Direnen işçilerin yolundan geleceğine sahip çıkmaya!

  • Arşiv
  • |
  • Gençlik Hareketi
  • |
  • Ekim Gençliği
  • |
  • 07 Nisan 2012
  • 09:24

Maltepe Belediyesi, Elta Elektrik, MEPA, HEY Tekstil, Toroslar Elektrik Dağıtım, Savraoğlu, Billur Tuz, Cansel Malatyalı...

Direnen işçiler geleceklerine sahip çıkıyor, bizlere izlenmesi gereken yolu gösteriyor.

Direnişçi işçiler sömürüye, işten atmalara karşı direniyor. Kimisi Maltepe Belediyesi’nde olduğu gibi sendikalaşma çalışması yürüttükleri için, kimisi HEY Tekstil’de olduğu gibi patronun “iş daralması” bahanesiyle ücretlerin gaspedilmesine, kimisi de Cansel Malatyalı gibi hiçbir gerekçe gösterilmeden işten atılmaya karşı direniyor. Direnişçi işçiler tüm bu saldırılar karşısında kafalarını önlerine eğip çekip gitmek yerine direnmenin yolu tuttular. Bu yol en onurlu yoldur.

Direnişçi işçiler kapitalist sömürünün azgınlaştığı, faşist baskı ve terörünün tırmandırıldığı, emperyalist savaş çığırtkanlığının yükseldiği günümüzde bizlere umut ve heyecan veriyor, içinden geçtiğimiz karanlık günlerin “kader” olmadığını hatırlatıyor. Onlar baskıya, sendikal bürokrasiye ve ihanete, Maltepe Belediyesi ve Elta Elektrik’te olduğu gibi polis terörüne direniyorlar. “Direne, direne kazanacağız!”, “Ölmek var, dönmek yok!” diyorlar.

Direnişçi işçilerin mücadele kararlılığı ve azmi biz gençlere örnek oluyor, izlenmesi gereken yolu gösteriyor.

Açık ki, YGS gibi sınavlarla işçi ve emekçi çocuklarının yüzüne üniversite kapılarını kapatan, öğrencileri üniversitede ‘müşteri’, mezun olunca ‘köle’ olarak gören kapitalist sömürü düzeni bizlere hiçbir şey vaat etmiyor.

Üniversiteler her geçen gün biraz daha “şirket görünümlü yarı-açık cezaevlerine” dönüşüyor. YÖK düzeninde bizlere “söz, yetki ve karar hakkı” tanınmıyor. Tüm özgürlükler üniversiteleri arka bahçelerine çeviren şirketlere sağlanıyor. İlerici ve devrimci öğrenciler soruşturma ve cezalarla yıldırılmaya çalışılıyor. Bugün cezaevlerinde 600’ü aşkın öğrenci tutuklu bulunuyor. Bunların yetmediği her durumda resmi-sivil faşistler üzerimize salınıyor.

Özetle, karşımızda karanlık bir tablo duruyor. Ancak karanlığı aydınlatmak ve bizlere dayatılan “kader”i aşmak, direnişçi işçilerin kararlılığını ve direnme azmini kuşanarak mücadelenin yolunu tutmaktan geçiyor.

Önümüzde işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs var.

1 Mayıs’a yürürken direnişçi işçilerin kararlılığıyla örgütlenmeli ve mücadeleyi büyütmeliyiz. 1 Mayıs alanlarını dört bir koldan doldurarak taleplerimizi gür bir şekilde haykırmalıyız. İkinci dönemin başından beri yürüttüğümüz “Geleceğine sahip çık!” kampanyamızın hedeflerini kazanmak ancak böyle mümkün olacaktır.

“Geleceğine sahip çıkmanın” en güzel örneklerini gösteren direnişçi işçilerin yolundan gitmeli, kavga kararlılığını kuşanarak bulunduğumuz tüm alanda “Özgürlük, devrim ve sosyalizm!” şiarını sermaye düzeninin yüzüne haykırmalıyız.

B. Bahar