İstanbul’daki müzakere savaşı önleyebilir mi? - Kadri Gürsel

  • Arşiv
  • |
  • Kategori yok
  • |
  • 09 Nisan 2012
  • 05:09

Dün Tahran’dan gelen haberler İran’la nükleer müzakerelerin İstanbul’da yapılmasından Türkiye’nin görünürlüğünün artması adına fayda umanlar açısından müspet, fakat bu müzakerelerin bir çatışmayı önlemesini temenni edenler açısından menfi idi...

Önce İran’ın yarı-resmi Fars Haber Ajansı, resmi kaynaklara dayanarak verdiği haberde nükleer müzakerelerin öngörüldüğü gibi önümüzdeki cuma İstanbul’da yapılacağını bildirdi. 

Öyle görünüyor ki İstanbul 16 ay sonra bir kez daha Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesi ve Almanya’dan oluşan “P5+1” grubuyla İran arasındaki müzakerelere ev sahipliği yapacak.

İstanbul’u kabul ettikten sonra cayma sinyalleri verip, alternatif müzakere mekânları olarak Irak, Çin ve hatta Suriye’yi telaffuz eden bazı üst düzeyli İranlılar Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sert tepkisine yol açmış, Başbakan geçen perşembe İran’ı “dürüst olmamakla” ve “ipe un sermekle” suçlamıştı.

Tahran’ın İstanbul’a yeniden evet demesinin arka planında Türkiye ile ikili ilişkilerin daha fazla limonileşmesini önlemek gibi bir maksat da kendi ağırlığınca rol oynamış olabilir tabii...

Müzakere mekânının İstanbul olmasına dair düşülebilecek notlar bu kadar...

İstanbul’daki müzakerelerin çatışmayı önleyici sonuçlar doğurması hakkında ümitlenmemizi şimdilik zorlaştıran sinyal ise yine Tahran’dan, önceki günkü New York Times’ta (NYT) yayımlanan önemli bir haberin içeriğine tepki olarak geldi...

Tepkinin ne olduğundan önce, tepkiye yol açan neydi ona bakalım. 

David E. Sanger ve Steven Erlanger gibi iki prestijli ve kıdemli gazetecinin imzasıyla yayımlanan haberde P5+1 ile İran arasında öngörülen müzakereler öncesinde ABD’nin benimsediği başlangıç pozisyonunun ana çerçevesi yer alıyordu. 

Ve bu Amerikan müzakere pozisyonu, Tahran açısından pekâlâ birlikte yaşanılabilir özellikteydi; çünkü İran’a nükleer programını devam ettirmek için bu kez masada zaman kazanma imkânı sunuyordu.

Müzakere masasında Batı’nın lideri olan Amerikan tarafı, habere göre İran’a iki koşul getiriyor:

Birincisi, hava saldırılarına dayanıklı olsun diye Kum kenti yakınlarındaki bir dağın içi oyularak inşa edilmiş, “Fardo” uranyum zenginleştirme tesisinin ilk aşamada hemen kapatılması... ABD daha sonraki aşamada ise tesisin tamamen sökülerek ortadan kaldırılmasını isteyecekmiş.

İran bu tesiste, düşük düzeyde zenginleştirmiş olduğu uranyum stoklarını nükleer yakıt olarak kullanılmaya uygun, orta seviyede (yüzde 20) zenginleştiriyor. ™u an İran’ın elinde orta seviyede zenginleştirilmiş 100 kilo kadar uranyum (MEU, Medium-Enriched Uranium) olduğu tahmin ediliyor. Nükleer silah üretmek için ise bu saflıkta olan uranyumu yüzde 80 ila 90 seviyelerinde zenginleştirmek gerekiyor ki bu da sadece zaman meselesi.

Habere göre ikinci Amerikan koşulu da İran’ın uranyumu orta düzeyde zenginleştirme faaliyetine hemen son vermesi ve bu 100 kilo MEU’yu ülke dışına çıkarmayı kabul etmesi.

Bu noktada, ABD tarafından İran’a bir “açık kapı”nın bırakılmış olduğunu vurgulamak gerekiyor. O da şu: İran uranyumu düşük düzeyde (LEU, Low-Enriched Uranium) zenginleştirmeyi sürdürmekten men edilmiyor. 

Uranyumunu zenginleştirmekten asla vazgeçmeyeceğini sürekli tekrarlayan ve bunu bir ulusal onur meselesi haline getiren İran böylece LEU üretme faaliyetine devam edecek ve küçük düşürülmüş gibi görünmekten kurtulmuş olacaktı.

Hatırlanacak olursa 2009 sonundaki müzakere pozisyonunda da İran’a zenginleştirme faaliyetini sona erdirme koşulu getirilmemişti. Buna karşılık İran’dan o zaman elindeki LEU’nun 1200 kilo olan tamamını Türkiye’ye transfer etmesi istenmiş ve böylece diplomasiye zaman kazandırılması amaçlanmıştı. Bugün ise İran’ın 5 tondan fazla LEU stokuna sahip olduğu tahmin ediliyor.

NYT haberinde yer alan bir diğer ilginç husus da, P5+1 üyesi Büyük Britanya ve Fransa’da, Obama Yönetimi’nin İran’la müzakereleri, hiçbir sonuç vermese bile kasımdaki başkanlık seçimine kadar uzatmayı planladığına dair kuşkular belirmiş olduğuydu. Başkan Obama’nın seçim kampanyasını petrol fiyatlarını arş-ı âlâya yükseltecek bir savaş olmadan geçirmek istediği biliniyor. Çünkü malum, bu müzakereler de çökerse Obama Netanyahu’yu İran’a saldırmaktan alıkoyabilir mi, orası şüpheli.

“Tarihin ne garip bir cilvesidir ki ABD ve İran bu müzakerelerde bu kez ortak bir niyetle hareket ediyor: Farklı amaçlarla üçüncü tarafları oyalamak ve zaman kazanmak” denilebilirdi...

İran’da dün öğleden sonra yapılan, NYT’deki habere tepki niteliğindeki açıklama, bunu dememizi güçleştirdi. İran Atom Enerjisi Örgütü Başkanı Feridun Abbasi Davani, İran’ın ne Fardo’yu kapatacağını ne de MEU üretmeye son vereceğini kaydetti.

Dolayısıyla başlıktaki soruya olumlu bir cevap vermek şimdilik mümkün görünmüyor.

Milliyet / 09.04.12