Geçen hafta Akademiye Özgürlük Çalıştayı vesilesiyle üniversitelerde yaşanan muhtelif hak ihlalinden söz eden bir yazı yazmıştım. Öğrencilerin ve akademik personelin sokulduğu yeni bir cendere olarak sosyal medya paylaşımlarını anmıştım orada. Kulağıma gelenler, kapısında tabela bulunmasa da üniversite yönetimlerinin neredeyse ‘Twitter istihbarat’, ‘Facebook takip’ nevi birimler kurduğunu işaret ediyordu. Sonrasında farklı türde hak ihlaline dair çok ‘mektup’ aldım. Kimi hikâyeler benim hayali birimin teçhizat zenginliğini ürkütücü biçimde ortaya koyuyordu.
Bir kere uzun uzun derdini anlatanların neredeyse tamamı ne üniversitenin, ne kendi adının yayımlanmasını istiyordu haklı olarak. Hiçbiri münferit vaka olmadığından akademide kalmak isteyenler başka bir üniversitede iş bulamamaktan endişe ediyordu. Öğrencilerin çekincesi de net: Burs kaybetmek, soruşturma açılması, sınıfta bırakılmak, en hafif haliyle ‘hocanın takması’... Kim itiraz edebilir ki! Daha soyut bir yazı yazmak pahasına isim vermeyeceğim.
En ‘ileri’ vaka
Sadece şu hikâye bile, üniversitelerin öğrencilerini sosyal medyada nasıl takip ettiğinin ürkütücü kanıtı. Açılıp sonuçlanmış bir soruşturma olmasıyla da ‘ileri’ bir örnek bu; tuhaf bir bilişim davası.
AA olarak anacağım öğrenci, Ankara’da bir özel üniversitenin son sınıfında. İki yıldan uzun bir süredir Twitter kullanıcısı. Fakat orada da ne adı-soyadı, ne okulu belli; takma bir isim kullanıyor.
AA bir gün tarih dersinde. Hoca misal Ermenilerden ‘kahpe döl’ olarak söz edebilecek kıvamda ‘ders’ anlatırken, devam zorunluluğu yüzünden sınıftan çıkamayan AA, birkaç tweet atıyor. Mesela biri: ‘Ermenilere hakaret eden tarih hocasına bir şey söylememek için tırnaklarımı avucuma geçiriyorum’. Hiçbirinde okul, ders, hoca ismi anılmayan tweet’lerde hakaret sayılabilecek tek kelime ‘faşist’. Kaldı ki bütün denklemde sıfır gerçek kimlik bilgisinden söz ediyoruz.
Fakat ne oldu? AA hakkında soruşturma açıldı. Yüklenen suçlar şöyle: Sosyal medya üzerinden dersin hocasına hakaret etmek ve aşağılamak... ‘Ermeni meselesi’ üzerinden münakaşaya girmek, hakaret etmek, dersin işleyişini bozmak... Üniversitede ayrımcılık yapmak, üniversitenin huzurunu tehlikeye atmak, örgütlemek... Delil de o birkaç tweet’in ekran görüntüsü.
Sınıftaki 150 kişiden birinin bile AA’nın dersin düzenini bozduğuna, hocaya hakaret ettiğine dair şahitliği yoktu. Kaldı ki o hesabın AA’ya ait olduğu bile teknik olarak ispatlanamazdı. Belki de sadece Twitter’ın IP adresi vermemesi sayesinde (Facebook veriyor) delil yetersizliğiyle AA altı ay uzaklaştırma cezası almaktan kurtuldu. Bursu kesilebilir, mezun olamayabilirdi.
ODTÜ’deki son olaylar ve rektörlerinin tutumu üzerine Twitter’a yazdıkları nedeniyle ertesi sabah girişte kenara çekilenler var. Misal, şart koyduğu romanları okumayanları derste feci aşağılayan hocaya ironi maksadıyla, Facebook’ta X romanı okumadan sınavdan geçtiğini yazan öğrenciye ‘hocayı aşağılamaktan’ açılan soruşturma ve verilen uyarı cezası var. Geceleri bilgisayarları kurcalanan asistanlar var. İşler ‘CSI Akademi’ seviyesine gelmiş. Nasıl bu kadar vakitleri var, inanamıyor insan. Aynı zihniyetin başka neler yapabileceğine de...
Bu, ihlal skalasından sadece bir renk. Bilumum üniversite örgütlenmeleri ve platformlarının elinde birikmiş, yargıya yansımış/yansımamış fazlası da mevcut. Hukuki destek alarak kimseyi mağdur etmeyecek ama üniversitelerde hak ihlallerini ifşa edecek bir mekanizma yaratılamaz mı? İşe yarar mı?
Radikal / 11.02.13