ABD ve AB emperyalistlerinin denetimindeki Birleşmiş Milletler (BM) tarafından düzenlenen “terör kaynaklarının önlenmesi sözleşmesi”ni Türkiye daha önce imzalamıştı. Sözleşmeyi imzalayan BM üyesi ülkeler, bu sözleşmeyi yasalaştırmak zorundaydı. Yani sadece sözleşmeye imza atmak yetmiyordu. BM’nin Türkiye’ye bunun yasalaşması için tanıdığı süre ise dolmak üzereydi. Bunun üzerine “Terör Finansmanı Yasası” meclisten geçti. Yasa ile birlikte muhalif olan herkesin malvarlığına el konulabiliyor.
Tanınan sürenin dolmasına az bir zaman kala, “Terörizmin Finansmanın Önlenmesi Hakkında Yasa Tasarısı” başlığıyla Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlanmış olması da bir rastlantı değildi. Sonuç olarak emperyalist devletlerin “terör” tanımına uygun olarak hazırlanan “terör yasası” Meclis Genel Kurulu’ndan geçti. Bu sözleşmesi gereğince, sadece Türk sermaye devletinin “terör” tanımına uyanlar değil, ABD ve AB’nin terörist ilan ettiği örgütler ve hareketler de Türk sermaye devleti tarafından “terörist” olarak kabul edilecekler. Bu kuruluşlarla ilişkili olan, ticari işler yapan bütün kişi, kurum, şirket ve dernekler terör(ist) listesine alınacak ve talep edildiği takdirde bu kurum ve kuruluşların mal varlıkları yargı kararı olmaksızın dondurulacak, haklarında dava açılıp örgüt üyeliği cezası verilebilecek.
Söz konusu Türkiye olunca elbette bu saldırının hedefinde kimler olacağı açıktır. Dinci-gerici AKP hükümetinin “ileri demokrasisi”, muhaliflerine karşı kendi terörünün her biçimini uygulamaktan geri kalmıyor. Ancak yerli işbirlikçilerle bugüne kadar uyum içinde hareket eden bir takım İslami çevreler de bu durumdan rahatsız olmaktalar.
Tam da burada devreye giren AKP hükümetinin kurmayları ise İslami çevrelerin yüreğine su serpmektedir. Bu yasa konusunda duyulan endişelere hak verdiğini belirten adalet Bakanı Sadullah Ergin, bu konuda herhangi bir sorun yaşanmayacağını ifade etti. STK’ların mazlum ve mağdur ülke ve toplumlara yardım göndermesinde sorun yaşanmayacağının altını çizen Ergin, “bizim terör faaliyeti olarak tanımlamadığımız kararın uygulanmasını kimse bizden isteyemez. Olabilecek tüm sıkıntıları önlemek için tedbir alındı” demektedir. Herhalde maksadın ne olduğu bundan daha iyi anlatılamazdı.
Sermaye devleti, bundan böyle AKP aracılığıyla “teröre fon sağladığı” suçlaması ile artık muhalif olan herkesin malvarlığına hiçbir soruşturmaya gerek duymadan el koyabilecek. Şirket, kişi ve kurumun mal varlığına el koyma yetkisini kendisinde toplayan bu uygulama ile aynı zamanda, iddia edilen “suçu” işlediği düşünülenlere “terör örgütü” üyeliği ile de ceza verilecek. Bu düzenleme ile artık kolayca birçok DKÖ, belediye, dernek, şirket ve kişi “terör örgütü propagandasına” destek olduğu gerekçesiyle suçlanıp hiçbir soruşturmaya gerek duyulmadan malvarlıkları dondurulabilecek. Bu tasarıyla haklarında herhangi bir soruşturma başlamadan sadece polis ve istihbarat verilerine dayanılarak “teröre finansman” sağladığı iddia edilen kişi veya kişilere 7,5 yıldan 15 yıla kadar hapis verilebilmesinin önü açılacaktır.
Ayrıca yasanın kabul edilen maddeleri uyarınca, yabancı devletlere yapılacak “mal varlığını dondurma” talebini yargı kurumları dışında başka bir ara kurumda yapabilecek. “Değerlendirme Komisyonu” denilen bu kurum, yine ek olarak yabancı devletlerin bu yöndeki taleplerini de karara bağlayabilecek.
Düzenlemede yer alan maddelerden bazıları şöyle:
* TMK kapsamında terör suçu kabul edilen fiillere ilişkin fon sağlanması veya toplanması yasaklanmıştır.
* Daha önceden örgüte fon sağlayan, tespit edilmesi halinde örgüt üyesi olarak cezalandırılacak.
* Malvarlığının dondurulması kararı, yargı kararı olmaksızın yapılabilecektir.
* Her kim tümüyle veya kısmen terör suçlarının işlenmesinde kullanılacağını bilerek ve isteyerek fon sağlar veya toplarsa, örgüt üyesi olarak cezalandırılır. Fon, kullanılmamış olsa dahi, fail aynı şekilde cezalandırılır.
Terör kaynaklarının önlenmesi sözleşmesine ayrıca şunlar eklenmiştir: “medya şirketleri, terör örgütlerinin gerek propaganda yapmak gerekse finansman temini amacıyla kullandıkları araçlar arasında yer almaktadır. Özellikle terör örgütü yandaşları, terör örgütüne yakın görsel ve basılı yayın organlarına reklam bedeli adı altında yüksek tutarlarda ödemeler yapmak suretiyle örgüte finansman desteği sağlarlar. Aynı zamanda örgüt üyeleri, bu yayın organlarında çalışan kişiler olarak gösterilmek suretiyle finansal olarak desteklenir.”
Bu kanunun uygulamasında kimler görev alacak dersiniz: MASAK (Mali Suçları Araştırma Komisyonu) başkanının başkanlığındaki 7 kişilik komisyonda MİT ve Hazine Müsteşarlığı ile Başbakanlık, İçişleri, Dışişleri ve Adalet bakanlıklarındaki üst düzey bürokratlar yer alacak. Mahkemelere bile gerek kalmadan, hükümete bağlı komisyon yoluyla bu şer-i hükümler uygulanacak.
Erdoğan ise yeni yasa için “gerek Türkiye’de gerekse küresel ölçekte terörle mücadeleye güç katacaktır” diyerek sermaye devletinin meseleye yaklaşımında belirleyici olanın emperyalizmin çıkarları olacağını da itiraf etmektedir. Bugün gazetesinden Adem Yavuz Arslan ise, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone ile görüşmesi üzerinden şu müjdeli haberi köşesinden paylaşmaktadır: “ABD terörün finansmanıyla ilgili halen TBMM gündeminde olan yasayı çok yakından takip ediyor. Yasayla ilgili her adım gündemlerinde. Bu ilgi dikkat çekici.”
Hak ve özgürlüklere yönelik baskıların her geçen gün arttığı, en temel hakların bile gasp edilmeye çalışıldığı şu zaman dilimi, aynı zamanda emperyalist işgallere, haksız savaşlara, başta Filistin ve Kürt halkı olmak üzere ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının baskı, zulüm ve ilhakla engellendiğine de tanıklık etmektedir.
Oysa yeryüzünün hangi santiminde çekilen en küçük bir acı varsa sorumlusu olan, savaşlara, yıkımlara, trajedilere sebep olan ve ondan nemalanan, tabiatı çevresel felaketlere sürükleyerek içindeki canlılarla yok oluşa sürükleyenler gerçek teröristlerdir. Bir terörden bahsedilecekse ancak onların emperyalist-kapitalist sistemin estirdiği ve dünyanın mazlum halklarına kan kusturan terörden bahsedilebilir. Ve yine “terör örgütlerine” destekten bahsedilecekse NATO’ya, emperyalist-siyonist işgalci ordulara, kolluk güçlerine verilen destekten bahsedilebilir.
Bugün diktatörlere karşı olanların dün o diktatörleri nasıl besleyip büyüttüğüne, Irak işgali sonrası düşman olduklarıyla Libya’da, Suriye’de nasıl aniden müttefik olduklarına ve askeri açıdan son teknolojiyle nasıl donatıldıklarına bakmak gerekir. Emperyalist-kapitalist dünya düzeni öylesine sahtekardır ki, tarihin aynı evresinde, Mali’de Fransız ordusunun çarpıştıkları kilometrelerce ötedeki Suriye’de müttefik, dost kuvvettir. İnsanlığı tehdit eden en büyük terör örgütü de, bu terörü finanse edenlerde kendileridir.
Emperyalist-kapitalist sistem büyük bir terör ve sömürü şebekesidir. Bu küresel ölçekteki “terör örgütüne” yardımdan dolayı yargılanacak birileri varsa onlar da ancak bu küresel terör şebekesinin savunucuları ve uygulayıcılarıdırlar.
Yaşadığımız coğrafyaya gelince, bu tehditler hiçbir zaman bu ülke emekçilerinin, Kürtlerle birlikte diğer ezilen ve yok sayılan ulusların belleğinden hiç çıkmamıştır. Zira daha ağırları hep yaşanagelmiştir. Çok uzağa gitmeye ve fazla örnek vermeye gerek yok; tarihimiz devlet tarafından katledilen çocuklarının fotoğrafını taşıdığı için, mezarını aradığı için yargılanan, ceza alan anne ve babalarla doludur.
Yasalarınız ve yasaklarınız, hapishaneleriniz, ölüm saçan namlularınız, komplolarınız, yalanlarınız, emperyalist-kapitalist barbarlığın bekası için hazırladığınız o şer-i hükümleriniz ne sizi kurtarabilecektir ne de düzeninizi. Adına “terörist” dediklerinizi yaratan bu düzenin eşitsizliklerinden, adaletsizliklerinden başka bir şey değildir. Aklınızca “finans kaynaklarını” kapatabilirsiniz. Uyguladığınız devlet terörüyle devrimcileri, Kürtleri, Alevileri yok edebileceğinizi sanabilirsiniz. Ancak nafile! Sebep olduğunuz sömürü var oldukça bizler de var olacağız. Sizler kendi rollerinizi oynaya durun, biz; sınıfların, sınırların ortadan kalktığı, her türlü sömürü ve eşitsizliğin son bulduğu o özgür günlere kadar tarih sahnesinden çekilmeyeceğiz. Tarihin işte bu evresindeyse zaten sizlerden hiçbir kırıntı bile kalmamış olacaktır.
(Kızıl Bayrak, 15 Şubat 2013 / Sayı 07)