KCK’den görkemli karşılama çağrısı

  • Arşiv
  • |
  • Ulusal sorun
  • |
  • Devlet terörü
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 16 Ocak 2013
  • 14:44

KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, cenazeleri bugün Paris’ten Kürdistan’a gönderilen 3 Kürt kadın siyasetçi için, “büyük bir birlik ruhu içerisinde ve barışçıl-demokratik bir tarzda görkemli bir karşılamayı yaparak saldırgan güçlere gereken cevabı vermelidir” çağrısında bulundu.

Türk Başbakan Erdoğan’ın “anaların gözyaşının sona erdirilmesi”nden bahsederken aynı saatlerde verdiği talimatla son yılların en kapsamlı hava harekatıyla güçlerinin üslenme alanlarına saldırı başlattığını belirten KCK, saldırılarda 7 gerillanın yaşamını yitirdiğine dikkat çekti.

“Ortada samimiyetten uzak, çok büyük bir ikiyüzlülük vardır” diyen KCK, Kürt halkı ile barıştan yana olan tüm kesimleri süreci yakından takip ederek oynanan oyunların önüne geçerek, demokratik çözüm iradelerini güçlü bir şekilde ortaya koymaya çağırdı.

KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı’nın yaptığı açıklama şöyle:

“Avrupa’daki Kürt halkı ve demokratik kurumları ile dostlarının şehitlerine layıkıyla sahip çıkarak bir halkın devrimci önder militanlarına yaraşır bir uğurlamayı gerçekleştirmiştir. Bugün, Sara, Rojbîn ve Ronahî yoldaşlarımızın naaşları, çok sevdikleri, bütün benliğiyle bağlı oldukları ve uğruna hayatlarını ortaya koydukları ülkemiz Kürdistan’a ulaştırılacaktır.

Şimdi ise Kürdistan’daki halkımızın bu değerli kahraman şehitlerimizi adına yaraşır bir karşılama ve törenle uğurlamaları görevi gündemdedir. Halkımızın ve dostlarının bu konuda gereken yüksek duyarlılığı ve katılımı göstererek görkemli bir uğurlamayı gerçekleştireceklerine olan inancımız tamdır.

‘GÖRKEMLİ KARŞILAMAYLA SALDIRGAN GÜÇLERE GEREK CEVAP VERİLMELİDİR’

Uluslararası bir zeminde, çok organizeli bir tarzda, partimizin kurucusu ve devrimci önder Sakine Cansız yoldaş ve Kürdistan halkının yılmaz militanları olan Fidan Doğan ile Leyla Şaylamaz yoldaşların alçakça bir biçimde katledilmesi, Kürdistan’da öteden beri süregelen soykırım politikasının bir devamı olup, Önderliğimize, Özgürlük Hareketimize ve halkımıza karşı yapılmış bir saldırıdır. Bu saldırıyla Önderliğimize, Hareketimize ve Kürdistan halkına mesaj verilmek istenilmiştir. Buna karşı halkımız, tüm yurtsever kurumların katılımıyla büyük bir birlik ruhu içerisinde ve barışçıl-demokratik bir tarzda görkemli bir karşılamayı yaparak saldırgan güçlere gereken cevabı vermelidir.

Ortalığa atılan “provokasyon” söylemi kasıtlı olup, katılımı önlemeye dönük bir psikolojik savaş söylemidir. Eğer Türk devlet kurumları içerisinden herhangi bir provoke edici girişim olmazsa, Kürt tarafından asla böyle bir şey olmayacaktır. Başta gençlik hareketi olmak üzere tüm halkımızın, demokratik kurumların ve halkımızın dostlarının yüksek katılımla birlikte, yoldaşlarımızın cenaze törenlerinin barışçıl bir biçimde gerçekleşmesi için gereken sorumlu yaklaşımı ve dikkati göstereceklerinden hiçbir kuşku yoktur.

‘HABUR GİBİ OLMASIN’ SÖYLEMİ GERÇEKLERİ ÇARPITMADIR’

Öncelikle Türk devlet yetkililerinin halkımızın sevinç ve yaslarına karşı önyargılı tutumu terk etmeleri gerekmektedir. “Habur gibi olmasın” söylemi, gerçeklerin çarpıtılmasına devam edileceği anlamına gelecektir. Habur’da halkımızın evlatlarını sevinçle karşılaması dışında bir şey olmamıştır. Ama halkımızın sevinçlerine tahammül gösteremeyen bazı çevrelerin tepki göstermesi ve Başbakan Erdoğan’ın da buna bakarak tutum değiştirmesi olayı yaşanmıştır. Burada ise halkımızın yası vardır. Öncelikle buna saygı gösterilmesi gerekirken peş peşe uyarılar yapılmasının hiçbir gereği yoktur. Oldukça bilinçli ve öngörülü olan yurtsever Kürdistan halkı ve kurumları şehitlerini nasıl karşılaması gerektiğini bilmektedir. Türkiye’de barıştan yana olan tüm kesimlerin halkımıza katılarak yekvücut bir biçimde saldırgan güçlere karşı tutum alması bir sorumluluk ve insani görev durumundadır.

Diğer yandan üzerinden 1 hafta geçmiş olmasına rağmen Fransa polisinin herhangi bir sonuca ulaşamaması veya ulaşmışsa da açıklama yapmamış olması kaygı verici bir durumdur. Açık ki, bu uluslararası terörist saldırının açığa çıkarılması, İmralı’da başlatılan görüşme sürecinin sonuca gitmesine etki yapacaktır. “Bu saldırı, AKP hükümetinin ilan ettiği çok boyutlu entegre stratejisinin bir parçası olarak mı, yoksa İmralı’da başlatılan görüşme sürecini sabote etmeye dönük başka güçlerin bir tertibi olarak mı gerçekleştiği” konusu önemlidir. Bunun anlaşılması sürecin yönünü tayin etmede önemli bir role sahip olacaktır.

‘SON YILLARIN EN KAPSAMLI HAVA SALDIRISI‘

Bugün Türkiye’de yoğun bir biçimde oluşturulan çözüm gündemi ile AKP hükümetinin söylem ve pratiği büyük bir tezatlık teşkil etmektedir. Başbakan Erdoğan “anaların gözyaşının sona erdirilmesi”nden bahsederken, aynı saatlerde verdiği talimatla son yılların en kapsamlı hava harekatıyla güçlerimizin üslenme alanlarına saldırı başlatmıştır. Çok büyük bir söylem ve pratik çelişkisi söz konusudur. 14 Ocak günü saat 16’dan 24’e kadar Medya Savunma Alanları’na bağlı Gare, Zap, Avaşin, Basya ve Kandil alanlarının birçok noktasına kapsamlı hava saldırıları gerçekleştirilmiştir. Gerillanın yüksek duyarlılığı, disiplini ve tedbirleri sayesinde bu kapsamlı hava saldırılarında daha fazla kayıplar yaşanmamış olsa da gerçekleştirilen tüm saldırılarda 7 değerli gerillamız şahadete ulaşmıştır. Bu kapsamlı hava saldırısını basına yansıtırken de, “sınırdan sızmaya çalışan bir grubun tespit edilmesi sonucu bu hava saldırılarının yapıldığı” ifade edilmiştir. Bu tam bir pişkinliktir. Herkes biliyor ki, vurulan yerlerin hiçbirisi sınır üzerinde olmayıp, özellikle Kandil ve Gare gibi sınırın 100-150 km ötesindeki alanların hedeflendiği açıktır.

‘ORTADA SAMİMİYETTEN UZAK, ÇOK BÜYÜK BİR İLİYÜZLÜLÜK VARDIR’

Tüm değerli kamuoyu ve halkımız şu gerçeği görmeli ki, ortada samimiyetten uzak, çok büyük bir ikiyüzlülük vardır; “sıkılmış yumrukları aradan çekeceğiz, anaların gözyaşını durduracağız” derken aynı anda kapsamlı bir hava saldırısının başlatılmasının samimiyetle ne kadar bağdaştığını kamuoyunun takdirine bırakıyoruz. Sürekli provokasyon olabileceğinden bahsedenlere şunu soruyoruz: Bizzat AKP hükümetinin talimatıyla şehit edilen 7 arkadaşımızın canı can değil midir? Bu da süreci provoke eden bir saldırı değil midir? Anaların gözyaşından bahsedenlere söylüyoruz: Ülkesi için kendini feda edebilecek kadar büyüklüğü göstermiş bu 7 militanın anneleri yok mudur? Bu anneler gözyaşı dökmeyecek midir?

‘PARİS KATLİAMININ AÇIĞA ÇIKARILMASI SÜREÇ İÇİN BÜYÜK ÖNEM TAŞIMAKTADIR’

Açık ki AKP’nin başlattığını iddia ettiği bu sürecin, “Kürt haklarının verilmesi süreci mi, yoksa PKK’nin tasfiye edilerek imha edilmesi süreci mi olduğu” konusu halen netleşmiş bir konu değildir. Hem “süreci dinamitlemek istiyorlar” demektedirler, hem de halkımıza dönük sürdürülen tutuklama ve siyasi soykırım operasyonlarıyla birlikte, kapsamlı askeri operasyonlar eşliğinde hareketimize ve halkımızın değer yargılarına her gün hakaret eden bir üslup ve söylem geliştirmektedirler. Eğer geliştirilmek istenen bir barış süreciyse, önce savaş söylemi yerine barış söylemlerinin kullanılması gerekmez miydi? Bütün bu konuların ciddi kaygılar uyandıran konular olduğu açıktır. Bu nedenle Paris’te gerçekleştirilen katliamın açığa çıkarılması, geliştirilmek istenen sürecin netleşmesi açısından da büyük önem taşımaktadır.

DEMOKRATİK ÇEVRELER İLE KÜRT HALKINA ÇAĞRI

Gerçek bir barıştan yana olan, Kürt halkının haklarına kavuşmasını savunan, Türkiye’deki ve uluslararası düzeydeki tüm demokratik çevreleri, süreci daha yakından takip etmeye ve oynanmak istenen oyunların önüne geçip, gerçek demokratik çözüm ve barış yolunun açılması için Önder Apo’nun geliştirdiği çabalara destek olmaya çağırıyoruz. Tüm yurtsever halkımızı ise şehitlerine görkemli bir biçimde sahip çıkarken barıştan yana tutumunu ortaya koymaya ama yoğun bir biçimde geliştirilen psikolojik savaşa da dikkat etmeye, tarihin bu önemli aşamasında her konuda yüksek bir duyarlılık ve fedakarlıkla sürece katılarak oynanan oyunların önüne geçmeye ve demokratik çözüm iradesini güçlü bir biçimde ortaya koymaya çağırıyoruz.”

ANF / 16.01.13