Hrant’ın gerçek dostları ve katilleri! - Hrant'ın gerçek dostları ve katilleri

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 13 Ocak 2013
  • 13:48

Gazeteci Hrant Dink cinayetinin üzerinden tam 6 yıl geçti. Yargıtay “cinayette örgüt yok, suç kişisel” diyen yerel mahkemenin kararını bozdu. Eminim bu yıl 19 Ocak’ta yine, kendisine “Hrant’ın Dostları” diyen bazı çevreler değerli gazeteci dostumuz üzerinden büyük bir sahtekârlıkla küçük hesaplarını görmeye çalışacaklar. Artık bu duruma bir son vermek gerekiyor.

Liberal ezbere dayanan, zihinsel bir çaba içermeyen ve entelektüel hayat üzerinde estirilen muhafazakâr terörün baskısı altında yapılan yüzeysel değerlendirmelerin artık ötesine geçilmeli. Bu cinayetin işlenmesinden politik olarak yararlanan çevrelerin gerçekte kimler olduğuna yeniden bakılmalı.

Çünkü Dink'in öldürülmesinden sonra oluşturulan hava henüz tam olarak değişmedi. İkna ediciliğinden ve gücünden çok şey yitirse de egemen yaklaşım hâlâ şöyle; Dink'i, Türkiye'de kaos ortamı yaratarak AKP Hükümeti’ne karşı askeri darbe yapılmasının koşullarını oluşturmak isteyen milliyetçi ya da "ulusalcı" denilen güçler, yani Ergenekoncular öldürttü.

Oysa bütün verilerin ortaya koyduğu gerçek şudur; Hrant Dink, tam da bu algıyı toplumda oluşturmak, “Hrant’ın katili Ergenekon” düşüncesini yerleştirmek isteyen güçler tarafından öldürtüldü.

Bu nedenle; olgular, çok güçlü kanıtlar ve cinayetin siyasal analizinin ortaya koyduğu sonuçlarla desteklenen bir iddiayı artık yüksek sesle ifade edebiliriz; Hrant Dink’in katili AKP-Cemaat iktidarının oluşturduğu yeni derin yapıdır.

Çünkü bu cinayetin işlenmesiyle Ergenekon operasyonlarının başlatılması için gerekli toplumsal ve psikolojik iklim oluşturuldu. Dahası bu cinayetin yarattığı derin acı, öfke ve protesto eylemleri üzerinden AKP-Cemaat koalisyonunun yürüttüğü siyasal projeye güçlü bir toplumsal onay üretildi. Bu kirli projenin başarı kazanmasında en büyük pay ise liberallere aitti.

***

Anımsanacağı gibi, geçen yıl Dink Davası sonuçlanınca, 19 Ocak 2012 günü İstanbul’da büyük bir protesto eylemi düzenlendi. On binlerce gösterici Taksim’den Şişli’ye, Agos Gazetesi’nin bulunduğu binanın önüne yürüdü. Ben de oradaydım. Değerlendirmemi o dönemde Sol Portal’da yazdım. Söz konusu yazı güncelliğini fazlasıyla koruyor. O nedenle burada bazı izlenim ve değerlendirmelerimi yeniden ele alacağım.

Geçen yıl yapılan anma töreni ve protesto yürüyüşüne katılanların bileşimine bakıldığında ilginç bir tablo gözleniyordu. Belli ki mahkemenin verdiği karara karşın kafalar hâlâ çok karışıktı. Devlet karşıtı sloganlar yoğunlukla atılsa bile AKP iktidarına karşı belirgin, protestoya karakterini veren bir hava gözlenmiyordu. Ortama şaşkınlık hali egemendi.

Oysa tablo açıktı; ülkeyi demokratikleştirmesi, darbecilerden hesap sorması ve derin devleti tasfiye etmesi beklenen AKP-Cemaat iktidarı cinayeti örtbas edivermişti.

Bilindiği gibi, mahkeme kararında cinayetin arkasında bir örgütün bulunmadığı vurgulanmış, Emniyet’teki Fethullahçı ekibin muhbiri ve cinayeti azmettirmekten yargılanan Erhan Tuncel beraat ettirilmişti.

Ekranlara çıkan kimi liberal, sol liberal aydınlar ve ‘çok demokrat’ yandaş gazeteciler, davanın Ergenekon’la ilişkilendirilmediğini belirtiyor ve mahkeme kararını eleştiriyorlardı. Onlar bu davadan açık bir Ergenekon mahkûmiyeti çıkmasını bekliyorlardı. Onların “örgüt” diye aradığı yapı Ergenekon’dan başka şey değildi. Akıllarına başka bir örgüt gelmiyordu.

Oysa bu karambolde, asıl katiller, cinayetin arkasındaki güç ve o gücün somutlaşmış ifadesi olan bir örgütlenme paçayı kurtarmıştı.

CİNAYETİN ARKASINDAKİ GÜÇ

Hrant Dink davasında gizlenen Ergenekon değil, cinayetin arkasındaki Cemaat örgütlenmesi ve AKP iktidarıydı. Daha açık ifade edersek eğer, kurtarılanlar Fethullahçı polis şefleri ve AKP iktidarının sorumluluğuydu. Kurtarılan bu polis şefleri, aynı zamanda Ergenekon soruşturmasını yürüten ekibi oluşturuyordu.

Sonuç olarak, “Yeni Gladyo”, AKP-Cemaat iktidarının yarattığı adli düzen tarafından aklanmıştı.
Öyle bir akıl tutulması yaşanıyorduki, bugüne kadar yapılan anma ve protesto eylemlerinde Hrant’ın katillerinin arkadaşlarıyla, kendilerine “Hrant’ın Dostları” diyen çevreler aynı kortejdeydi. Gerçekte AKP’nin ve Cemaatin dostları olan bu çevreler, büyük bir ikiyüzlülük ve utanmazlıkla bu eylemlere geliyorlar, uzatılan mikrofonlara utanmazca “Ergenekon” diyorlardı.

Oysa biliyoruz ki, Dink cinayetini aydınlatmaya çalışan gazeteciler Ergenekon davasında tutuklu ya da tutuksuz olarak halen yargılanıyorlar.

Bu nedenle Hrant’ın katillerinden hesap sormak isteyen gerçek dostları, öncelikle bu cinayetin işlenmesinde sorumluluğu olan, katillere yol veren AKP, Cemaat ve onların yandaşlarıyla yollarını ayırması gerekiyor.

***

Dil, ideolojik bir araçtır. Kullandığınız kavramlar, seçtiğiniz üslup sizin hayata bakışınızı, dünya görüşünüzü, toplumsal konumunuzu ifade eder. Politikacıların, aydınların, toplum önderlerinin, kitle örgütlerinin, sendikaların, partilerin, gazetelerin seçtiği dil, onların tutumlarını ve felsefi duruşlarını da ortaya koyar.

Bu topraklarda derin devletin ve faşizan iç savaş aygıtının adı ‘Ergenekon’ değil, Kontrgerilla’dır. Ergenekon soyut bir iddia, Kontrgerilla ise bu ülkenin tarihinin açıkça gösterdiği gibi somut bir gerçekliktir.

Aydınların ve sağlı sollu liberallerin bir bölümü Ergenekon ismini, Kontrgerilla ya da derin devletle aynı anlamda kullanmaktadırlar. Bunların önemli bir bölümünün iyi niyetli olduklarından da kuşku yok.

Ancak açık ki bu arkadaşlarımız kurulan ideolojik hegemonyanın dilini kullanıyor ve böylece tuzağa düşüyorlar. Böylece yeni hegemonyanın güçlendirilmesine katkıda bulunuyorlar.
Bu ülkede biz Kontrgerilla’yı tanırız. Eskisini de yenisini de…

Bu nedenle İktidarın ve Cemaatin sözcülerinin dilini kullandığımız sürece Hrant Dink cinayetinin ört bas edilmesine katkıda bulunuyoruz.

Yargıtay’ın, “örgüt var” gerekçesiyle yerel mahkemenin kararını bozması önemli. Ancak yerel mahkemenin bütün zorlamalara karşın cinayeti Ergenekon davasına bağlayamadığı anımsandığında, yeniden yargılamada gerçek örgütü mü bulacakları, yoksa kurulan tertibe teslim mi olacakları henüz belli değil.

Bu arada, AKP ve Cemaat arasındaki kavgayı anımsadığımızda çok zayıf bir olasılık da olsa bir sürpriz bekleyebiliriz; kim bilir belki bu dava Emniyet’teki Cemaat örgütlenmesine yönelik bir tasfiyenin gerekçesi haline de getirilebilir.

Yurt / 13.01.13