Devlet Tiyatroları’nda “Cyrano de Bergerac”ı izledim. Şiirsel metni, görkemli dekoru, zengin kostümleri, güçlü oyuncu kadrosu ile baş döndürücüydü.
Sabri Esat Siyavuşgil’in harikulade çevirisi, Işıl Kasapoğlu’nun coşkulu rejisiyle seyirciyi lirik bir dünyaya çekip heyecandan romantizme, kahkahadan melankoliye sürükledi.
Bin bir zorlukla boğuşarak ayakta durmaya çalışan özel tiyatrolara haksızlık etmek istemem, ama “Cyrano”, son dönem Devlet Tiyatroları’nda izlediğim “Genç Osman” gibi, “Galile” gibi, bize tiyatronun büyüleyici şaşaasını hatırlattı.
* * *
Oyunu izlerken, Durukan Ordu’nun mükemmelen canlandırdığı uzun burunlu kahramanı, Devlet Tiyatroları’na benzettim.
Tarihsel bir ağırlığı vardı, asildi, şıktı, ama yoksuldu.
Parasızlığını pahalı kostümlerle örtüyor, eski itibarlı günlerindeymiş gibi heybetli duruyordu.
İç dünyasında yaşadığı fırtınayı çevreye hissettirmemeye çalışıyor, “kuşatma”ya karşı kahramanca direniyordu.
Gurur verici biyografisi, fedakarca her yere yetişmesi, toplumu ve hayatı zenginleştirmesi görmezden gelinmiş, hırpalanıp örselenmiş, o da buna tepki olarak ucuz sahne gösterilerine “burun bükmüş”, kılıç çekmişti.
Muktedirlerce hakarete uğramasına, hedef gösterilmesine, gözden düşürülmesine, ortadan kaldırılmak istenmesine aldırmaksızın “burnunun dikine” gidiyor, dikenli konulara “burnunu sokuyor”, “burnundan kıl aldırmadan”, dünyevi bir yaşam felsefesini ve sanatın özgürleştirici ruhunu savunuyordu.
“İki kalas, bir heves”ti onunki; öyle diyorlardı.
Ama oyunun sonunda, bir kalasın darbesine uğramak bile onu hevesinden, asaletinden, sadakatinden vazgeçiremiyordu.
* * *
Başbakan’ın önceki yıl kızının seyirci koltuğunda yaşadığı talihsizliğe ve geçen yıl sanatçıların, Şehir Tiyatroları’ndaki uygulamaları eleştirmesine kızıp Devlet Tiyatroları’nı özelleştirme kararı alması yanlıştı.
“Gelişmiş ülkelerin hemen hemen tamamında devlet eliyle tiyatro olmaz” cümlesi hem düşük, hem yanlıştı.
Gelişmiş ülkelerin hemen tamamında devlet, tiyatronun hamisiydi.
Muhtemelen bunun öğrenilmesiyle, sanatçıların direnişiyle ve Ertuğrul Günay’ın ikna çabalarıyla bu yanlıştan dönüldü; Bakanlar Kurulu’na kadar gelen “özelleştirme”, rafa kaldırıldı.
Gençliğinde sahne tozu yutmuşluğu olan Günay, yurt genelinde sahne sayısını 60’a kadar çıkardı.
Devlet Tiyatroları, hemen her yerde kapalı gişe oynadı.
“Her kente bir devlet tiyatrosu” hedeflendi.
* * *
Ne var ki, sahneler yaygınlaştırılmaya çalışılırken, Ankara’daki Akün ve Şinasi’nin kapanması gündeme geldi.
Yeni Sahne’nin yıkılmasından sonra Kavaklıdere’de sırt sırta vermiş olan bu iki sahne de kapanırsa, Başkent’in merkezinde devlet tiyatrosu kalmayacak.
Başkentliler bir yandan salonları doldurarak, bir yandan protesto gösterileri yaparak devletin tiyatrosuna sahip çıkıyor.
Yeni Kültür Bakanı Ömer Çelik’in hem tiyatronun, hem Devlet Tiyatroları’nın geliştirilip yaygınlaştırılmasına destek vermesini diliyoruz.
Merkezinde devletin tiyatrosunun olmadığı bir başkent, Türkiye’ye yakışmıyor.
Milliyet / 17.02.13