Ha burası Senoz deresi – Mehveş Evin

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 04 Eylül 2012
  • 04:26

Belgesel-dizi formatında çekilen ‘Vadi’nin başrol oyuncuları, gerçek karakterler. Bir dizide çok uğraşsanız, bu kadar renkli tipi ve ilginç hikayeyi bir araya getiremezsiniz. Yazın NTV Yeşil Ekran’da yayınlanan belgeselin ‘uncut’ versiyonu internette

Bazen hoşuma giden bir konu hakkında yazmak, eleştiri yapmak değil de okurlara olumlu bir şeyler anlatmak için gerçekten çok zorlanıyorum. Bu durum benim bakış açımdan kaynaklanıyor elbet... Ama bir yazarın neden zorlandığını anlamak için bir haber bültenini izlemek veya günlük bir gazeteyi okumak yeterli!

Yazın biraz da ‘enseyi daha fazla karartmamak’ için televizyondan uzak durdum. Fakat bu arada iyi bir işleri de kaçırdım. NTV Yeşil Ekran’da yayınlanan ‘Vadi’ adlı belgesel-dizi, tam da böyle bir güzellikti. Geç de olsa ‘Vadi’nin kesintisiz bir bölümünü vimeo’dan seyredip bugün yazmaya karar verdim. NTV’nin tekrar yayınladığı belgesel-dizinin en önemli özelliği, başrolde gerçek insanların olması. Mekan neresi mi? Rize’nin Çayeli ilçesine bağlı Senoz Vadisi.

Dizi-belgeselin resmi ismi ‘Vadi’ olsa da “Ha burası Senoz deresi” diyerek daha baştan orijinalliğini belli ediyor. ‘Köylerimiz gezelim’ mantığındaki belgesellerin sıkıcılığı ve tekdüzeliği yok, çünkü insanlar olağanca doğallıklarıyla hayatlarını, yaşadıkları yeri ve ilişkilerini anlatıyor.

Su hep akar ve biz bakarız

İki yıl önce, Doğu Karadeniz’de HES’ler hakkında bir yazı dizisi yapmak için Senoz Vadisi’ne gitmiştim. Bölgenin doğasına yabancı olan herkes gibi ben de büyülenmiştim. Ancak bu hayal alemi, bir anda karşıma çıkan iş makineleri, baraj inşaatları ve korkunç borularla kabusa dönüşmüştü. Senoz’da HES mücadelesi verenlerle tanışıp, biraz dertlerine vakıf olmuştum.

Malum, HES konusu hükümetin nezdinde artık bir nevi ‘terör’ konusu olduğundan basınımız sanki böyle bir sorun yokmuş gibi davranıyor. ‘Vadi’nin derdi HES’leri anlatmak değil. Ama belgesel çekip görmezden gelmek, güneşin varlığını reddetmek kadar imkansız... Bu nedenle ince bir üslupla, göze sokmadan, bu vadi insanı için suyun, yağmurun, ağacın, çayın ne anlama geldiğini göstermeyi seçmiş. Fakat daha Senoz’a çıkılan ilk kilometrelerde karşımıza çıkan manzara, inşaat ve onun getirdiği yıkım.

Anlatıcımız, gayet tatlı bir dilde dereden bahsederken “Su hep akar ve biz hep bakarız. Nereye mi? Doğanın ve hayatın sırrına!” diyor. İster istemez haşmetli devletlilerimizin “Su akar Türk bakar” takıntısı akla geliyor...

Memleket halleri

Senoz’da doğup büyümüş elektrik mühendisi ve çay eksperi Ahmet Ali Kork, dizinin baş kahramanı ve anlatıcısı. Bizi kâh köyün kahvehane sohbetine götürüyor, kâh direksiyon başında Senoz’u anlatıyor.

Kardeşi Hayati, belediye işçiliğinden emekli ve yerel politikacı. Eşi Vesile Kork’un, çocukları kadar sevdiği ineklerini anlatışını dinlemeniz lazım! Bir yandan çay yetiştiriyor ve tam anlamıyla mücadeleci bir Karadeniz kadını.

Belgeselin bir bölümü, benim de misafir olduğum Sinan Akçal’ın 100 yıllık konağında çekilmiş. Sinan Bey, vadinin doğa savaşçısı. Hem HES’lere hem taş ocaklarına karşı aktif mücadelesini sürdürüyor.  90 yaşındaki annesiyle muhabbetlerini, Senozlulara has espri anlayışı, ‘Vadi’de doğallıkla aktarılmış.

Atamasını bekleyen bilgisayar öğretmeni genç kız, İstanbul’dan memlekete dönüp babadan miras köy kahvesini işleten adam, çivi kullanmadan geleneksel ahşap evleri inşa eden 80’lik marangoz... Ve Senoz’dan dünyanın dört bir yanına göç edenlerin hikayeleri.
Vadi, kurgusu, çekimleri, hikayeyi anlatışıyla şimdiye kadar yapılanlardan çok farklı bir belgesel. Umarım yönetmen Nedim Hazar Bora, aynı formatı bir gün Türkiye’nin farklı yerleri için de kullanma ve kesintisiz yayınlama şansını bulur. Şehirde yaşarken bilmediğimiz, anlamadığımız, yabancılaştığımız kimbilir ne hikayeler çıkar...

Milliyet / 04.09.12