal ve Hıristiyanlar. Orta yol bulmak kolay değil. Ama müzakereyle uzlaşmaktan başka çıkar yol da yok. Diğer türlüsü taslak referandumdan geçse bile bu sadece bir kesimin anayasası olur, Mursi de ötekilerin gözünde ‘ikinci Mübarek’ ya da ‘yeni Firavun’ olmaktan kurtulamaz. Unutmayalım El Ezher’in bile Mursi’ye ‘Anayasal deklarasyonu iptal et, muhalefetle koşulsuz diyaloga geç’ diye seslendiği bir yerdeyiz.

Radikal / 07.12.12