Emperyalist-siyonist güçler ile dinsel gerici koalisyona karşı... / KB

  • Arşiv
  • |
  • Kızıl Bayrak
  • |
  • 22 Aralık 2012
  • 11:11

Halkların birleşik-militan direnişi! 

ABD güdümlü militarist NATO aygıtı tarafından gerçekleştirilen savaş hazırlıkları, bölge halklarının geleceği açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor. Bu hazırlıkların amacı; ABD’nin bölge üzerindeki emperyalist hegemonyasını pekiştirmek, siyonist İsrail rejiminin güvenliğini sağlamak ve rakip güçlerin Ortadoğu’daki etkisini kırmak ya da asgariye indirmek olarak özetlenebilir.

Emperyalist-kapitalist sistemin ekonomik-sosyal krizin yanı sıra hegemonya krizi ile de karşı karşıya olduğu dikkate alınırsa, silahlanma yarışını körükleyecek boyutlarda sürdürülen savaş hazırlıklarının nasıl tehlikeli bir hal aldığını görmek zor değildir. Füze kalkanının Malatya Kürecik’te inşa edilmesi ve Patriotlar’ın Maraş’a yerleştirilme hazırlığı ise, olası bir emperyalist savaşın fitilinin Türkiye topraklarından ateşleneceğinin somut göstergeleridir. 

Halkların özgürlüğüne değil yıkımına hazırlık!

Baas rejimine karşı savaşan dinci-gerici çeteleri silahlandıran, eğiten ve finanse eden tüm güçler, fiilen savaş kışkırtıcılığı yapıyorlar. Türk burjuvazisi ve onun siyasal temsilcisi AKP’nin izlediği politika, “ateşe körükle gitmek” şeklinde tanımlanabilir. Bu politikanın “Suriye halkına destek” olarak sunulması ise, tam bir demagoji ve sahtekarlık örneğidir.

Bu konuda Ankara’daki tetikçiler yalnız değiller elbette. Suudi Arabistan ve Katar rejimlerinin başını çektiği kokuşmuş Körfez şeyhleri de aynı telden çalıyorlar. Bölgede karşı-devrimin merkezleri olan, ABD ile AB emperyalistlerinin taşeronluğunu yapan bu güçler, Baas rejiminin yıkılması, Lübnan Hizbullahı’nın tasfiye edilmesi, ardından sıranın İran’a gelmesi için seferber olmuş durumdalar. Aynı zamanda, ABD’nin Rusya-Çin ikilisini bölgeden uzaklaştırmak için hazırladığı planların da bölgesel dayanakları konumundalar.

Genelde bölgedeki Amerikancı rejimler, özel planda Türk burjuvazisinin temsilcisi AKP, NATO’nun Suriye’ye saldırması için çırpınıp duruyorlar. Bu alçaltıcı misyonu yerine getiren bu gericilik odakları, sözde Suriye halkının diktatörlükten kurtarılması için uğraşıyorlar. Oysa Suriye’deki iç savaşı, etnik-mezhepsel çatışmaları kışkırtarak Suriye’deki boğazlaşmaların dolaysız sorumluluğunu taşıyorlar. Baas rejiminin yıkılması, Hizbullah’ın tasfiye edilmesi ve İran’ın parçalanması adına, tüm bölge halklarını ağır bir yıkım ve kıyımla karşı karşıya bırakabilecek bir savaşın kışkırtıcılığını yapıyorlar.

Kimyasal silahlar oyunu yeniden devrede!

Son günlerde Suriye yönetiminin elinde kimyasal silahlar bulunduğunu, hatta bunların sivil halka karşı kullanıldığını iddia eden haberler piyasaya sürülmeye başladı. Siyonistlerin Gazze’ye attığı bombaların fotoğrafları eşliğinde sunulan ve “Saddam Hüseyin’in elinde kimyasal silahlar var” oyununu hatırlatan haberler, savaş için zemin hazırlama girişimlerinin hızlandığını gösteriyor.

“Baas yönetiminin elinde kimyasal silahlar var” yalanını ortaya atıp bunu Suriye’ye saldırmanın gerekçesi olarak sunanlar, bizzat halkları kimyasal silahlarla katledenlerdir. Hiroşima’dan Vietnam’a, İran’dan Kürdistan’a, Filistin’den Felluce’ye… Kimyasal silahlarla halkları katledenler hep emperyalist-siyonist güçler olmuştur. Hal böyleyken “Esad yönetiminin elinde kimyasal silah var” oyununa dört elle sarılan dinci-Amerikancı AKP iktidarı ve onun borazanı medya, halklara karşı kimyasal silah kullanan emperyalistleri, Türkiye halkları nezdinde aklama telaşındalar. Bu alçaltıcı misyona soyunanlar, her türlü insani değerden yoksunlar. 

Kürt güçlerini silahlı çetelerin safına çekme çabası

Henüz Suriye’ye doğrudan saldırmayı göze alamayan emperyalistler ile işbirlikçileri, rejim karşıtı çeteleri güçlendirmek için Batı Kürdistan’daki parti ve örgütler üzerindeki baskıyı artırıyorlar. ABD işbirlikçisi Barzani ve onun etkisindeki Kürt oluşumları harekete geçiren Pentagon’un savaş baronları, Batı Kürdistan’daki güçleri “Özgür Suriye Ordusu”na (ÖSO) katılmaları yönünde sıkıştırmaya başladılar. Barzani’nin etkisindeki güçler ÖSO’ya katılmayı savunurken, PYD ve Sol Güçler ise buna karşı çıkıyorlar.

Kürt hareketleri bir yandan bu baskılarla yüzyüze iken, öte yandan Türk devleti tarafından Batı Kürdistan’a sızdırılan kökten dinci silahlı çetelerin saldırılarına maruz kaldılar. PYD ile Sol Güçler şimdilik her iki saldırıyı püskürtmüş görünüyorlar. Barzani aracılığıyla gelen baskılara boyun eğmedikleri gibi, dinci çetelerin Batı Kürdistan’da barınmalarına da izin vermediler.

PYD ile Sol Güçler’in yeni baskı ve saldırılara maruz kalacakları kesindir. Bu basınca karşı direnebilmek için, her tür gericiliğe karşı ilkeli bir duruş, bölge halkları ve ilerici-devrimci güçlerle dayanışma içinde olmaları gerekiyor. Bu alanlarda sergilenecek bir zayıflık, onları farklı zeminlere sürüklemekle kalmayacak, Kürt halkına ağır bir bedele de malolabilecektir.

Savaş ve yıkıma karşı halkların birleşik direnişi!

NATO’nun AKP iktidarının işbirliği ile Türkiye topraklarında gerçekleştirdiği savaş hazırlıkları, ÖSO ve diğer kökten dinci çeteleri daha da pervasızlaştırıyor. Silahlı dinci çetelerin bir Alevi köyünde gerçekleştirdikleri vahşi katliam, Suriye’deki en büyük Filistin mülteci kampı El Yarmuk’a saldırmaları, Rusya ve İran vatandaşlarını açık hedef ilan etmeleri, El Cezire ekranlarından seslenen Müslüman Kardeşler şeyhinin Baas yönetimine destek veren tüm sivillerin katledilmesi yönünde fetva vermesi... Tüm bunlar, emperyalistler ile bölgedeki karşı-devrimci güçlere sırtını dayayan dinci-gerici çetelerin pervasızlıkta sınır tanımadıklarını gösteriyor.

Savaş hazırlıklarını sürdüren ABD ile işbirlikçileri bir yanda, bu güçlere sırtını dayayan ve Suriyeli emekçilerin Baas rejimine karşı başlattıkları mücadeleyi yozlaştırıp karşı-devrimci saldırganlığın dayanağına çeviren çeteler öte yanda... Bu güçler halkları birbirine düşürerek emellerine ulaşma hesabı içindeler ve bu uğurda hiçbir vahşetten kaçınmayacak derecede barbarlar.

Tüm veriler, emperyalist-siyonist güçler ile dinci-gerici koalisyonun, bölgeyi cehenneme çevirmek pahasına da olsa planlarını hayata geçirmeye çalıştığına işaret ediyor. Bu planları bozabilmenin yegâne yolu, savaş ve yıkım hazırlayan güçler ile suç ortaklarına karşı halkların bölgesel birleşik direnişinin örülebilmesinden geçiyor. Bölge ülkelerindeki tüm ilerici-devrimci güçlerin önünde bu birleşik direnişi örme sorumluluğu duruyor.

(Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak, 21 Aralık 2012, Sayı 17-50)