‘Efsane’ dış politika – Utku Çakırözer

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 03 Ocak 2013
  • 08:28

Dışişleri Bakanı Prof. Ahmet Davutoğlu Türkiye’nin yurtdışında görev yapan büyükelçileriyle gelenek haline getirdiği yıllık değerlendirme toplantılarının açış konuşmasında, hükümetin dış politikadaki temel çizgisinin ‘insani diplomasi’ olduğunun altını çizerek “Bütün insanlığı kuşatacak, insanlığın zihnini ve vicdanını meşgul eden ne varsa onların hepsine sahip olacak bir iddia” içinde olduklarını belirtti. ‘Efsane’ diye nitelediği AKP dönemi diplomasisine ise Somali, Suriye, Myanmar ve Gazze’de izlenen politikaları önek gösterdi.

Türkiye’nin bahsi geçen bu bölgelere başka ülkelerin yaptıklarıyla kıyas dahi götürmeyecek insani yardımlar yaptığı yadsınamaz. Ancak konuşmasını dinlerken “Acaba hükümetin bu ‘insani’ diplomasisi ilkeli, yani her koşulda geçerli bir duruş mu?” sorusu takılıverdi akıllara... Örneğin Bahreyn’deki Şii ayaklanması Suudi Arabistan tarafından demir yumrukla bastırılırken ne kadar vicdani hareket edebilmiştik? İran’da 2009’da Ahmedinejad’ın halk tarafından protesto edilen tartışmalı seçim sonuçlarını herkesten önce kutlamak ‘insani diplomasinin’ bir gereği miydi ya da Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından yakalama kararı çıkarılan Sudan diktatörü El Beşir ile kırmızı halılar üzerinde kucaklaşmak hangi vicdani ölçüte uygundu? Ve son olarak ‘vicdan diplomasisi’ gereği İsrail ile NATO arasındaki işbirliğinin önüne konulan Türk blokajı, İsrail’in hangi ‘insani’ adımı karşılığında kaldırılmıştı? Belki bir cılız deyinme dışında bu soruların hiçbirinin yanıtı yoktu Davutoğlu’nun konuşmasında. 

İran oylamasındaki çelişki

Konuşmasında, BM’de yapılan Suriye oylamasında Rusya’nın, Filistin oylamasında da ABD’nin vetolarından şikâyet eden Davutoğlu, her iki oylamada da Türkiye’nin mazlumlardan yana tavır aldığını ise gururla hatırlattı. Ancak aynı BM’de yapılan başka oylamalardan da hiç bahsetmedi. Hürriyet yazarı Sedat Ergin’in yazısıyla öğrendiğimiz İran’da hak ihlalleriyle ilgili yapılan oylama bunlardan biriydi örneğin... İran’da insan hakları ihllallerine ilişkin BM özel raportörünün Türkiye’ye girişine izin vermeyen AKP hükümeti, İran’daki hak ihlalleriyle ilgili oylamada da ‘insani diplomasinin’ gereği ‘evet’ oyu vermek yerine ‘katılmamayı’ tercih etmişti. Hatta sadece İran değil, Beyaz Rusya’nın hak ihlalleri konusunda da Dışişleri yönetiminin oldukça ‘sessiz’ kalmayı tercih ettikleri konuşuluyor kulislerde. 

Çok elçilik açma başarı mıdır?

Davutoğlu Türkiye’nin yurtdışında yeni büyükelçilikler açmasını da izlenen politikanın başarısına örnek gösterdi. Oysa büyük devletler özellikle de içinden geçmekte olduğumuz ekonomik kriz döneminde büyükelçilik sayılarını azaltma ya da en azından mevcut sayıyı koruyabilme tercihlerinden birine yönelmek zorunda kalıyorlar. Hatta eğer doğruysa Ankara’nın övündüğü ‘Afrika’da büyükelçilik açma’ rekorunun sahibi de Küba ve Çin olarak biliniyor.

Diplomasi sorunsuz olmalı

Davutoğlu konuşmasının büyük bölümünde kendisine ve izlenen politikaya yönelik eleştirilere yanıt verdi. “Türk diplomasisinin tarihin akışında belirleyici olma” iddiasını öne plana çıkaran bir üslup kullandı. Ancak diplomasi en basit biçimiyle “dış politikanın ulusal çıkarlar korunarak sorunsuz yürütülmesi” anlamını taşır. Bugün önümüze çıkan tablo ise bırakınız tarihin akışını belirlemeyi; istisnasız tüm komşularıyla çatışma halinde ve ulusal çıkarlarını korumaktan aciz bir Türkiye görünümüdür. 

Cumhuriyet / 03.01.13