Hiç dokunma fırsatım olmadı toprağına. Ne dillere dolanmış eşsiz güzellikte yeşilini, ne de sahiline vuruşunu hırçın denizinin göremedim gözlerimle canlı canlı. Fındık toplayan ellerin kırışıklığını da, Akp’nin özelleştirme furyasına, British American Tobacco’ya direnen ellerin nasırını da fotoğraflardan bilirim.
Kazım Koyuncu ile tanıdım dilini, şivesini, müziğini. Kitaplardan, anlatılan mücadelelerden öğrendim halkının inadını, onurunu. Dostlardan duydum emperyalizmi çaresiz bırakacak Mahir eller çıkardığını yörenin. Soyadını yurtseverliğin ve işçi sınıfının onuru yapmasını bilen Harun Karadeniz’i tanıdım; hatırladım adını her duyduğumda. Cihan Alptekin’i anımsadım her haber geldiğinde oralardan.
Cide doğumlu Rıfat Ilgaz’dan öğrendim sarıyazmalıların çilesini. Bu kara yazıyı alın teri siler gibi silmek gerektiğini de. Ondan öğretmenlere kalan mirasın yaşadığına ve yaşayacağına Metin Lokumcu ile şahit oldum, üzüntüyle.
Dereler özgür aksın diye haykıran yiğit kadınının sesi kulağımı çınlatır sık sık. Sınıfı adına milletvekili adayıyım diyerek, göğsünü gererek fabrikasındaki direnişi simge haline getiren işçiyi bilirim.
Bu yazıyı da o nedenle yazıyorum. Hiç gitmedim, fırsatım olmadı. Fark ettim ki aşinayım yöreye de insanına da. Sorsalar “Bilirim Karadeniz’i!” derim gönül rahatlığıyla. Küfürü slogan haline getirip komünist taşlayandan da, iktidarın milliyetçi ayarını göremeyenden de, faşizmin saldırılarına direnişi “öfkeli kalabalığa saldırı” olarak görenden de iyi bilirim. Bilirim Karadeniz, bizim onurlu, yiğit yöremiz.
Emperyalizme, işgale karşı verilen mücadelelerle şekillenen bayrağı, taptıkları bol yıldızlı, çizgili bayraklarını kamufle etmek için kullananlar, o bayrağa rengini veren kanda yalnız kendi milletinin kanı olduğunu sanan işbirlikçi, milliyetçi sürüsü unutturamaz bunları. O gözü dönmüş güruhtan da “Ülkene Nato füzesi geldiğinde nereye çektin o bayrağı?” sorusuna cevap verebilecek bir insansı çıkamaz. Ülkesinin işgal edilmesine dur demek için canını vermesini bilen Karadeniz halkı, kendi yöresinden çıkıp toprağını pazarlayan bakanları, başbakanları tepesinden atmayı da bilecektir.
Karadeniz’i hep onuruyla, güzelliğiyle, direnen insanıyla anlatacağız biz. Ve bir gün Türkiye’nin her yerine eşitliğin ve özgürlüğün bayrağını asacağız. İçinde emperyalizme, kapitalizme karşı direnişin simgesi olan her bayraktan bir parça taşıyan. 15’leri günü gelince çiçek olup açsınlar diye gömdük Karadeniz’in suyuna biz. Sözümüzü unutmadık.
Karadeniz bunu duysun derinliklerin!
sol.org.tr / 20.02.13