En değerlilerini, çocuklarını ve kardeşlerini kaybettirdiler

  • Arşiv
  • |
  • Siyasal Gündem
  • |
  • Eylem/etkinlik
  • |
  • 07 Aralık 2012
  • 10:54

1980 sonrasında “Gözaltında kayıp” gerçeğiyle karşılan ve 1990 sonrası bunun hızla arttığı Türkiye’de kayıp yakınlarının çığlığı yükselirken Türk devleti, kayıp yakınlarının çığlıklarına kulaklarını tıkamayı sürdürüyor. Ailesinden 4 kişi kaybedilen ve 200 haftadır “Hiç olmazsa kemiklerini versinler. O kemikleri öpseydim, başıma koysaydım” diyerek kayıplarının peşinden koşan İffet Mutaş, Dünyada en değerli şey, insanın çocukları ve kardeşleridir. Bize onları kaybettirdiler” dedi.

Cumartesi Anneleri'nin 31 Ocak 2009 tarihinde İstanbul Galatasaray Meydanı'nda, eylemlerine yeniden başlamasıyla beraber Cumartesi Anneleri ile eş zamanlı olarak İHD Gözaltında Kayıplar Komisyonu ve kayıp yakınlarının “Kayıplar Bulunsun, Failler Yargılansın” sloganıyla başlattığı ve her hafta Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirilen eylemin 200’üncü haftasına girildi. Kayıp yakınları yarın bir kez daha İstanbul’da Galatasaray Meydanı’nda Amed’de Koşuyolu Parkı’nda kayıplarının akıbetini soracak, faillerin cezalandırılmasını isteyecek.

TÜRK DEVLETİ KAYIP YAKINLARININ ÇIĞLIKLARINA KULAKLARINI TIKIYOR

"Gözaltında kayıp" gerçeğiyle 1980 sonrasında karşılaşılan Türkiye’de, 1990’dan sonra dönemin Başbakanı Tansu Çiller, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ve Emniyet Müdürü Mehmet Ağar’ın bilgisi dahilinde gerçekleşen gözaltında kayıplarda hızlı bir artış yaşandı. Çoğu Olağanüstü Hal Bölgesi'nden (OHAL) olmak üzere 1992-93 yıllarında yaşanan ‘faili meçhul cinayetler’in yerini 1994 yılı itibarıyla hızla gözaltında kayıplar aldı.

Birçok kez polisin gaz bombalı ve coplu şiddetine maruz kalan kayıp yakınları, 1990'lı yıllarda artan çatışmalı ortam ile birlikte açığa çıkan ve devlet güdümlü faaliyet gösterdikleri belgelenen JİTEM ve Kontr-gerilla tarafından kaçırılan kayıplarının akıbetini sormaya devam ediyor. Koşuyolu Parkı’nda ellerinde kayıplarının fotoğrafları ile her hafta bir araya gelen kayıp yakınları, ölü ya da diri kayıplarının ortaya çıkarılmasını ve sorumluların cezalandırılmasını talep ederken, Türk devleti kayıp yakınlarının çığlıklarına kulaklarını tıkamayı sürdürüyor.

TÜRKİYE KAYIPLAR SÖZLEŞMESİNİ NEDEN İMZALAMIYOR?

Kayıpların hesabını vermeyen, failleri ortaya çıkararak cezalandırmayan ve demokratik hukuk devleti iddiasından uzak olan Türkiye Birleşmiş Milletler’in (BM), 20 Aralık 2006 tarihinde kabul ve ilan ettiği 'Bütün Kişileri Zorla Kaybedilmeden Korumak İçin Uluslararası Sözleşme'nin de tarafı değil.

91 ülkenin imzaladığı 18 ülkenin ise taraf olduğu BM’nin "Hiçbir devlet zorla kayıp edilmeyi uygulayamaz, izin veremez ya da hoş göremez" sözleriyle başlayan ve devlet sırrı ile devletin dokunulmazlığını ortadan kaldıran "Bütün Kişileri Zorla Kaybettirilmeden Korumak için Uluslararası Sözleşme'yi Türkiye, uluslararası ve ulusal hak örgütlerinin tüm ısrarına karşın imzalamıyor.

AİLESİNDEN 4 KİŞİ KAYBEDİLDİ

İffet Mutaş kayıp yakınlarından sadece biri. İki kardeşi kaybedilen ve iki çocuğu olmak üzere ailesinden 4 kişi kaybedilen İffet ananın babası da JİTEM elemanları tarafından dipçikle dövülmesinden kısa bir süre sonra yaşamını yitirdi. 200 haftadır kayıplarının peşinden koşan İffet Mutaş ANF’ye konuştu.

“Bu tende can olduğu sürece mücadelemize devam edeceğiz. Kanımızın son damlasına kadar yollarında yürüyeceğiz” diyen İffet ana yaşadıklarını, “Köyde yaşıyorduk, bize rahat vermiyorlardı. Her gün köy basılıyordu, ‘Ali Tekdağ nerede?’ diye soruyorlardı. Kardeşime de ‘onu eve alıyorsun’ diye baskı yapıyorlardı. Saldırılar yüzünden sonunda köyden göç ettirdiler bizi. İkisi kardeşim, ikisi çocuğum olmak üzere ailemden dört kişiyi kaybettiler. 1993 yılında kardeşim Mehmet Tekdağ evden çıktı bir daha dönmedi. Diğer kardeşim Ali Tekdağ ise 13 Kasım 1994 yılında Dağkapı’da kaçırdılar. Annemle beraber iki ay boyunca aradık, dilekçe verdik. Dilekçe verdiğimiz kadın ‘Ali diye biri yok’ dedi. Hakimin, savcının herkesin haberi vardı. Ali’nin cenazesini bulamadık, vermediler bize” diye anlattı.

‘EN DEĞERLİ ŞEYİ, ÇOCUKLARIMIZI VE KARDEŞLERİMİZİ KAYBETTİRDİLER’

Bir oğlunun iğne yapılarak kızının ise kimyasallarla öldürüldüğünü belirten İffet ana, “Bir oğlumu da eski, bayat iğneleri yaparak öldürdüler. Ne evimize geldiler ne oğlumuzu verdiler bize. Kardeşimi şehit ettiler, kızımı da kimyasalla öldürdüler. Kızımın cenazesini geçen yıl bulabildik. Babamlara gece saat 03.00’da baskın düzenlendi. Babamı dipçiklerle dövdüler, hastanelik oldu. Sonunda aldığı o darbeler sonucu birkaç ay sonra babam da öldü. Babam ölünceye kadar ‘darbe yerini buldu’ diyordu. Biz bu dertleri bu ıstırapları nasıl unutacağız, unutulur mu? Biz sağ kaldıkça kesinlikle bu işkenceleri, zulümleri unutmayacağız. Benim beş aylık gelinimi aldılar başına vuruyorlardı ben gördüm, bağırıp çağırdım vazgeçmek zorunda kaldılar. Bizim çektiklerimiz anlatılacak gibi değil. Bize açlığı, sefaleti, zulmü her şeyi yaşattılar, çektirmedikleri acı kalmadı. Dünyada en değerli şey, insanın çocukları ve kardeşleridir. Bize onları kaybettirdiler” diye konuştu.

‘O KEMİKLERİ ÖPSEYDİM, BAŞIMA KOYSAYDIM’

“Hala hapis, zindanlar var” diyerek kayıplarının akıbeti sordukları için haklarında açılan soruşturmalara da dikkat çeken İffet ana, “Maldan olduk daha önemlisi candan olduk. Biz sağ olarak kayıplarımızı görmek isteriz ancak biliyoruz ki sağ değiller. Hiç olmazsa kemiklerini versinler. O kemikleri öpseydim, başıma koysaydım” diye sözlerini tamamladı.

ANF / 07.12.12