“Babam yarın uyanacak ve ona diyeceğim ki, Tosun Paşam artık özgürsün. Birlikte Boğaz’ı seyredeceğiz. En büyük duam ameliyattan sonra gözlerini açması.”
General Ergin Saygun’un kızı Ece kahır ve umutla seslenmiş işte
Kim olursa olsun, haklı haksız, mahkumiyet-tutukluluk… mahpusluk “içerideki”yle bitmiyor. Evlatlardan bir kahır ve umut ordusu var. Bir de, zaten umudu olmayanlar, zaten çoktan yitirmiş, yitirilmiş olanlar; bir de iki kere kayıp, yani mezarsız, duasız kalanlar var.
Kaçırılanlar, unutulanlar, yolları gözlenenler var.
Hanım Onur Cizre Belediye Başkan Yardımcısı iken tutuklanmıştı; şimdi 17 ayı buluyor. Oğlu Mirhat 7 yaşında, epilepsi hastası.
Solin 4 yaşında; o gün yer verdiğim teyzesinin mektubundaki kahır dolu umutla “kan kanserini yenmeye çalışıyor”!
Solin’in sesi belki Ece kadar güçlü çıkamıyor; hem küçük, hem… biliyorsunuz işte.
Ama o da annesini bekliyor. Kemoterapide ona ihtiyacı bir yana; o bir evlat o da bir ana.
Ve tutukluluk tamamen “belirsiz” bir fotoğraf yüzünden.
Ama buradaki fotoğraf hakiki işte.
O da Hanım annesini bekliyor!
Resmi resimli roman!
Fotoğraf bu ya…
Geçen gün bir “sanık” tahliye edildi.
KCK’dan 1.5 yıl tutuklu kalmış.
Meğer “delil” yanlış bir fotoğrafmış! Fotoğraftaki şahıs o sanılmış. Pardon 18 ay!
“Delil” doğru fotoğraf olsa da şöyle bir şey zaten:
Hayatından 1.5 yıl çalınan genç gazeteci sanılan “zanlı”nın suçu da, “Kandil tabelası önünde fotoğraf çektirmek.”
Fakat bu Kandil, Konya Cihanbeyli’de.
Olsun. Yargı “niyet”e de bakabiliyor ya.
“Verilmesi muhtemel ceza”ya göre tutukluluk tayin eden hukuk devleti burası.
Şimdi, hiç gitmediği Konya Kandil tabelası önündeki bir foto yüzünden, tabii esas Dicle Haber Ajansı’nda muhabirdir, ne yapsa yapmasa da delildir diye, bir genç 1.5 yıl tutuklu kalıyorsa; Konya Kandilliler kendilerini kollasın:
Bir tabela bin tür bela olabiliyor!
BİMER gazı!
“Demokratik, sosyal bir hukuk devleti”nden bir de üniformalı hikaye.
Sivil Başbakanlık’ın BİMER diye çok iletişim bir icadı var, biliyorsunuz. Hesapta, sesi duyulmayan, güçsüz, mağdur vatandaş buraya başvuruyor.
“Kimsesizin sesi” BİMER’in en önemli ilkesi ve vaadi, “Gizlilik”!
Bir uzman çavuş da, Başbakan’a, Başbakanlığa, bu ilkeye, bu ülkeye güvenerek BİMER’e mesaj yollamış.
Ve o mesaj, bırakın gizli kalmayı, devletin dedi-kodu mekanizması sayesinde aynen komutanına iletişimlenmiş.
Oysa Başbakanlık İletişim Merkezi’nin namus sözü şu: Titiz inceleme, ilgili kuruluşlara gizlilik esasına riayet kaydıyla sevk. Böylece vatandaşın devlete güven duyması, maddi manevi varlığını geliştirmesi, temel hak ve özgürlüklerden yararlanabilmesi.”
Neticede bu BİMER, komutanlarının zaten “köle” görebildiği bir askerin mektubunu aynen komutanına ihbar etmiş oluyor.
Ve aynı iktidarın tahkim ettiği TSK Disiplin Kanunu sayesinde komutan, bunu “Usulsüz müracaat ve şikayet suçu” haline getirip askeri mahkemeye veriyor astını!
Emuzder Başkanı Esef Merdoğlu soruyor: “Şikayet edilen, şikayetçinin suç işlediğine kanaat getirebilir mi? Bu dava Askeri Mahkeme’de mi görülmeli? Peki BİMER’i nereye şikayet etmeli?”
Olay, uzman çavuşun kendisinden zorla kesilen ve lojman için kullanılmayan bir paranın akıbetini sorması. İfadeyi bir subay alıp alttakilerden bir astsubayı da yazıcı kullanıyor ve kafadan “internet üzerinden yalan beyan”la suçluyor; hem canı hem parası kesileni.
Maddi-manevi varlığını geliştiriyor!
Sivil-askeri, bimer-militer ana fikir şu:
Başbakanlık vatandaşa vaatte bulunuyor ve sonra, pişkin bir muhbir gibi, “kınalı kuzu”yu kurda teslim ediyor!
Biz de buna demokratik hukuk devleti diyoruz!
Söz verip göz çıkarıyor.
Hak yiyip gaz çıkarıyor.
BİMER gazı sıkıyor alttakinin üzerine üzerine…
Ki böylece vatandaşın devlete güveni tam olsun!
Haber Türk / 09.02.13