Sermaye devleti, toplumsal muhalefeti polis ve yargı terörü ile teslim almayı amaçlayan saldırılarını hızlandırıyor. Sermaye düzeninin dizginlerinden boşalan bu saldırgan politikalarının hedefinde hakları için mücadele eden işçiler, emekçiler, öğrenciler, Kürt halkı ve toplumsal muhalefetin öncüleri olan ilerici ve devrimci güçler yer alıyor. AKP iktidarı, efendisi ABD emperyalizminin hizmetinde dışarıda emperyalist saldırganlığı tırmandırıp, ülke topraklarını Suriye’ye yönelik sürdürülen savaşın üssü haline getirirken, içeride sınıf ve kitle hareketini baskı ve zorbalıkla sindirerek kapitalist sömürüyü derinleştirmeye çalışıyor. Sokak eylemlerine yönelik gaz, cop, kurşun, panzerler eşliğinde süren vahşi saldırıları polisin gözaltı terörü, işkenceleri ve düzen mahkemelerinin burjuva hukukunu dahi hiçe sayan keyfi tutuklamaları yargılamalar tamamlıyor.
Sermaye düzeninin bu kapsamlı saldırı politikaları hapishaneler cephesinde de tüm şiddetiyle kendini gösteriyor. Son günlerde hapishanelerde artan baskı ve zorbalıkların gerisinde yine sermaye iktidarının emperyalist-kapitalist dünyanın gerici çıkarlarına kusursuzca hizmet etme çabası yatmaktadır.
Hapishanelerde yıllardır sürdürülen tecrit politikasının, hak gaspları ile birlikte bugün daha da derinleştirildiği görülüyor. Son dönemde devrimcilere, ilericilere ve Kürt halkına yönelik artan tutuklama terörü ile hapishaneler dolup taşmış durumdadır. Düzen işkence, gözaltı ve vahşi saldırılarla teslim alamadığı siyasal güçleri hapishanelerde uyguladığı ağırlaştırılmış tecrit politikasıyla ehlileştirmenin hesabındadır. Devrimci tutsakların siyasi kimliklerini yok etmeyi ve teslim almayı amaçlayan bu uygulamalar kapitalist sistemin derinleşen kriziyle birlikte keskinleşmiştir. Bugün ‘suç’un infazı ayrı bir cezaya dönüştürülmüş, disiplin yönetmelikleri tutuklulara ve hükümlülere insanlık dışı muamelenin maskesi haline getirilmiştir. Son günlerde peş peşe yaşanan gelişmeler hapishanelerde artan saldırıların boyutlarını gözler önüne sermektedir. 12 Eylül zindanlarını hatırlatan bu uygulamalar ile tüm toplumsal muhalefet sindirilmek ve korkutulmak istenmektedir.
Örneğin 23 Ocak’ta devlet terörüne hedef olan ÇHD yöneticisi ve üyesi avukatlar Kandıra F tipi cezaevine getirildiklerinde ilk girişte giysileri çıkararak aranmaya direndikleri ve üstlerini aratmayı kabul etmedikleri gerekçesiyle ‘fiziki direniş göstermek ve slogan atmaktan’ 1 ay görüş yasağı aldılar. Devrimci avukatların üstü zor kullanarak arandı.
Disiplin yönetmelikleri cezaevi infaz müdürlüğünün denetiminde ve hapishane idaresinin inisiyatifinde her türlü keyfiliğe açık bir şekilde uygulanıyor. Bunun bir başka örneği Adana F tipinde bir tutsağa gönderilen “orta ve büyük boy” atlasın cezaevi yönetimi tarafından “örgütsel materyal olarak kullanılabileceği” gerekçesiyle, başka bir tutsağa ise Atlas dergisinin promosyonu olan “Türkiye haritası”nın “amaç dışı kullanıma müsait” şeklinde değerlendirilerek verilmemesi oldu. Kırmızı kalem, renkli boya yasakları ise siyasi tutsaklara yönelik büyük oranda genelleşmiş keyfi uygulamalar arasında.
10 dergi, 10 gazete, 10 kitap sınırlaması, hücre havalandırmalarda diğer hücrelerdeki tutsaklarla bir arada slogan atmanın, şiir okumanın, marş söylemenin disiplin cezasına çarptırılması cezaevlerindeki baskının boyutlarını gösteren birkaç örnek. Disiplin cezaları sıklıkla görüş ve telefon, mektup yasakları biçiminde adeta rutin bir şekilde uygulanarak hapishanelerdeki tecrit daha da derinleştiriliyor. Keyfi hücre ya da koğuş aramaları sayıları artmış durumda. PKK’li tutsakların açlık grevi direnişlerinin ardından disiplin cezaları ve baskı uygulamaları yoğunlaşmış, Silivri 2 No’lu L tipinde açlık grevi direnişine katılan tutsaklar hücre cezalarına çarptırılmışlardır.
Tekirdağ 1 ve 2 No’lu F tipinde ve Tekirdağ 2 No’lu T tipinde çıplak arama dayatması, 70-80 kişilik gardiyan grubunun üç tutsağı vahşice dövmeleri, akşam sayımlarında gardiyanların hakaretler-tehditler eşiğinde arama yapmaları, revire gidiş ve dönüşte askeri nizamda yürüme ve durma dayatması gibi saldırılar yaşanmaktadır. Fiziki işkence rutinleşen disiplin cezalarıyla psikolojik bir baskı halini almakta ve işkence bu şekilde süreklileştirilmektedir. Tutsakların dışarıyla olan tüm bağları kopartılarak yalnızlaştırılması amaçlanmaktadır. Bugün zindanlarda Nazi kamplarında uygulanan zorbalık hüküm sürmektedir. Tutsaklar kendilerine yönelik kötü muameleyi telefon görüşünde ailelerine haber verdikleri için disiplin cezası almaktadırlar.
Hapishanelerde en doğal hak bile gasp edilirken psikolojik işkence de her geçen gün derinleştiriliyor. Kişisel eşyalar verilmiyor, demirbaş olarak idare tarafından verilmesi gereken masa ve sandalyeler hücrelere konmuyor, gündüz sular akmıyor, sıcak su haftada bir veriliyor, üç kişilik hücrelere tek kişilik yemek veriliyor, haftada 10 saat olan ortak alan kullanım hakkı gasp ediliyor, telefon görüşünde karşılıklı olarak tekmil vermek şart koşuluyor, ailelerden ve hapishanelerden gelen fotoğraflara el konuyor vs.
Hapishanelerdeki artan kötü muamele ve işkenceler sermaye iktidarının zorbalıkla ve faşist devlet terörü ile işçi ve emekçileri, Kürt halkını emperyalist sömürü, savaş ve yıkım politikalarına boyun eğdirme operasyonunun bir parçası olarak görülmelidir. Bu nedenle düzen ve devrim arasındaki çatışmanın tüm çıplaklığıyla yaşandığı hapishanelerde yaşanan baskılara karşı örgütlü mücadeleyi yükseltmek güncel bir sorumluluktur. Bugün tecrit duvarlarının arkasında yaşanan baskı ve saldırılar tüm işçi ve emekçileri hedef almakta, sınıf ve kitle hareketini tehdit etmektedir. İşte bunun için kapitalist sömürüye ve emperyalist savaşa karşı emekçilerin örgütlü, birleşik, kitlesel ve militan mücadelesini büyütmek ve sermaye iktidarının karşısında devrimci bir güce dönüştürmek, her geçen gün artan faşist devlet terörüne karşı verilecek en anlamlı yanıt olacaktır.