Kadın sorununun tarihsel kökeni ve kadının kurtuluşu
(10 Şubat tarihinde gerçekleştirilen Devrimci Kadın Kurultayı’na sunulan tebliğlerden “Kadın sorunun tarihsel kökeni ve kadının kurtuluşu” başlıklı tebliği aşağıda okurlarımıza sunuyoruz. Kurultaya sunulan diğer tebliğleri de önümüzdeki sayılarda yayınlamaya devam edeceğiz... / KB)
Diyalektik ve tarihsel materyalizm, kadın sorununun tarihsel kökenini anlamamızı sağlayan bilimsel bir yöntemdir. Bu yöntem, olaylara, tarihsel-toplumsal gelişim yasalarının ışığında ve sınıflar mücadelesinin perspektifiyle bakma olanağı sağlar. Bu bilimsel yöntem, diğer toplumsal sorunlar gibi, kadın sorununun da tarihsel gelişmenin seyri içinde, belli koşulların ve ilişkilerin ürünü olarak ortaya çıktığını ve kadının ezilmişliğinin temelinde bu olgunun yattığını görmemizi sağlar.
Kadın sorununun tarihsel kökeni
Tarihsel ve antropolojik veriler, insanlık tarihinin ilk dönemlerinde cins ayrımcılığına dayalı ilişkilerin olmadığını gösterir. İlkel komünal toplumda üretim ilişkileri, üretim araçları üzerindeki toplumsal mülkiyet karakteri ile belirgindir. Özel mülkiyetin, dolayısıyla sınıfların ve devletin olmadığı bu toplumda sömürünün, baskının, cinsel ezilmişliğin maddi zemini de henüz oluşmamıştır.
Bu dönemde kabileler halinde ortaklaşa yaşayan insan topluluklarında kadının, doğurganlık özelliğinin de etkisiyle saygın bir yeri var. Soy zincirinin kadına göre belirlenmesi ise, onun saygınlığını pekiştiriyordu. Ancak burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, bu topluluklarda kadının belirgin üstünlüğünün öteki cins üzerinde tahakküm kurmaya dayalı veya onu ezmeye yönelik bir üstünlük olmamasıdır. İlkel komünal yaşamda, fiziksel özelliklerin sınırları çizdiği doğal bir iş bölümü söz konusudur.
Geriye dönük bilimsel araştırma ve bulgulardan hareketle o dönemin yaşam koşullarına göz atmak bu doğal iş bölümü hakkında fikir verecektir. O dönemde temel sorun olan yaşamın devamı ancak birlikte yapılan hayvan avı, balık tutma ve bitki/meyve toplama yoluyla sağlanabiliyordu. Burada kadınların doğurganlıkları nedeniyle avlanmaya katılamadığı yaygın görüştür. Ancak bu, kadın olduğu için değil, yeni nesillerin yetiştirilmesinde oynadığı kritik rolden dolayıdır. Ortaklaşa yaşam içinde, beslenme ve barınma gibi sorunlarda herkese iş düşmektedir. Zamanla ortaklaşa yürütülen işlere, toprak işleme ve evcilleştirilen hayvanların yetiştirilmesi de eklenmiştir.
Sözünü ettiğimiz dönemin belli bir aşamasında yaşanan üretim araçlarının gelişimi ve emek üretkenliğindeki artış, kabilelerin sayısının artması ve doğal yaşama uyum sağlamada ulaşılan düzeyle birlikte, toplumsal evrim kendi yolunda ilerlerken, kadın-erkek ilişkileri de tarihsel bir değişime uğramıştır.
Her türden eşitsizliğin kaynağı olan özel mülkiyetin tarih sahnesinde görünmesini sömürünün, sınıfların ve zamanla devletin ortaya çıkışı izlemiştir. Bu gelişme, aynı zamanda kadın cinsinin “tarihsel yenilgisinin” de başlangıcı olmuştur. Kadın-erkek arasındaki eşitsizliğin bu başlangıcı, iktisadi temelde insan soyu içerisinde cinsiyet farkı tanımaksızın efendi-köle eşitsizliği olarak ortaya çıkan ilk sınıfsal ilişkilerin bütünlüğü içinde ele alınmalıdır. Sınıfsal sömürü ve baskının tüm maddi ve manevi araçları kadın üzerindeki cinsel sömürü ve baskının da araçları olmuşlardır.
Sınıfların ortaya çıkışı, üretim tekniğindeki gelişmeler ve üretimin ağırlıklı olarak kol gücüne dayalı olması, üretimde erkeğin ön plana çıkmasına zemin hazırlamıştır. Oysa tarihsel evrede kadının üretim sürecindeki konumu gerilemiş ve giderek eve hapsolmuştur. Ev içi hizmetler ise toplumsal bir iş olmaktan çıkıp, kadının angaryası haline dönüşmüştür. Özel mülkiyet sahibi olan erkek, toplumsal olarak ayrıcalıklı bir statüye kavuşmuş, yasal sayabileceği ve mülkiyetinin varisi yapabileceği çocuklara ihtiyaç duyduğu için de sadece kadınlar için geçerli olan tek eşlilik dönemi başlamış, soy ağacı ve miras erkek üzerinden devam etmiştir.
Özel mülkiyete paralel olarak gelişen erkek egemenliği tüm sınıflı toplumlarda, özü aynı kalarak, değişen toplumsal düzenlerin kendine özgü yanlarıyla yenilenerek günümüze dek sürmüştür. Köleci sistem, feodal dönem ve kapitalizm koşullarında kadın sorununun biçim değiştirerek devam ettiğini görmekteyiz.
Özetle kadının ezilmişliği, sınıflı toplumların tarihsel bir ürünüdür. Tüm bu nedenlerle kadın sorunu basitçe kadınla erkek arasındaki özel bir sorun olmayıp, toplumsal ve sınıfsal nitelikte bir sorundur. Kadın sorununda gerçek ve kalıcı çözüm için, bu sorunun toplumsal niteliğini ve içeriğini kavramak temel önemdedir.
Kadın sorunun çözümü ve kadının kurtuluş mücadelesi
Diyalektik materyalist yönteme dayalı sınıf mücadelesini temel alan biz komünistler, kadın sorununun tarihin belli bir evresinde belli sınıf ilişkilerinin ürünü olarak ortaya çıktığını, tarihin belli bir evresinde bu koşulların değişmesi ile ortadan kalkacağını savunuyoruz. Kadın sorununun tam çözümü için vazgeçilmez olan toplumsal koşulları yaratabilecek olan tek devrimci sınıf, işçi sınıfıdır. İnsanın insan tarafından sömürüsü ve köleliğine dayalı olan kapitalizmden kurtuluş, kadınıyla, erkeğiyle örgütlenmiş işçi sınıfının önderliğinde gerçekleşecek olan sosyalist devrimle mümkün olacaktır. Bu temel hedefe bağlı olarak, kadınların maruz kaldığı sömürü ve baskı koşullarına karşı acil demokratik ve sosyal istemler uğruna mücadele de büyük bir önem taşır. Bu mücadele içinde emekçi kadınlar öz deneyimleri yoluyla eğitilerek devrim mücadelesine kazanılabilir.
Komünistler, kadının tarihsel ezilmişliğinin yarattığı fiili eşitsizliklerin tüm izlerinin silinmesinin yeni toplumun inşası ve yeni insanın biçimlenmesi eşliğinde uzun bir tarihi döneme yayılacağının bilincindedir. Bu nedenle de, toplumsal bir devrimle üretim araçlarının özel mülkiyetine son vererek, sömürü ilişkilerinin ortadan kaldırılması için atılan adımların, geçmişten miras kalan ataerkil kültüre, geleneklere ve gerici ideolojiye karşı sistematik mücadele ile birleştirilmesi gerektiğini savunuyoruz.
Özgürlük, eşitlik ve sosyalizm mücadelesinde Devrimci Kadın Kurultayı’nı buradan selamlarken, bir kez daha vurgulamak istiyoruz: Kadının kurtuluşu devrimde, sosyalizmde!