Kıbrıs’ta krizin acı faturası emekçilerin omuzlarına yükleniyor / KB

  • Arşiv
  • |
  • Kızıl Bayrak
  • |
  • 29 Aralık 2012
  • 06:43

2008 yılında Amerika’da başlayan ve giderek yayılan küresel kriz, özellikle AB ülkelerinde derinleşerek sürüyor, devletler ard arda iflas ediyor. Bu kervana geçtiğimiz günlerde Güney Kıbrıs da katıldı.

Ağır bir ekonomik bunalımdan geçen, ekonomisi ve finans sistemi tıkanan Güney Kıbrıs 17 milyar 500 milyon euro acil krediye ihtiyacı olduğunu söyledi ve geçtiğimiz hafta iflasını açıkladı.

Güney Kıbrıs’ın Rum lideri Hristofyas, IMF, Dünya Bankası ve Avrupa Birliği’nden kurulu Troyka ile 11 buçuk milyar euro borç alınması konusunda uzlaştıklarını belirtti. Emperyalist Troyka, “tasarruf tedbirleri” kapsamında Rum yönetimine dayattığı yaptırımlar kısaca şöyledir:

“Kamu harcamalarında ciddi kesintilere gidilecek, her yıl 1200 memur azaltılacak, 13. maaş gözden geçirilecek, erken emeklilik hakkı kaldırılacak, memur maaşları düşürülecek, kar eden kamu kuruluşları özelleştirilecek, vergiler artırılacak.”

Memorandumun imzalandığının açıklamasının ardından 28 tasarı meclise gönderildi. Bunlardan 3’ü bu hafta kabul edildi ve 1 Ocak tarihinden itibaren uygulamaya konulacak. Bu yasa ile, kamu çalışanlarının ve emeklilerin maaşlarında aşamalı olarak yüzde 6,5’ten yüzde 12,5’e kadar kesintiler olacak. Bu arada, 1 Ocak 2013’ten itibaren KDV’nin yüzde 17’den yüzde 18’e, 2014 ten itibaren ise, yüzde 19’a yükselmesi öngörülüyor. Ayrıca, kazanılmış hakların tırpanlanması da gündemde.

Her gün 5 şirketin kapısına kilit vurduğu güneyde son 4 yılda 12 bin küçük ve orta ölçekli şirket iflas etmiş, sadece bu yılın ilk 9 ayında, 4 bine yakın küçük ve orta ölçekli şirket kapanmıştı. İşsizlik oranı ise resmi rakamlara göre 2011 yılının Ekim ayında yüzde 9,2 iken, bu yılın Ekim ayında yüzde 12,9’a ulaştı. Yine 2011 yılında halkın yüzde 23.5’i yoksulluk sınırının altında yaşıyordu. 


Güney Kıbrıs’ın iflasını açıklaması Türkiye cephesinden büyük bir sevinçle karşılandı. Sermaye devleti birbiri ardına Güney Kıbrıs’ı aşağılayan açıklamalar yaparken, “isterseniz size yardım ederiz” diyerek şoven bir propagandaya sarıldı.

Ancak Türkiye’nin hamiliğini yaptığı Kuzey Kıbrıs’ta da durum hiç iç açıcı değil. Ekonomik kriz, işsizlik, piyasalarda durgunluk, nakit sıkıntısı sürüyor.

Ocak 2011’de bütçe açığını kapatmak bahanesiyle hükümet tarafından hak gaspları ve kesintiler gündeme gelmişti. Kamu çalışanlarının ücretlerinin düşürülmesi, vergilerin artırılması ve özelleştirmeleri içeren pakete karşı Kuzey Kıbrıs işçi ve emekçileri Sendikaların çağrısına uyarak, bir yıl içinde iki kez genel greve gitmişti.

28 Ocak’taki ilk genel grevde Kuzey Kıbrıs halkı, hak gasplarının ve kesintilerin Türkiye’nin bir dayatması olduğunundan hareketle, protestolarını işgalci Türk sermaye devletine yöneltmişti. “Toplumsal Varoluş Mitingi”leri altında düzenlenen mitinglerde 50 bin kişi Türk devleti aleyhine sloganlar attı, pankartlar açtı. AKP hükümetinin başbakanı ve şürekası ise, Türkiye aleyhinde açtığı pankartlar ve attıkları sloganlar nedeniyle, Kıbrıslı işçi ve emekçileri aşağılayan demeçler vererek, “Biz ödüyoruz, onlar da buna uygun davransın” gibi tehditler savurdu.

İkinci genel grev 2 Mart’ta gerçekleşti. Grev nedeniyle düzenlenen mitinge Lefkoşa’da 100 bin kişi katıldı.

Emperyalist Troyka’nın Güney Kıbrıs’a önerdiği paketle eş zamanlı olarak Kuzey Kıbrıs’taki UBP hükümeti de, Ankara ile ‘’2013-1015 Ekonomik ve Mali İşbirliği Protokolü’’ adı altında yeni bir “paket” imzaladı.

2013-2015 dönemini kapsayan bu paketin en önemli noktalarından biri, Türkiye’den gelecek olan kredi ve hibelerin artması, ciddi bir programlamaya girmesi ve yakınen sürekli izlenip gelen kaynağın Türkiye’nin istediği alanlarda kullanılıp kullanılmadığının kontrolü. Diğer önemli nokta ise, kamuya ait olan değerlerin yeni monopoller yaratılarak onlara devredilmesi. Böylece, yeni protokolle kamu malları gerçek değerinin altında satılabilecek. Bu aynı zamanda yeni işsizler ordusu anlamına da gelmektedir.

Bu programla kamu değerleri birer birer özelleştirilecek, gerçek değerinin çok altında yabancı sermayeye peşkeş çekilebilecek. Emekli maaşlarında bile kesinti planlayan hükümetin kemer sıkma politikaları sonucu işçi ve emekçilerin yaşamları daha da dayanılmaz hale gelecek.

Özetle; Güney Kıbrıs’a reçete “Troyka”dan gelirken, Kuzey’e Ankara’dan geldi. Kapitalist krizin faturası her iki halka çıkarıldı ve her iki halka “tasarruf önlemleri” altında saldırı programları dayatıldı.

Önümüzdeki süreçte Kıbrıs işçi ve emekçileri, krizin faturasını ödemek için önlerine konulan ağır reçetelerle boğuşmak zorunda kalacak. Gittikçe durumu kötüleşen Rum halkı ile iyice çaresizleşen Türk halkı ortak sorunlarla boğuşacak. Krizin faturasını ödemeyi reddederek, sokakta arayacakları çözüm arayışları ise her iki halkı birbirine yakınlaştıracaktır. Kıbrıs işçi ve emekçileri, sınırların kuzey ve güney arasından değil ezilenlerle ezenler arasından geçtiğini mücadele içinde bilince çıkaracaktır. Kuzeyli ve Güneyli işçi ve emekçiler icin en önemli kazanım da bu olacaktır.

Emperyalist krizi Kıbrıs’lı işçi ve emekçiler için bir fırsata dönüştürmek; sınıf partisinin olmadığı bu koşullarda, bölgedeki ilerici ve devrimci güçlere düşen önemli bir görevdir.

(Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak, 28 Aralık 2012, Sayı 18-51)