Hükümetin, yaklaşık yirmi beş milyon kişiye ait gizli bilgilerin kaybolduğunu açıklamasıyla patlayan siyasi kriz sürüyor. Gazetelerin manşetlerinde yine konuyla ilgili haberler var.
Financial Times, bilgilerin kaybolmasının hükümetin ilk söylediği gibi sadece alt kademelerde çalışan bir görevlinin suçu olmadığına dikkat çekiyor.
"Gelirler ve Gümrükler İdaresi'nin 25 milyon kişiye ait oldukça hassas kişisel bilgileri kaybetmesine duyulan tepki, üst düzey yöneticilerin bu bilgileri çok pahalı olacağı gerekçesiyle daha güvenli hale getirmeyi reddettiklerinin ortaya çıkmasının ardından daha da arttı. Başbakan Gordon Brown, 'sistematik başarısızlıkla' suçlandı."
Independent gazetesi de, bu tür veri kayıplarının önümüzdeki dönemde daha da artmasından endişe edildiğini, yaşanan olayın benzerlerine karşı hazırlıklı olunması gerektiği yönünde uyarıların yapıldığını belirtiyor konuyla ilgili haberlerinden birinde. Gazete, Başbakan Brown'un Avam Kamarası'nda özür dilemesine de dikkat çekiyor.
"Muhafazakarların,, milyonlarca insanın kimlik hırsızlığına maruz kalması karşısında kişisel olarak sorumlu tuttukları Gordon Brown, Gelirler ve Gümrükler İdaresi'nde yaşanan veri kayıpları fiyaskosuyla ilgili olarak, daha önce eşi benzeri görülmemiş bir şekilde özür diledi. Başbakan üzerinde, zorunlu kimlik kartları uygulaması fikrinden vazgeçilmesi yönündeki baskı da dün tırmandı."
Guardian gazetesi de, kimlik kartları uygulamasının gözden geçirilmesini manşetine çıkarıyor.
"25 milyon kişinin banka hesapları ve adreslerinin de içinde olduğu kişisel bilgilerinin feci şekilde kaybolmasının ardından, kimlik kartları planlarında geri adım atılıp atılmaması değerlendiriliyor. Enformasyondan sorumlu yetkili Richard Thomas, ulusal kimlik kartlarına yüklenmesi planlanan verilerin miktarının gözden geçirilmesi çağrısında bulundu. Çağrı, kimlik kartları uygulamasına sıcak bakan İşçi Partisi'nin arka sıralardaki milletvekillerinin de desteğini aldı."
Guardian Demos isimli sivil toplum kuruluşu tarafından gelecek ay yayımlanacak bir rapora da dikkat çekiyor iç sayfalarında.
"İngiltere'deki vatandaşların kişisel verileri, kendi bilgileri dışında 600 kadar özel ve kamuya ait veri tabanında tutuluyor. İnsanların mahremiyeti ve özgürlüklerini korumak için daha fazla yasa ve uygulamaya ihtiyaç var."
Guardian başyazısında da, şu anda yapılacak en doğru adımın kimlik kartları uygulamasını rafa kaldırmak olacağı görüşünü dile getiriyor.
"Bu haftaki veri kayıpları hadisesiyle ilgili gerekli dersler tam olarak anlaşılmadan ve bunlarla ilgili harekete geçilmeden, kimlik kartları uygulaması için bastırılmasına kesinlikle tahammül edilemez. Eğer hükümet yetkilileri, kamuoyunun güvenini yeniden kazanmayı gerçekten istiyorsa - ki bunu istemeliler de - o zaman kimlik kartları uygulamasını askıya almaktan başka seçenekleri yok."
Gözaltı süresi planlarına muhalefet
Hükümetin terör zanlılarını yargı önüne çıkarmadan gözaltında tutma süresini uzatma talepleriyle ilgili habere muhalefet sesleri yükseliyor. Times'dan aktaralım.
"Gordon Brown'un terör zanlılarını gözaltında 28 günden daha fazla tutma planları, hükümetin üst düzey hukuk memurlarının ardından savcılıktan da gelen muhalefetle darmadağın oldu. Savcı Ken Macdonald, Avam Kamarası komisyonuna verdiği ifadede, 28 günlük süreyi 'yararlı ve etkin' bulduklarını söyledi ve sürenin arttırılması çağrılarına katılıp katılmadığı sorusuna, 'Şu anki durumdan memnunuz.' yanıtını verdi."
McClellan: Bush da işin içinde
Daily Telegraph'te yer alan haberde Beyaz Saray'ın eski basın sözcüsü Scott McClellan'ın yazdığı kitapta öne sürdüğü bir iddiaya yer veriliyor. McClellan'a göre, 2003 yılında Valerie Plame isimli CIA casusunun kimliğinin basına sızdırılması olayında Başkan Bush'un da parmağı var. Scott McClellan'ın satırları şöyle:
"Bilmeden etrafa yanlış bilgiler veriyordum. Ve yönetimdeki en üst düzey beş kişi de benim yanlış bilgiler vermemi sağlıyordu: Karl Rove, Lewis Libby, Başkan Yardımcısı, Beyaz Saray Genel Sekreteri ve Başkanın kendisi."
'Afganistan, Taleban'ın eline düşüyor'
Guardian gazetesinin dünya haberleri sayfalarındaki bir haberde, bölgede deneyimli bağımsız düşünce kuruluşu Senlis Konseyi'nin son raporunda yaptığı uyarıya yer veriliyor: 'Afganistan, Taleban'ın eline düşüyor'.
"Taleban'ın Afganistan'ın yüzde 54'ünde daimi mevcudiyetini sağlamış durumda ve ülke ciddi şekilde Taleban'ın ellerine düşme tehlikesi altında. NATO önderliğindeki on binlerce askere ve ülkeye akan milyarlarca dolarlık yardıma karşın, 2001'deki Amerikan işgaliyle dışarı sürülen militanlar şimdi içlerinde kırsal bölgeler, bazı semt merkezleri ve önemli anayollar da olmak üzere başıboş kalmış geniş arazileri kontrolleri altına almış durumda."
Putin Batı'ya çattı
Rusya lideri Vladimir Putin'in Batı ülkelerine çıkışı da İngiliz gazetelerinin dünya sayfalarında sık rastlanan haberlerden biri. Financial Times'dan aktaralım:
"Vladimir Putin, dün Batı'ya ve ülke içindeki siyasi muhalefete yakıcı bir saldırı daha başlattı ve onları iş birliği yaparak, Rusya'yı güçsüzleştirmeye ve 1990'lı yıllardaki kaos ve hırsızlık dönemlerine döndürmeye çalışmakla suçladı. Putin, ülkenin düşmanlarının ekonomik canlanmalarının kokusunu aldığını ve kötü niyetli bir Turuncu Devrim kışkırttıklarını söyleyerek Rusya'yı uyardı."
Chirac hakkında soruşturma
Fransa'nın eski Cumhurbaşkanı Jacques Chirac hakkında, yolsuzluk iddialarıyla ilgili soruşturma açılabileceği haberi de İngiliz gazetelerinin hemen hepsinde yer buluyor. Times'ın satırlarına bakalım:
"Jacques Chirac'a dün, 18 yıllık Paris Belediye Başkanlığı ve parti başkanlığı döneminde yolsuzluk yaptığı yönündeki iddialarla ilgili olarak resmen suçlamalarla karşılaşabileceği söylendi. 74 yaşındaki Chirac, Fransa'nın savaş sonrası dönemde hakkında resmen soruşturma açılan ilk cumhurbaşkanı."
'McClaren gitmeli'
İngiltere'nin Hırvatistan karşısında aldığı 3-2'lik yenilgi ardından, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası finallerine kalamaması tüm gazetelerin spor sayfalarındaki başlıca konu. Guardian'ın spor eki şu yorumlarda bulunuyor.
"Milli takım teknik direktörü Steve McClaren'ın işine son verilmelidir. Çünkü aşırı riskli stratejisi ve oyuncu seçimi ihtiyaç duyulan oyunu ortaya koyamadı. İngiltere 1994 Dünya Kupası'ndan bu yana ilk kez başlıca turnuvalardan birine katılamıyor. David Beckham oyuna girdiğinde bir kez daha ülkesini kurtaracağı düşünüldü. McClaren dolayısıyla en kötü sonuçla karşı karşıya kaldı. Dışarıda bıraktığı Beckham oyunuyla onu haksız çıkardı ama nihayetinde paçasını da kurtaramadı."
BBC Turkish / 22.11.07