Devlet terörü sahipsiz değilmiş!
(21.02.13) - Son günlerde Türkiye’yi etkisi altına alan devlet terörü dalgası, Sinop ve Samsun’da HDK’lilere yönelik devlet destekli linç girişimi biçiminde kendini göstermişti. Samsun’da HDK bahanesiyle toplanan ırkçı güruhun hedefi ise ilerici ve sol kurumlar olmuş, kameraların önünde adeta Madımak provası sahnelenmişti.
Sermaye devletinin linç girişiminden sonra döktüğü timsah gözyaşları çok geçmeden yerini gerçek yüzlerini açığa çıkartan demeçlere bıraktı. Yapılan açıklamalar ve başlatılan soruşturma, bir kez daha akıllara Sivas Katliamı’nı getirdi.
“Kimsenin burnu kanamadı!”
HDK’yi hedef alan faşist provokasyona dair gazetecilerin sorularını yanıtlayan çiçeği burnunda İçişleri Bakanı ve Taksim 1 Mayısları’nın 'kahramanı' Muammer Güler, bakanlığının ilk sınavını sermaye düzenine yakışır biçimde verdiğini gösterdi.
Güler açıklamalarında “İlk incelemelerimize göre Samsun’da büyük bir ihmal ve hata görülmüyor” diyerek göz göre göre gerçekleşen linç saldırısının ihmal değil planlı bir saldırı olduğunu da kabul etmiş oldu.
Bununla da yetinmeyen Güler, tarihin tuhaf bir ironisi olsa gerek, Dönemin Başbakanı Tansu Çiller’in Sivas Katliamı’nın ardından söylediği sözleri hatırlatırcasına “kimsenin burnunun kanamadığı da bir gerçektir” diyerek polisin gerekli önlemleri aldığını öne sürdü.
Sinop ve Samsun ile kıyaslanamayacak denli büyük ve planlı bir katliam olan Sivas Katliamı'nın ardından Çiller şu sözlerle hafızalara kazınmıştı: “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bu yangından zarar görmemiştir!.. Halktan kimsenin burnu kanamamıştır ve ölenler de çıkan yangından boğularak ölmüşlerdir.”
Güler’in ifadesi Çiller kadar acemice olmasa da ikisinin arkasında da aynı soğukkanlı katili görmek zor değil.
Bakandan HDK’ye nasihat!
Güler’in pervasızlığı bunula da sınırlı kalmadı. Madımak benzetmelerine tepki gösteren ve AKP döneminde böyle olayların yaşanmayacağını iddia eden Güler, sözlerini BDP’lilere yönelik tavsiyeler ile sürdürdü.
BDP’li milletvekillerine “bölge insanına, bölgeye yönelik söylemlerinde ve Türkiye’nin genel psikolojisine yaklaşımda daha sağduyulu bir yaklaşım sergilemesini” tavsiye eden Güler, “Gerginliklerle ve çatışmalarla hiçbir yere varılamadığını en iyi onlar bilir” ifadelerini kullandı.
İyi niyetli bir konuşma üslubunda söylenen bu sözlerin BDP’nin halkı kışkırttığını ve çatışmadan medet umduğunu söylemek ile arasında bir fark bulunmuyor. Bakanın benzetilmek istemediği Madımak katliamının ardından dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in sözlerini hatırlatmak, belki bakanın ne demek istendiğinin anlaşılması için daha açıklayıcı olur:
“Olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş... Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır... Karşılıklı gruplar arasında çatışma yoktur. Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır.”
Linççiye değil mağdura soruşturma!
Güler’in bu açıklamalarının da münferit olmadığı açık. Zira saldırının ardından sermaye devletinin hukuk sistemi de saldırganlara herhangi bir şey yapmazken saldırıya hedef olan sol güçler hakkında soruşturma başlatıldı.
“Taş atanlara taşla karşılık verdikleri” iddiasıyla “mala zarar ve kasten yaralama” suçundan açılan soruşturmada şikayetçi olanlar ise gözü dönmüş faşist güruhtan başkası değil.
Samsun’da saldırıya uğrayan binada bulunan Halkevi ve TKP’nin camları taşlarla kırılmış, dahası TKP’nin tabelası indirilerek yerine bayrak asılmaya çalışılmıştı. İçeriye girmeye çalışanlar ise içerdekilerin direnişi ile püskürtülmüştü. Ancak saldırının ertesi günü TKP’nin 8, Halkevi’nin 10 üyesinin Samsun Emniyeti’ne çağrıldığı öğrenildi.
Güvenlik Şube’de 2 saat tutulan 18 kişi hakkında dışarıdaki faşist güruh şikayette bulunmuştu. “Protesto ve taşlı saldırı sonucu binaya zarar verilmesi akabinde bahse konu bina içerisinde bulunduğunuz sürece topluluğa taş atarak karşılık vermek” iddiası ve “Mala zarar verme ve kasten yaralama” suçlaması ile itham edilen 18 kişi verdikleri ifadelerde saldırıya uğradıklarını ve şüpheli sıfatını kabul etmediklerini belirttiler.
Açıklamalar ve soruşturma pervasızlığın yansımasıdır!
Vahşi linç girişiminin ardından içişleri bakanı tarafından yapılan açıklamalar ve mağdurlara utanmazca açılan soruşturma, sermaye devletinin yeni dönem konseptinin de bir görüngüsü yalnızca.
Polis eliyle sokakta işçiyi ve emekçiyi coplayan, AKP şefinin hedef gösterdiği avukatları yerlerde sürükleyerek gözaltına alan, kamu emekçilerini evlerini basarak “terörist” ilan eden devlet, gerektiğinde linççi güruhları da kullanabileceğini böylece gösteriyor. Üstelik bu vahşi saldırıların ardından açıktan yaptıklarını da savunabiliyor ve pervasızlığını sürdürüyor. AKP’nin yeni dönemi işçi ve emekçilere çetin bir mücadele sürecine hazırlanmayı gerektiriyor.