Daha ucuz, temiz, risksiz ve adil enerjiye geçiş mümkün mü? Almanya, halkın baskısıyla nükleer santrallerini kapatıyor, 2050’de hedef, yüzde 100 yenilenebilir enerji kullanmak...
Türkiye ilk nükleer santralini kurmaya hazırlanır, kömür gibi “kirli” enerji yatırımlarına devam ederken dünyada “yenilenebilir enerji” giderek önem kazanıyor. Bunun iki ana nedeni var:
1- Nükleerin riskleri. 2- İklim değişikliği tehdidi.Yenilenebilir enerjiye geçişte en kararlı olan ülke ise Almanya.
Bildiğiniz gibi Alman hükümeti, Japonya’daki Fukuşima faciasından sonra nükleer enerjiyi tamamen terk etme kararını aldı... 2010’dan bu yana 8 reaktörünü kapattı, 2022’ye kadar ise geri kalan tesisleri kademeli olarak kapatacak.
Yani Almanya, dokuz yıl içinde nükleer enerjiyi tamamen terk edecek... Bunu yapabilmek içinse yenilenebilir enerjiye geçiyor, enerji verimliliğini artırmak için müthiş önlemler alıyor...
Bu arada Almanya’da ekonomik büyümeye rağmen enerji tüketimi azalıyor.
Dünyada benzeri olmayan bir örnek!
Burada önemli bir noktanın altını çizeyim: Türkiye’de yenilenebilir enerjide devletin öncelik verdiği kaynak, su. Ancak hidro elektrik santrallere tepki, hem yanlış uygulamalar, hem ekosistemi tehdit etmesi nedeniyle, çok büyük.
Ancak yenilenebilir enerjide en önemli iki kaynak, rüzgar ve güneş... Yani bizde henüz potansiyeli yeterince değerlendirilmeyen iki “tükenmeyen” kaynaktan bahsediyoruz.
BİR GÜNDE GELMEDİ
Peki sanayi devi olan Almanya, nasıl oluyor da nükleeri tamamen terk edebiliyor? Aynı üretim ve verimliliğe, sadece yenilenebilir enerji kullanarak ulaşabilecek mi? Alman halkı bu değişimi ne kadar destekliyor?
Ve en önemlisi: Enerji ihtiyacının büyük kısmını ithalatla karşılayan, Türkiye için Almanya’nın giriştiği bu dönüşüm, öğretici olabilir mi?
İşte bu sorulara cevap aramak üzere bir grup gazeteci, Heinrich Böll Derneği’nin davetlisi olarak Almanya’dayız. Üç gündür konunun farklı taraflarının görüşlerini dinledik, sorular sorduk...
Bir kere Almanya’nın nükleeri tamamen bırakma kararı, bir günde verilmedi. 90’lı yıllardan itibaren Yeşiller’in öncülük ettiği “Nükleere hayır” kampanyası ve iklim değişikliği gerçeği, Almanya’yı harekete zorladı. “Yenilenebilir enerji yasası” 2000’de çıkarılmıştı, fakat Hıristiyan Demokratlar nükleerden vazgeçmemek için direniyordu.
Fukuşima sonrasındaysa Alman halkının yüzde 80’i “nükleere hayır” dediği için hükümet, mecburen bu dönüşüm kararını almak zorunda kaldı.
RAKAMLARLA DEVRİM
- 2000’de Almanya’da yenilenebilir enerjilerin (YE) toplamdaki payı yüzde 4’tü. Bugün elektrik tüketiminin yüzde 12’si, tüm enerji ihtiyacının ise yüzde 23’ü yenilenebilir enerjiden sağlanıyor.
- 2020’ye kadar hedef, bu oranı yüzde 35’e çıkarmak. Kademeli olarak 2030’da yüzde 80, 2050’de ise yüzde 100 yenilenebilir enerjiye geçiş hedefleniyor.
-Yenilenebilir Enerjilerde en önemli pay, yüzde 51 ile bireylere ait, şirketlere değil. İnsanlar, kendi çatılarında fotovoltaik tesisler kurup kendi elektriğini üretiyor, hatta fazlasını devlete satıp para alıyor.
- YE ile istihdam sağlanıyor. 370 bin yeni iş imkanı sağlandı.
ALMANYA NEDEN BU YOLA GİRDİ?
En önemlisi, Almanya’da yurttaşlar dönüşümü istiyor, parasını vermeye de razı. Değişimin motoru, şirketler veya siyaset değil, yurttaşlar!
- Almanya tıpkı bizim gibi, petrol ve doğalgazda dışa bağımlı. Güvenlik politikası açısından ithalattan bağımsız hale gelmek, “paranın içeride kalması” demek.
- İklim değişikliğine neden olan sera gazlarının azaltılması, bütün dünyanın tartıştığı bir konu. Kömür, linyit, petrol, doğalgaz gibi “fosil yakıtlar” ise iklim değişikliğine en çok etki eden enerji biçimleri.
- Fosil yakıtlar pahalı, kirli olduğu kadar sonlu da... Güneş ve rüzgarda ise böyle bir sorun yok.
- Gezegenimiz, kaynakları aşırı tüketmemiz nedeniyle çöküşün eşiğinde... Mesela balık tükenmek üzere. Eğer bu gidişe dur demezsek, istikrarlı ekosistemler tehlike altında olacak. Bu da bildiğimiz anlamda dünyanın sonu demek.
GÜNDE 1 MİLYON EURO KÂR EDİYOR
Dr. Hermann Ott (Yeşiller Partisi)
- Yenilenebilir enerjiye geçişten sapmamız artık mümkün değil. Soru sadece hangi hızla ilerlediğimiz.
- Araştırmalar gösteriyor ki global ortalama ısı, 2100’e kadar 6-7 derece artacak. Bu da başka bir dünya demek.
- Bu dünyada yenilenebilir enerjiler çok önemli rol oynayacak. Enerji tasaruffu ve teknolojik verimlilik de. Ama yaşam tarzımızı da değiştirmek zorundayız.
- İngilizlerin bir lafı vardır: “Change by design or change by disaster” yani ya dizaynla değiş, ya da felaketle... Sanayi devrimindeki değişime benzer bir değişim yaşıyoruz şimdi. Ama çok daha hızlı ve yönlendirilmişini. Nereye gitmek istediğimizi bilmemiz gerekiyor.
- Şu anda federal hükümet enerji dönüşümünü destekler gibi yapıyor ama içini boşaltıyor. Oysa bu Almanya’nın çıkardığı en dahiyane yasadır.
- Almanya’nın son mali kriz esnasında ayakta kalabilmesinin nedeni, yenilenebilir enerji nedeniyle canlı bir ekonomisinin olması. Bir AB araştırmasına göre Yunanistan’ın dış ticaret hacmi, petrol ve doğalgaz ithalatı için ödenmiş paraya tekabül ediyor!
- Bir nükleer reaktör, günde 1 milyon euro kar ediyor. Bu yüzden 4 büyük enerji şirketinin değişime direniyor. Çalıştırılması uzatılan her nükleer santral, yenilenebilir enerjiye geçişi yavaşlatacak.
- Marx Weber’in meşhur bir cümlesi vardır: Siyaset, kalın kalasların yavaş yavaş ama güçlü bir şekilde delinmesidir. Biz de bunu yapmalıyız... Yavaş ama kararlılıkla, değişim mümkün...
Millliyet / 23.02.13