KCK: 2012 Kürt hareketi açısından başarılı bir yıl oldu

  • Arşiv
  • |
  • Kürt Sorunu / Azınlıklar
  • |
  • 31 Aralık 2012
  • 10:55

KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, 2012 yılı değerlendirmesinde gösterilen büyük direnişle birlikte 2013 yılının da bir başarı yılına dönüştürülmesinin zemininin yaratıldığını kaydetti. KCK, “2012 yılı bizim için sonuçları belli, net ve kesin olan başarılı bir yıl olmuştur” derken, Öcalan’ın özgürlüğü ve Kürt sorununun çözümünün kaçınılmaz olduğunu vurguladı.

2012 yılında Kürdistan ve Ortadoğu’daki gelişmeler ile küresel güçlerin durumunu değerlendiren KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, 2012 yılında Kürtlerin büyük bir direniş gösterdiği ve bunun da 2013 yılını bir başarı yılına dönüştürme zemini yarattığına vurgu yaptı.

Ortadoğu’da yaşanan mevcut süreci “Üçüncü Dünya Savaşı” olarak değerlendiren KCK, “Artık savaşlar, eskisi gibi güçlerin doğrudan karşı karşıya gelmesi biçiminde gelişmiyor. Bunu engelleyen çeşitli nedenler vardır” dedi.

Arap ülkelerinde başlayan ayaklanmalara işaret eden KCK, şu değerlendirmelerde bulundu: “2011 yılının başından itibaren Arap ülkelerinde başlayan süreç, birer isyan ve halk devrimi tarzında güçlü bir kitlesel temele dayanan hareketler olarak gelişmiştir. Özellikle Mısır ve Tunus’taki ilk çıkış bu biçimdeydi. Ancak bunu gören kapitalist modernitenin öncü güçleri derhal sürece müdahale ederek değişimi destekledikleri ve halkın özgürlük ve demokrasi taleplerinin arkasında oldukları savıyla sürecin gerçek bir halk devrimine veya demokratik devrime dönüşmesinin değil de kendi çıkarları doğrultusunda bir yönlendirme ile bölgede oluşturmak istedikleri kendi sistemlerini kurmanın zemini haline getirmek istediler. Devrim değil de bir restorasyonla, yine kendi denetiminde bölgenin bir dizayndan geçirilmesi için aktif bir biçimde devreye girdiler. Burada esas olarak bir halk ayaklanması, daha fazla özgürlük, daha fazla adalet, daha fazla demokrasi isteyen ve yine adil paylaşım isteyen bir halk hareketi vardı. Ama Batı sermayesi buna çeşitli biçimlerde el atarak çıkarları doğrultusunda yönlendirme ve bunu kendi sisteminin tümden çökertilip bir tarafa atılması değil de sistemin değişime uğratılması ve yeni bir dizayna tabi tutulması ile sonuçlanmasını sağlamaya dönük müdahaleler geliştirmiştir. Batı sermayesi, özellikle Libya süreciyle birlikte ne kadar bencil yaklaştığını ve her şeyi kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirme arzusu içinde olduğunu çok iyi bir biçimde açığa vurmuştur.”

AKP DEVLETİ BATI HEGEMONYASININ TAŞERONLUĞUNU ÜSTLENDİ

“AKP devletinin, Ortadoğu sorununda Batı hegemonyasının taşeronluğunu üstlendiğini” kaydeden KCK, “Burada durumun ciddiyetini fark eden, yani bölgedeki sistemin çöküşe gittiğini, dolayısıyla bölgede yeni bir dizaynın gelişeceğini ve bundan Kürt halkının da yararlanabileceğini, bölgedeki demokratik yükselişin Türkiye’yi de önemli oranda etkisi altına alabileceğini düşünen AKP devleti, daha önceden belirli ölçüde Batı ile İran arasında bir denge politikasını yürütüyor gibi görünmesine rağmen Libya müdahale süreci ile birlikte tamamen Batı sermayesinin taşeronluğunu yapma temelinde bir nevi makas değiştirmeyi kendisi açısından kesinleştirmiştir” diye belirtti.

Aslında Türk devlet sistemi ve kapitalizminin Batı’nın denetiminde şekillenen bir sistem olduğunun altını çizen KCK, “Ayrı düşmesi beklenemezdi. Fakat özellikle AKP’nin öncülüğündeki devlet yapılanması, böyle bir dengeyi hep yürüttü. Hem Kürt Özgürlük Mücadelesi’ne karşı İran ve Suriye ile bir ittifak yaptı ve bölgesel bir konseptle bu mücadeleyi yürütmeyi esas aldı, hem de NATO’nun, özellikle de ABD’nin ve AB’nin daha kapsamlı desteğiyle Kürt Özgürlük Mücadelesi’ni tasfiye etme konseptini önüne koydu. Yani Türk devleti, Kürt Özgürlük Mücadelesi’ne karşı, hem uluslararası hem de bölgesel bir konseptle mücadele etmekteydi. Ama gelinen noktada eğer bu gelişmenin dışında, yani Batı’nın Ortadoğu’yu yeniden biçimlendirme sürecinin dışında kalırsa kontrolü yitirebileceğini düşünüp aslında bir yerde İran’a ve Suriye’ye sırt çevirerek Batı sermayesiyle ittifakını daha stratejik bir düzeye çıkararak bu sürece dahil oldu” ifadelerini kullandı.

BÖLGEDE NETLEŞEN ÜÇ TARAF

“Türk devletinin Batı sermayesinden yana tutum almasının altında Kürt sorununa dair almış olduğu sözlerin olduğu açıktır” diyen KCK, bütün bunlarla birlikte Türkiye’nin sürece dahil olmasının, özellikle de Suriye’ye dönük çok daha erkenci ve müdahaleci bir pozisyon almasının, çeşitli çevreleri de rahatsız ettiğine dikkat çekti. KCK, “Ama Suriye’de tarafların mücadele süreci kendisiyle birlikte yepyeni gelişmeler ve sonuçlar ortaya çıkartmıştır. Çünkü Batı sermayesinin müdahale politikalarına karşı Çin ve Rusya sermayesi tutum almıştır. BM’nin Güvenlik Konseyi’nde veto hakkı olan bu iki devletin uluslararası bir kararla müdahale edilmesi sürecinin önünde durması, beraberinde yepyeni bir durumu açığa çıkarmıştır” vurgusunu yaptı.

“Bu durum, açıkça bölgede netleşen üç tarafın olduğunu ortaya koyuyor” diyen KCK, şu tespitlerde bulundu: “Bu her üç tarafın da amaçları ve politikaları ayrıdır: Bunlardan birincisi, devrim isteyen gerçek halk güçleri, yani halkın demokrasi ve özgürlük güçleridir. İkincisi, bu devrimsel süreci kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirerek bölgeyi yeniden dizayn etmede değerlendirmek isteyen hegemonik Batı kapitalist modernitenin finans kapital güçleri ile onların taşeronları olan Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerdir. Üçüncüsü ise bu müdahaleye karşı duran ama statükoyu da korumak isteyen, mevcut rejimlerin sürdürülmesinden yana politika belirleyen ve arkasında Rusya ile Çin’in olduğu İran, Suriye ve Irak gibi güçlerdir. Böylece Suriye zeminindeki mücadele süreci, kendisiyle birlikte adeta soğuk savaş dönemindeki gibi iki kutuplu bir yapılanma açığa çıkarmıştır. Bu, belki eskisi gibi çok kalıcı bir yapılanma olmayabilir, farklı karakterler taşıyor olabilir. Yine eski tarz bir soğuk savaş ve doğrudan cephe alma durumunda da değiller; zaman zaman uzlaşan, zaman zaman da zıtlaşan ve farklı çıkar çatışmalarının değişik zeminlerde mücadelesini yürüten bir pozisyon söz konusudur. Gerçek şu ki uluslararası boyutu olan iki taraf netleşirken, esas gelişmenin sahibi olan, özgürlük ve demokrasi isteyen ve bölge halklarının yüz yıllara dayanan amaçlarını taşıyan üçüncü taraf da netleşmiştir. Suriye’de yaşanan çatışma aslında bu güçlerin çatışmasıdır ve bir taraftan halkın özgürlük istemi varken, öbür taraftan iki kesimin iktidar kavgası söz konusudur.”

BÖLGE YENİDEN YAPILANACAKTIR

KCK, “Kısacası süreç nasıl gelişirse gelişsin ve ne olursa olsun gerçek olan şu ki, artık bölgedeki mevcut sistem çöküşe gitmektedir ve bölge yeniden yapılanacaktır” diyerek şunları ekledi: “Her bir taraf kendi çıkarlarına göre bölgeyi dizayn etmek isteyecektir. Burada önemli olan halk hareketlerinin, yani halkların demokratik-özgürlükçü hareketlerinin kendilerini daha fazla yabancı güçlerin denetimlerine koymadan iradelerini korumaları ve çeşitli biçimlerde ilişkileri olsa da iradeli bir duruşu sergilemeleridir. Eğer bu dönemde halkların demokrasi güçleri bu biçimde bir iradeli duruşu gerçekleştirirlerse bölgenin geleceğini belirlemede etkin ve temel bir güç olan halkların demokrasi gücü ve iradesi kendisini artık dayatacaktır. Bu nokta çok önemlidir. Esas bölge sahibi olan bölge halklarının burada iradeleşmesi büyük bir önem taşımaktadır.”

KONFEDERAL SİSTEM

“Mevcut durumda ne bölgedeki statükocu güçler ne de dış güçlere dayalı bir takım silahlı güçlerin fanatik bakış açıları Ortadoğu sorununda köklü çözüm geliştirebilir” diyen KCK, bölge için konfederal sistem önerisini tekrarladı. KCK, “Köklü çözüm, bölgenin özgücüne dayanan, bölge gerçekliğinin tarihsel birikimiyle bütünleşen, bölge halklarının kardeşliği temelinde demokratik ulus anlayışıyla bölge sorunlarının çözüme kavuşturulması ve demokratik konfederal sistemle bölgenin yeniden inşa edilmesidir” dedi.

KC, “Bu hususta Kürt halkının baskıcı, anti demokratik ve sömürgeci sisteme karşı direnişi, tarihin bu önemli aşamasında çok önemli bir fırsat yakalamıştır. Sadece bir Kürdistan devrimi değil, Kürdistan devrimi ile birlikte Ortadoğu’da demokrasi hareketinin iradeleşmesini sağlayacak bir rol oynama şansı ve imkanı doğmuş bulunmaktadır” diye ekledi.

TÜRKİYE’NİN SURİYE’DEKİ HESAPLARI

Türkiye’nin Suriye’deki hesaplarına işaret eden KCK, “Şu andaki amacı birliğin önüne geçmek ve Kürtleri birbiriyle çatıştırmaktır. Aynı zamanda Kürtlerle Araplar arasında bir çatışma yaratmaktır. Bu eksende Türk devletinin en çok istediği şey, Kürtler arası çatışma yaratmak, Batı Kürdistan’da kurulan birliği dinamitlemek ve parçalamaktır. Çünkü eğer böyle olursa Kürtler zayıflayacaktır. Temel amaç Kürtlerin zayıflamasıdır. Stratejisi budur. Güney’de, Kuzey’de, Batı’da, Doğu’da ve her yerde Kürtleri zayıflatma stratejisi vardır. Burada Güney’deki egemen siyasi anlayışın farklı yaklaşımları var tabi. Ama bunu artık herkesin görmesi gerektiği ortadadır” değerlendirmesinde bulundu.

KÜRTLER İÇİN ESAS DAYANAK KÜRT ULUSAL BİRLİĞİ

Tüm bu hesaplar ve saldırılar karşısında Kürtler için esas alınacak en önemli dayanağın “Kürt Ulusal Birliği” olduğunu vurgulayan KCK, bu konuda şu mesajı verdi: “Esas alınacak dayanak Kürt demokratik birliğidir ve doğru bir siyasal stratejiyle Kürt halkının yeni yapılanmada yer almasını sağlayacak bir iradeleşmeyi esas alan politikalardır. Bunun için de acilen gerekli olan şey, Kürt halkının demokratik-ulusal birliğini sağlayacak olan bir “Ulusal Kongre”nin çatısında birleşmek ve ulusal bir stratejiyi belirleyerek bu strateji temelinde Kürt halkının özgürlük davasını başarıya taşımaktır. Ulusal ve uluslararası düzeyde bunun geliştirilmesi ve sonuç alıcı kılınması önemlidir.”

MEZHEP ÇATIŞMASINA TARAF OLUNMAMALI

Kürtler açısından diğer bir tehlikenin Sünni ve Şia olarak ikiye ayrılan kamplaşma olduğuna dikkat çeken KCK şöyle dedi: “Bölge giderek Sünni ve Şia diye ikiye bölünürken, Güney siyasetinin bir tarafı kendisini Şia tarafına, diğer bir tarafı da kendisini Sünni tarafına dayandırarak gizliden bir parçalanmayı yaşıyorsa bu bir tehlike demektir. Böylesi bir politika ulusal çıkarlara hizmet etmez. Biz hem Kürdistan’daki ulusal-demokratik birliği geliştirmek, onu korumak ve pekiştirmek için, hem de Kürt halkının bölgede onun bunun yedeğine düşme değil bir iradi güç haline gelmesi ve Ortadoğu’daki demokratik devrimde öncü bir konumda yer alması için mezhep çatışmasında taraf tutmamalıyız. Kürt halkının bugün esas alacağı doğrultu, ortaya çıkan demokrasi ve özgürlük doğrultusu olmalıdır; onun bunun tarafı değil, bölge halklarının demokrasi güçlerinin tarafı olmalıdır. Bu dönemde en çok esas alınması gereken şey, Kürt halkının kendi özgücüne dayanma gücü ve siyaseti olmalıdır.”

SURİYE’DE BİR İKTİDAR MÜCADELESİ SÖZKONUSU

Suriye’de bir biriyle çatışan tarafların “kolay kolay yenişebilmesi güç gözükmektedir” tespitini yapan KCK, şunları ifade etti: “Her ne kadar Katar’ın Doha kentinde en son gerçekleşen toplantıyla ABD öncülüğünde muhalefet güçleri toparlanmak istese ve bu amaçla Suriye Ulusal Koalisyonu kurulmuş olsa da, bu durum muhalefet güçlerinde belli bir güçlenmeyi yaratmasına rağmen sonuç alıcı bir hamle zeminini oluşturmaktan uzak olduğu da görülmüştür. Bu açıdan mevcut çatışmanın daha da derinleşeceği, güçlerin değişik biçimlerde birbirine karşı hamleler geliştireceği görülmektedir. Bu yönlü özelliği gereği bu savaş çok acımasız yürütülmektedir. Herhangi bir savaş kuralı ve insan hakları dikkate alınmadan taraflar birbirlerine yüklenmektedir. Suriye’nin sonuç almak için tüm silahları kullanarak acımasız bir şiddete başvurmasına karşı, Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye’nin desteklediği silahlı güçlerin yürüttüğü mücadele daha çok mezhepsel eksenli bir yola doğru kaymış bulunmaktadır. Zaten hem Arap devletlerinin hem de AKP’nin aslında bu yönlü yüklenmekte oldukları da görülüyor.

Mevcut durumda açığa çıkan şey, kimsenin demokrasi ve özgürlük gibi bir derdinin olmadığı ve iktidar mücadelesinin söz konusu olduğudur. Egemen olma istemi temel amaç haline gelmiş bulunmaktadır.”

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI

Yaşanan bu çatışmalı sürecin geleceği konusunda ise KCK şu tespiti yaptı: “Önderliğimizin ‘Üçüncü Dünya Savaşı’ olarak tanımladığı bu süreç Batılı kapitalist modernite güçlerinin belli bir etkinliği sağlanıncaya, Afganistan, Irak, Suriye gibi ülkelerde istikrar oluşuncaya ve İran sorunu çözülünceye kadar devam edecektir. Çünkü özellikle egemenlik amacından vazgeçmeyecek olan Batılı sermaye çevreleri İran’a boyun eğdirmek veya onu değiştirmekten vazgeçmeyeceklerdir. Bu nedenle de, ‘Ortadoğu bölgesindeki süreç bu biçimde önümüzdeki yıl da derinleşerek devam edecektir’ biçimindeki tespit doğru bir tespit olacaktır.”

KÜRT HAREKETİ SÜRECİ DOĞRU OKUDU

Kürt hareketinin süreci doğru okuduğuna vurgu yapan KCK, “Gerillanın üstün askeri performansı, 2012 yılını, son 15 yılın en yoğunluklu eylem ve direniş yılına dönüştürdü” diye kaydetti. KCK, “Kısacası, gerillanın 2012 yılında geliştirdiği hamlesel çıkış, AKP devletinin 2 yıldan bu yana öngördüğü konsepti tümüyle etkisiz kılmış, boşa çıkartmış ve sonuçsuz bırakmıştır. Esası budur” dedi.

2012 yılı içerinde zindanlarda gelişen 68 günlük açlık grevini de hatırlatan KCK, “Zindanlardan gelişen müdahale, Serhildan Hareketi’nde bir canlanma meydana getirdi (…) Açlık grevleriyle verilen mesaj yerini bulmuş ve eylem amacına ulaşmıştır” diye belirtti.

Sonuç itibarıyla cezaevi direnişinin sürece önemli bir katkısının olduğunu ifade eden KCK, “Gerillanın hamlesel çıkışı, Kürt siyasetinin direngen tutumu, halkımızın bütün saldırılara rağmen göstermiş olduğu serhildan ve direniş ruhu ve de cezaevlerinin ortaya koyduğu kararlılık, Önderliğin İmralı’da gerçekleştirdiği dirençli tutumla birleşince Önderliği bir güç haline getirdi” dedi.

314 GERİLLA YAŞAMINI YİTİRDİ

Yıl içerisinde gelişen tüm savaş boyunca 314 gerillanın hayatını kaybettiği bilgisini veren KCK, “Sayısal olarak az ama nitelikli bir şahadet durumu vardır” tespitini yaptı. “Bunun karşısında bu savaşta karşı tarafın kayıpları ise daha fazla olup, tam olarak gerilla kaybının 7 katıdır” diyen KCK, “Tabii ki biz savaşın başarı düzeyini sadece karşı tarafın kayıplarıyla ölçmek durumunda değiliz” ifadesini kullandı. KCK, “Önemli olan kat edilen örgütsel ve siyasi sonuçlar bakımından olan başarıdır. Bu açıdan bakıldığında genel olarak 2012 yılı güçlerimiz açısından önemli sonuçları olan başarılı bir yıl olmuştur” diye ekledi.

KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ KAÇINILMAZDIR

Öcalan’ın özgürlüğü ve Kürt sorununun çözümünün kaçınılmaz hale geldiğini söyleyen KCK, şu değerlendirmelerde bulundu: “Kürt sorunu, öylesine bir kördüğüme dönüşmüş bir sorun ki, Kürdistan zemininde yürütülecek mücadeleyle birlikte bölgesel ve uluslararası koşulların da gözetilmesi ve bu temelde yürütülecek kapsamlı bir mücadeleyle ancak çözülebilir. Açık ki, uluslararası ve bölgesel gelişmeler de Kürdistan’daki mücadele sürecine etkide bulunmaktadır. Bunları da hesaba katmamız gerekmektedir. Fakat biliyoruz ki gelişmelerde belirleyici olan biz, yani kendi ülke zeminimizdeki mücadeledir. Bu yüzden biz önce kendimize dayanacağız, önce kendimizi yetkinleştireceğiz, önce kendimizde zaferi yaratma ve zafer tarzını pratikleştirmeyi hedefleyeceğiz. Ama bilmeliyiz ki dışımızdaki gelişmeler de şu veya bu düzeyde mücadelemizin sonuçlarına etki yapmaktadır.

Gelinen noktada Kürt sorununun çözüm süreci kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu konuda AKP’nin Türk sömürgeciliğini kurtarma amacıyla devreye girmesi ve yeni bir üslup kullanarak sömürgeciliği farklı bir tarzda pekiştirme çabaları hiçbir biçimde sonuç vermeyecektir. Yine dışa dayanması, özellikle de ABD’den çok şey bekleyerek adeta onların Kürt sorununu çözeceğini sanma tutkusuyla her şeyini dışarıya bağlaması ve daha fazla öldürücü teknolojik olanakları elde etmek için adeta kendini satılığa çıkarması hiçbir sonuç vermeyecektir. Hiçbir çaba, Kürt sorunu gibi dev bir sorunun üstünü örtemeyecek, onun yarattığı devindirici etkiyi ortadan kaldıramayacak ve halkımızın özgürlük mücadelesinin büyük yürüyüşünün önüne geçemeyecektir.”

2012 BAŞARILI BİR YIL OLDU

KCK, 2012 yılının Kürt hareketi açısından başarılı bir yıl olduğunu kaydederek şöyle noktaladı: “Biz hareket olarak 2012 yılında dünya kamuoyunun gözü önünde büyük bir direniş performansını gösterdik. Bu açıdan yıl bizim için sonuçları belli, net ve kesin olan başarılı bir yıl olmuştur. Bunu inkar edemeyen AKP devleti, bunu komşu devletlerden yani Suriye ve İran’dan aldığımız destekle sağladığımızı propaganda etmektedir. Bu büyük bir yalandır, büyük bir çarpıtmadır. Bu güçlerle bu türden bir ilişki durumumuz asla söz konusu değildir. PKK Hareketi baştan beri olduğu gibi bugün de özgücüyle, öz dinamikleriyle bu yükselişi ve bu büyümeyi başarmıştır.”

ANF / 31.12.12