Başbakan Tayyip Erdoğan dün Ankara’da AK Parti yönetim toplantısına girerken pek rahatlamış görünüyordu; sanki bir şeyleri çözüp geride bırakmış olmanın mimikleriyle konuştu gazetecilerle.
Acaba bundan bir gün önce, 12 Şubat’ta Adalet Bakanı Sadullah Ergin ile yaptığı dördüncü yargı paketi toplantılarının payı var mıydı? Ergin toplantı sonrasında birkaç düzeltmenin yapılacağını ve kısa sürede, belki pazartesi paketin Meclis’e sunulabileceğini söyledi.
Başbakan da dünkü açıklamasında İmralı’ya ‘2 ya da 3’ siyasetçinin bu hafta sonu ya da önümüzdeki hafta başı gidebileceğini belirtti.
Ergin bunu reddediyor ama adeta dördüncü yargı paketinin Meclis’e gelişi ile İmralı diyalog süreci ya da Erdoğan’ın telaffuz edişinin ardından ABD’den AB başkentlerine dek kabullenilen ‘Barış süreci’ arasında bir bağ var.
Yeni yargı paketinin onaylanmasıyla terör, terörist, terör örgütü üyeliği gibi kavramların, Avrupa Birliği mevzuatı da dikkate alınarak değişeceği beklentisi var. Silahlı PKK militanına ekmek veren köylünün ya da paralı eğitim için pankart açan öğrencinin ya da kendi katılmadığı toplantıda adı geçmiş olan subayın terör örgütü üyesi diye tutuklu yargılanmasına son verirse bu uygulama, belli bir rahatlama sağlamanın ötesinde sonuçları olacaktır. Bu gerçekleşirse şu anda uzun tutukluluk süreleriyle hapiste bulunan pek çok tutuklunun, o arada tutuklu milletvekillerinin tahliyesi gündeme gelebilir.
Tutuklu milletvekilleri deyince güncel siyasette en çok akla gelenler Ergenekon davasından tutuklu CHP milletvekilleri Mustafa Balbay (İzmir) ve Mehmet Haberal (Zonguldak) oluyor ama BDP’nin 5 tutuklu vekili var içeride: Gülser Yıldırım (Mardin), Selma Irmak (Şırnak), Faysal Sarıyıldız (Şırnak), İbrahim Ayhan (Şanlıurfa) ve Kemal Aktaş (Van). BDP’li milletvekilleri, Kürdistan Topluluklar Birliği (KCK) davalarından tutuklu bulunuyor. Bu davalardan 2000 civarında tutuklu arasında belediye başkanları, yetkilileri de bulunuyor.
Aslında dördüncü yargı paketinin Kürt sorununa siyasi çözüm arayışı arasındaki ‘kolaylaştırıcı’ bağı gösteren bir tablo bu. Paket ile BDP milletvekilleri dahil KCK tutukluları büyük oranda dışarı çıkarsa bu Kandil’de duran PKK’nın yönetim takımı üzerinde Kürt kökenli vatandaşların silaha başvurulmaması yönünde baskıyı ve BDP’nin Ankara’da yürüttüğü siyasetin gücünü arttırır.
Tabii BDP’nin milletvekili sayısının 5 artması ile muhtemel bir AK Parti-BDP işbirliği ile AK Parti’nin tercih ettiği türden, başkanlık esaslı bir anayasanın Meclis’te halkoylamasına taşınması ihtimali güçlenir.
Yani dördüncü paket KCK’lıların serbest kalmasıyla sonuçlanırsa Meclis’te ‘Başkanlık Anayasası’ için halkoylamasına daha uygun bir zemin oluşabilir. Bu önemli.
Bir başka önemli durum, BDP ve KCK’lıların bırakılıp Ergenekon davasından yargılananların, o arada iki CHP’li vekilin bırakılmaması halinde ortaya çıkar. Dördüncü paketin tartışılmaya başlamasından bu yana belli bir kesim uygulamanın Ergenekon ve OdaTV davalarını kapsamaması için çaba harcıyor, bu medyaya da yansıyor. KCK’lılar ile birlikte haklarında dördüncü pakete göre örgüt üyeliği kanıtı bulunmayan diğer dava tutuklularının da salıverilmesi, uygulamayı bir kısmi siyasi affa dönüştürebilir.
İşte bu sürecin kritik bir yerinde yeni İmralı görüşmesi yer alıyor.
Erdoğan’ın İmralı’ya kimlerin gidemeyeceğini ima yoluyla ‘Terör örgütüyle kucaklaşanlar’ (herhalde Gültan Kışanak ve Aysel Tuğluk’un yol kesenlerle kucaklaşması kastediliyor) ve ‘hükümeti halka bomba yağdırmakla itham edenler’ (buradaki tahminler de Ahmet Türk üzerinde) ilan etmesinin ardından bir tür İmralı yarışı başladı.
BDP’liler bu süreçte hükümete olumlu işaret göndermek konusunda gerçekten birbirleriyle yarışıyor. 9 Şubat’ta BDP Siirt İl Kongresi’nde Kışanak’ın (26 Ocak’ta Diyarbakır Kongresi’nde asılmış olması haber yapılan) Türk bayrağının ucu düşünce düzelttirmeden konuşmasına devam etmemesi dikkat çekiciydi. 12 Şubat’ta BDP’nin diğer eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Meclis grubuna hitap ederken kırmızı-beyaz kravatıyla göz doldurdu. Adeta bir bayrak yarışına döndü İmralı yolu.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dört yıl önce vurguladığı üzere şu anda siyasetin bütün aktörleri ‘Türkiye’nin bir numaralı sorunu’ üzerine odaklanmış durumda. Bu yakın tarihimizde ilk defa oluyor ve çok dikkatli götürülmesi gerekiyor. Bayrağın bir daha yere düşmesi yarışın kaybedilmesine neden olabilir.
Radikal / 14.02.13