Kafa karışıklığının temelinde, ‘yeni anayasa’yla ilgili olarak Erdoğan’ın son zamanlarda BDP ile sergilediği manevralar yatıyor. Ne kadar somuta indirgenmiş bir konu, bilemiyorum. Ama gerçekten ilginç. Barışla birlikte demokrasi de olabilir mi sorusundan farklı bakış açıları çıkıyor.
Sahnede, “İktidarımın gideceğini de bilsem Kürt sorununu çözmeye çalışacağım” diyen bir Başbakan var.
İyi güzel.
Ama aynı Tayyip Erdoğan kafaları da karıştırmıyor değil.
Bu kafa karışıklığının temelinde, ‘yeni anayasa’yla ilgili olarak BDP ile son zamanlarda sergilediği işbirliği manevraları yatıyor. Ne kadar somuta indirgenmiş bir konu, bilemiyorum.
Ama gerçekten ilginç...
Demek istiyor ki Erdoğan:
Madem bu anayasa işi CHP ve MHP ile olamıyor, o zaman biz de BDP ile uzlaşır, Meclis’te ‘Başkanlık sistemi’ni referanduma götürecek milletvekili çoğunluğuna ulaşırız.
Kolay mı?
Değil tabii.
Kolay olmadığını BDP’nin lider konumundakiler de bilmiyor değil. Ama bugün için Erdoğan’ın bu açılımına pozitif bir tavır takınmış durumdalar.
Nitekim bazı kafalar bu noktada karışmaya, sorular çoğalmaya başlıyor.
Erdoğan’la BDP arasında nasıl bir al-ver yaşanacak?
Neyin pazarlığı yapılacak?
Bir yanda Erdoğan’ın başkanlık sistemi, diğer yanda aşağıdaki gibi hemen akla gelen konu başlıkları mı:
Öcalan’ın geleceği...
Öcalan’ın İmralı koşulları...
Yeni vatandaşlık tanımı...
Anayasada çoğulculuk...
Kürtçe eğitim...
Güçlü yerel yönetim...
Ya da özerklik...
KCK’lıların salınması...
PKK ve genel af...
Bu konularda Ak Parti iktidarı tarafından hangi somut adımlar öncelikle atılırsa, BDP de Meclis’te Erdoğan’ı başkanlık modeli için destekler?
Erdoğan, BDP’den gelebilecek bazı anayasal talepleri nereye kadar karşılayabilir?
Anayasa çerçevesinde bir uzlaşma sağlansa bile, bu taleplerin geleceği ya da uygulanması konusunda BDP, Ak Parti’ye ne kadar güvenebilir?
Yani güven meselesi...
İnandırıcılık...
Bu aşılabilir mi?
Şu da akla takılıyor:
Muhalefetten, özellikle MHP’den yükselecek, “Erdoğan terörist başıyla, PKK ile anayasa yapıyor!” çığlıklarını göze alabilecek mi?
Erdoğan’ın, PKK ile ilgili af adımı Balyoz ve Ergenekon’u ya da hapisteki askerleri de kapsamak zorunda değil?
Veyahut:
Karşılıklı bir oyun mu?
Erdoğan, PKK ve BDP saflarında gedik açmaya, karşı tarafı bölmeye yönelik ‘devlet-i ali’nin malum oyununu mu sahneliyor?
Sorular çoğaltılabilir.
Ama şimdilik gerekmiyor.
Kafa karışıklığı konusunun bir boyutu daha var. Bu da iki soruda düğümleniyor:
Erdoğan’la BDP uzlaşması barış getirir mi? Barış getirse, demokrasi getirir mi?
Milliyet’te önceki gün Kadri Gürsel’in köşesinde şu başlık vardı:
“Barışın bedeli demokrasi olmasın.”
Şöyle devam ediyor:
“AKP-BDP işbirliğini demokrasi iskelesine bağlayabilecek tek dinamik vardır; o da Türkiye’nin AB perspektifidir. AKP-BDP denklemine üçüncü unsur olarak AB etki etmediği sürece Türkiye’nin varacağı nokta, sonunda Kürtleri entegre etmiş ama bu arada demokrasiden de uzaklaşmış bir Ortadoğu despotizmi olmaktır.”
Kadri Gürsel böyle düşünüyor.
Yeni Şafak’ta Hilal Kaplan ise tam tersi görüşte. Ak Parti-BDP uzlaşmasından barış ve demokrasi çıkacağını savunuyor:
“Başbakan’ın, (BDP’yle 330’u yakalamak için müşterek adım atabiliriz) sözleri ve BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş‘ın anayasa önerileri konusunda, (Birebir örtüşmüyoruz ama en yakın olduğumuz parti AKP’dir) beyanatı da bu ittifakın gerçekleşebileceğini gösteriyor. Bu işbirliği sağlanabilirse, BDP sadece barışın değil, demokratikleşme sürecinin de ortağı olmuş olacak.”
Nuray Mert’e gelince...
BirGün’deki köşesinde dün ‘AKP-BDP uzlaşması meselesi’ başlıklı yazısında şöyle yazıyordu:
“Demokratikleşme yerine Başkanlık sistemi üzerinden otoriterleşen bir Türkiye’de Kürtlerin özgürleşme çabaları, eninde sonunda, tüm garantilerini yitirir. BDP başta olmak üzere Kürt siyasetinin bu gerçeği gayet iyi bildiğinden eminim.
Diğer taraftan, iktidar partisinin hem mutlak otorite peşinde koşup, hem de Kürtler ile barış imkanı yakalaması imkansızdır.
Bu gerçek, yani iktidarın kısa vadeli taktikler üzerinden yürüme çabalarının tamamının nasıl çöktüğünü, geçtiğimiz süreçlerde gayet iyi görüldü. İktidarın Anayasa konusunda MHP yerine, BDP’nin desteği formülüne meyletmesi aslında umut verici bir gelişme olmalıdır. Ancak iktidar partisi, mutlak otorite arayışını terk etmediği sürece bu türden bir ittifak arayışı her iki tarafı da yormaktan ve kırılmalara yol vermekten öteye gidemez.”
Nuray Mert de böyle diyor.
Evet, farklı görüşler...
Biraz da karışık kafalar...
Siz ne düşünüyorsunuz?..
Milliyet / 13.02.13