Mali’ye saldırı halklara karşı açılan yeni emperyalist cephedir! / KB

  • Arşiv
  • |
  • Makaleler/Yazarlar
  • |
  • Kızıl Bayrak
  • |
  • 22 Ocak 2013
  • 13:30

Fransa’nın geçen hafta Batı Afrika ülkelerinden Mali’ye saldırması ile emperyalistlerin halklara karşı yürüttükleri savaşlar zincirine yeni bir halka eklendi. 2001’de Afganistan işgaliyle başlayan “yeni dönem savaşları” serisine ilkin Irak, ardından Libya eklenmiş, şimdi ise sıra Mali’ye gelmiş bulunuyor.

Bir ülke hedefe çakılınca, emperyalist güçlerin bahane uydurup saldırıya geçmeleri, sadece bir zaman sorunu olmaktadır. Halklar, ummadıkları bir anda emperyalist orduların bomba yağmuru altında buluyorlar kendilerini. Tıpkı şuanda Mali’de olduğu gibi…

Sahte gerekçelere dayalı yeni bir işgal girişimi…

Libya işgaliyle keskin dişlerini göstermeye başlayan Fransız emperyalizmi, Suriye’de iç savaşın kışkırtılmasında aynı tutumu sürdürmüş, diğer emperyalist güç odaklarını beklemeden Mali’ye savaş ilan ederek ise, saldırganlığı bir basamak daha yükseltmiştir. 

 “Bölgenin ve batılı emperyalistlerin güvenliği için El Kaideci teröristlerle savaş” başlattıklarını ilan eden “sosyalist” Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, “ulvi” hedefler peşinde koştuklarını ima etmeye çalıştı. Aynı gerekçeye dayanarak, diğer emperyalist güçlerden destek talebinde bulundu.

El Kaideci teröristlere karşı savaştıklarını iddia eden Hollande’ye pek inanan yok. Zira bu aynı Fransa, Libya ve Suriye’de El Kaideci teröristleri destekliyor. Bu da, Mali’ye saldırıyı, “Batının El Kaide’ye karşı savaşı” olarak sunanların kaba bir ikiyüzlülük yaptıklarını anlatıyor.

Emperyalist çıkarlar ve işbirlikçi rejimi koruma telaşı…

Mali, dünyanın en yoksul 5. ülkesidir. Nüfusunun büyük bir çoğunluğu yoksulluk sınırının altında bir yaşam sürüyor.  Buna karşın Mali Uranyum, altın ve petrol gibi yeraltı kaynakları yönünden zengin bir ülkedir. Bu durum Mali’yi, Fransız tekelleri için önemli kılıyor. Nitekim bazı şirketlerin başlatılan savaşa açık destek sunmaları, tesadüf değildir. Mali’nin geçmişte Fransız sömürgesi olması, Fransız emperyalizminin Kuzey ve Batı Afrika ülkelerini “doğal nüfuz alanı” kabul etmesi ve emperyalist güç odakları arasındaki rekabet, savaş ilanın esas nedenleri olarak öne çıkıyor.

Fransa,  geçen yıl darbe ile iktidarı ele geçiren askeri yönetimin destek talebini, savaş ilanın “meşru gerekçesi” olarak sundu. Yani saldırının bir nedeni de, bu gayr-ı meşru askeri rejimi korumaktır.

Rejimin güçsüzlüğü, Tuareg halkının uzun yıllara dayanan bağımsızlık mücadelesi karşısındaki aczinden kaynaklanıyor. Fransız emperyalizminin çizdiği yapay sınırlarla parçalanan Tuaregler Mali, Cezayir, Libya, Nijer ve Burkina Faso’da yaşıyorlar. Suni sınırlarla yaratılan parçalanma, hem karmaşık sorunlara yol açmış hem bağımsızlık veya özerklik uğruna mücadeleyi kaçınılmaz kılmıştır.

 Mali’nin Tuareg bölgeleri için özerklik isteyen laik Awazad Ulusal Kurtuluş Hareketi (AUKH/MNLA) uzun yıllar mücadeleyi sırtlanmış, ancak son dönemde kökten dinci akımların güçlenmesi ile inisiyatifi kaybetmiştir.

Nitekim Libya’da Kaddafi yönetiminin devrilmesinden sonra hızla güçlenen Mağrip El Kaide, Batı Afrika’da Cihat İçin Birlik, Ensar Din gibi gruplar kısa sürede Kuzey Mali’nin önemli kentlerinin denetimini ele geçirdiler. Bu dinci-gerici akımlar hakim oldukları kentlerde şeriat yasalarını dayatmaya başladılar. Kökten dinci akımların askeri yönetimi tehdit edebilecek duruma gelmesi, Fransa’nın savaş ilanını hızlandıran önemli bir etken oldu.

Emperyalistlerin yarattıkları ‘canavar’…

Mali’ye saldıran Fransa, alanda fiilen kökten dincilerle savaşıyor. Silah yönünden donanımlı, Afganistan, Irak ve Libya savaşlarında deneyim kazanmış bu gruplar, Fransa için “kolay lokma” olacağa benzemiyor. Cezayir’de bir doğalgaz tesisinin kökten dinci bir grup tarafından işgal edilip çalışanlarının rehin alınması ve bu olayda onlarca kişinin ölmesi, şimdiden çatışmaların Mali’ye komşu ülkelere yayılacağı endişesini yarattı. 

Mali’de düşman ilan edilseler de hem Fransa hem diğer emperyalist güç odakları, kökten dincileri desteklemiş, silahlandırmış ve tetikçi olarak kullanmışlardır. Libya ve Suriye’deki silahlı dinci çeteleri halen de destekliyorlar. Dahası bu grupların ellerindeki silahların önemli bir kısmı şu veya bu şekilde emperyalist devletler tarafından sağlanmıştır.

Emperyalistlere göre, Libya ve Suriye’deki kökten dinciler “müttefik”, Mali’dekiler ise “terörist”tir. Çifte standarda dayalı bu ikiyüzlü politika, kökten dincilerin güçlenmesinde büyük bir rol oynamıştır. ABD’nin Ortadoğu’daki en sadık uşakları arasında yer alan Suudi Arabistan-Katar ikilisinin ise, kökten dincilerin finansmanı için milyarlarca dolar harcadıkları, artık kimse için bir sır değil. Yani bu ‘canavar’ı yaratan emperyalistlerin bizzat kendileridir.

Fransa bataklığa saplanabilir

Savaşı hava saldırılarıyla başlatan “sosyalist” Hollande yönetimi, saldırının ilk günlerinde işlerin sanıldığı kadar kolay olmadığını teslim etmek zorunda kaldı. Nitekim hava saldırılarına rağmen, kökten dinci grupların karşı saldırıya geçmesi ve başkent Bamako'nun kuzeyindeki stratejik bir kasaba olan Diabali'yi ele geçirmesinin ardından kara harekâtı da başlatıldı.

İlk etapta 1700 komando, zırhlı araçlar ve hafif tanklar getirerek kara savaşı başlatan Fransa, diğer emperyalist ülkelerden destek talep etti. Mali’de konuşlandırdığı asker sayısını 2500’e çıkaracağını açıklayan François Hollande, ülkedeki durumun Afrika ve Batı’ya dönük bir tehdit oluşturduğunu iddia ederek, uluslararası yardım çağrısında bulundu.

ABD, AB, İngiltere, Almanya Mali saldırısına destek verdiler. Fakat bu destek daha çok lojistikle sınırlı kaldı. Belli ki, diğer emperyalistler Fransa ile bataklığa dönüşme ihtimali yüksek bir savaşa girmeye niyetli değiller.

Savaşa destek veren bir diğer güç ise Batı Afrika Birliği (ECOWAS) oldu. Batı Afrika Birliği’nin, Nijerya komutasında 3000 bin kişiden oluşan bir askeri güçle savaşa katılması bekleniyor.

Gerici güçler arasındaki çatışmanın bedelini halklar ödüyor

Öncelikle vurgulamalıyız ki, emperyalist saldırının haklı veya meşru gerekçesi olamaz. Zira her kapitalist/emperyalist devlet egemenlik, yağma ve halkları köleleştirme politikası izler. Dolayısıyla ezilen halkların çıkarlarının emperyalistlerle çakışması eşyanın tabiatına aykırıdır. Bu durum Mali için de geçerlidir.

Öte yandan, Tuareg halkının mücadelesinin kökten dinci akımların denetimine girmiş olması da, büyük bir talihsizliktir. Emperyalistler nasıl egemenlik ve yağma peşindeyse, kökten dinciler de etnik, dinsel, mezhepsel parçalanmayı körüklüyor ve zorbalıkla ortaçağa özgü yaşam biçimini halklara dayatıyorlar. Her iki taraf da birbirinden zorba, ilkesiz ve ahlaksızdır. İki gerici gücün çatıştığı yerde ise, halklara ağır faturalar ödetilmektedir. Afganistan, Irak, Libya ve Suriye bunun son çarpıcı örnekleridir. Yazık ki, Mali’nin de aynı uğursuz girdabın içine sürüklenme ihtimali yüksektir.

Hem Mali’deki hem komşu ülkelerdeki halkların bu tüketici çatışmalardan gerçek anlamda kurtulabilmeleri, ancak emperyalizme ve gericiliğe karşı mücadeleyi birleştiren bir siyasal önderliğe kavuşmalarıyla mümkün olacaktır.