Önce bazı köşe yazarlarına sızdırıldı, iki yıllık tecridin ardından Öcalan’ın kardeşiyle görüşmesine izin verildi, sonra Adalet Bakanı “Öcalan’ın sürece dahil edilebileceğini” söyledi, hemen ardından Bülent Arınç “belki de şu anda görüşülüyordur” dedi ve kamuoyunun hazırlanması süreci 2012’nin Eylül ayında start aldı.
Aynı tarihlerde Numan Kurtulmuş’un HAS Parti’yi feshedip, AKP’ye katılması manşetleri kapladığından, ‘İmralı süreci’ yeterince algılanmadı. Eylül ayının son günlerindeki bu haberlerin peşinden, hemen birkaç gün sonra Burhan Kuzu’nun ‘Başkanlık’ lafını ortaya atması da, adeta aynı hedefe gönderilen çok sayıda oktan biriydi. Yani aslında kurgu çok önceden hazırlanmış, sırayla birbirine ekleniyor ve ‘başkanlık” yolunun taşları dizilmeye çalışılıyordu.
Bu kronoloji, hem Erdoğan’ın siyasi manevralarının hâlâ algılanmamış oluşuna hem de ‘barış süreci’ olarak adlandırılan bir hamlenin daha baştan içinin nasıl boşaltıldığına, cenaze kaldırmaktan bıkmış bir toplumun tüm barış umutlarının acımasızca, kişisel hırslar için sömürülüşüne dair, tarihe geçecek bir örnektir.
Aynı sürecin parçası olarak, Ergin Saygun’un hasta yatağında ‘şefkatle’ elini tutan Erdoğan, en azından ‘asker’ cephesini bölerek, bir ölçüde başarılı da oldu.
Aynı taktiği Kürtler üzerinde ezelden beri uygulayan şu meşhur ‘devlet aklı’, Erdoğan’ın cisminde, bu kez çok daha evrim geçirmiş olarak yeniden karşımızda. Bu ‘akıl’ ona, başkan olmanın, çatışmalı olduğu kesimlerle, askerlerle, Kürtlerle, Gülen dışındaki cemaatlerle de uzlaşmaktan geçtiğini söylüyor.
Bu gerçekleşebilir mi? Elbette mümkün değil. Ama en azından, bu farklı blokları parçalayabilir, yekpareliklerini dağıtabilir. Belli ki bunu denemeye değer görüyor.
Ama Kürt meselesinde işinin daha zor olduğunu muhtemelen kendi de biliyordur.
Erdoğan’ın asıl önceliğinin, bu ülkede on yıllardır kanayan yarayı iyileştirmek değil, bir barış isteklisi gibi görünerek, barış gerçekleşmese de, sorumluluğu karşı tarafa yıkarak, Kürt halkının bir kısmını kendi yanına çekmek olduğu açık.
Bu sürecin hemen başında harekete geçen kalemler, bunun zeminini çoktan hazırladı bile. Yazdıklarına göre, Öcalan sadece KCK tutuklarının serbest bırakılması, anadilde savunma hakkı ve evlenmek istiyordu, 100 kadar PKK’lı bir iyi niyet adımı olarak sınır dışına çıkacaktı falan… Karşılığında ‘devlet aklı’ da ‘başkan’ kılığında dolaşacaktı.
Eğer Kürt siyasi hareketi, Erdoğan’ın istediği ‘Türk-İslam” tipi başkanlığa geçit vermezse, bahane şimdiden hazır. ‘Başta kabul ettikleri şartları değiştirip, pazarlığı bozdular” demenin zemini de ayarlandı.
Ama Kürt siyasi hareketi de bu stratejiyi gayet iyi okuyacak kadar deneyimlidir. BDP şu anda belli ki; ‘barış istemeyen taraf’ olmamak, küçük de olsa var olan bir barış fırsatını sonuna kadar zorlamak ve hiç olmadı, AKP’nin teşhir olmasını sağlamak üzere, bunca yıldır biriktirdiği siyasi deneyimini gayet akıllıca kullanıyor.
Nitekim; BDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Filiz Koçali, Özgür Gündem’deki yazısında herkesin kafasındaki soruya açık bir yanıt verdi:
“Aydınları, demokratları endişelendiren anlaşma, bildiğiniz gibi anayasa meselesi. AKP keşke BDP’yle anayasa konusunda anlaşabilse. ..BDP’nin anayasa taslağı, hem dünya halklarının, kadınlarının, vicdani retçilerinin, sendikacılarının, akademisyenlerinin, hem de Türkiye’de anayasa konusunda çalışması olan tüm kesimlerinin ürettiklerini harmanlayarak hazırlandı… Anayasa bir kağıt değildir. Her anayasanın bir ruhu vardır; BDP’nin anayasa tasla-ğının ruhu da, eşitlikçi, özgürlükçü, çoğulcu ve demokratiktir…
Belli ki Başbakan kendisini ‘başkan’ yapacak bir anayasaya ‘kim’ evet derse, onunla ‘işbirliği’ yapmaya hazır görünüyor. Bu da, BDP’yle ‘işbirliği’ sözleri hakkında, ‘pazarlığı kızıştırma’ kuşkusunu uyandırıyor. Ama anayasa ‘al - ver’ pazarlığının konusu olamaz
Eğer BDP’nin önerilerinde değil de, sadece AKP’nin ‘başkanlık sistemi’ önerisinde bir anlaşma olursa, durum gerçekten vahim olur...”
Erdoğan’ın tüm siyasi manevralarına rağmen ben hâlâ, başkanlığın gerçekleşmesi çok zor bir hayal olduğunu düşündüğüm gibi, barış sürecinin de maalesef yeni bir hayal kırıklığıyla sonlanacağına inanıyorum. Başka bir yazının konusu olsa da, hükümetin, Suriye’de PYD ile çeteler üzerinden çatışmayı sürdürmesi, içerde de “barış” konusunda ne kadar samimi olduğunu gösteren yeterli bir ölçü.
Yurt / 16.02.13