Devlete hizmetten “Şaşmayanlar”dan “Açlığa Doymak”...

  • Arşiv
  • |
  • Sinema-Tiyatro
  • |
  • 22 Aralık 2012
  • 12:01

 “Yaşamış sayılmaz zaten yurdu için ölmesini bilmeyen...”

Şanlı ölüm orucu direnişinin ve devletin bu direnişi bastırabilmek için gerçekleştirdiği katliamın 12. yılındayız. Devletin bu katliamla neyi amaçladığı aradan geçen bu 12 yıl içerisinde daha da bir netleşmiştir. Ayrıca devletin bu kanlı katliamla hayata geçirmeye çalıştığı plan, devrimci irade duvarına çarparak tuzla buz olmuştur.

Ama aradan geçen bunca zamana rağmen, devrim tarihimizde bizlere ışık olacak bu destansı direnişi karalamak, devrimci değerleri aşağılamak sermaye devletinin ve adamlarının süregelen bir işi olmuştur. Bu kapsamda sanatsal alanda yürtülen karalama politikasına son olarak bir yenisi daha eklenmiş bulunuyor. Bugüne kadar bu konuda bir çok film yapılmışken son olarak “Açlığa Doymak” filmi de bu listeye girmiş durumda. 

“Açlığa Doymak”

Meksikalı yönetmen Inarritu’nun “Paramparça Aşklar ve Köpekler” filmindeki gibi, farklı karakterler ve çakışan hikayelerden oluşan sernaryo kurgusuna sahip olan “Açlığa Doymak” filminde, üç karakterin hayat hikayesinden bir bölüm anlatılmaya çalışılıyor. Filmin senaristliğini ve yönetmenliğini, devletin kirli icraatlarının propagandasını yapan Kurtlar Vadisi dizisinin yönetmeni Zübeyir Şaşmaz yapıyor.

Filmdeki kirli propaganda Sena karekteri üzerinden şekilleniyor. Abisi polisler tarafından kaçırılan ve infaz adilen Sena, o dönem bir tıp öğrencisidir. Kadavralar üzerine yapılan bir ders sırasında birden abisinin ölü bedeni karşısına çıkıyor. O zamandan sonra da Sena birden mücadelenin bir parçası olarak gösterilmeye başlanıyor.

Sena’nın mücadeleye atılmasıyla, devrimcilerin, devrim davasına ideolojik bir bağlılıktan ziyade intikam duygusuyla hareket ettikleri veya birşey bilmeden yola çıktıkları gösterilmeye çalışılmışılıyor. Öyleki abisi için gerçekleştirilecek bir bombalama eylemini dahi Sena intikam duygusuyla hemen üzerine almakta, örgüt de o eylemi hemen ona vermektedir. Ne yaptığının tam bilincine varmadan geçekleştirdiği bombalı eylem sonrası ikisi çocuk, yedisi polis toplam on kişi yaşamını yitiriyor. Filmde özellikle sivil ölümleri ön plana çıkarılmakta ve devrimcilerin, insan yaşamını hiçe sayan vurdumduymaz insanlar olduğu gösterilmeye çalışılmaktadır.

Yönetmen Şaşmaz, ölüm orucunun zorla sürdürüyorlar propagandasını filmde işlemeyi ihmal etmemiş. Filmde anlatım öyle bir yapılmış ki Sena bombalama eyleminden sonra birden ölüm orucu direnişçisi haline getirilmiş. Şaşmaz, “Ben bir mitralyözüm” sözüyle belleklere kazınan,  ’96 ÖO direnişinde ölümsüzleşen Ayçe İdil Erkmen’in, bant takma töreninde sarf ettiği “Yaşanmış sayılmaz zaten / yurdu için ölmesini bilmeyen” sözlerini bile kara propoganda malzemesi olarak kullanmış.

Çarpıtmada sınır yok...

19 Aralık’ta gerçekleşen operasyon öncesi ÖO’da şehit düşen devrimci yokken, filmde şehit düşen devrimci için düzenlenen törende, tutsak devrimcileri moralman yenilmiş, düzenle savaşacak takatleri kalmamış ve görev savma bilinciyle hareket ediyormuş gibi göstermek için, tarih bile çarpıtılarak işlenmiş. Yoldaşlığın ve siper yoldaşlığın ne demek olduğu, “üzerine gelen kurşunları paylaşmanın” sayısız örneği hapishanelerde sayısız kez  yaşanmışken, bu değerlere saldırmak düzenin ve düzen bekçilerinin hep yaptığı şey olmuştur. Çünkü saldırılar karşısında direniş halayına duranların ve ölümü yiğitçe kucaklayanların ölümsüzlüğünü ve yenilmezliğini Şaşmaz öyle bir anlamış olacak ki, filme zorla eklenmiş gibi duran bu sahneleri, kara propogandasının bir parçası olarak kulanmış.

Bütün bunların haricinde filmde cemaatcilik ve dindarlık hayatta güçlü durmanın ve başkalarına karşı anlayış göstermenin, affetmenin tek yolu olarak gösterilmeye çalışılmış.

Bütün bu çabalarının arkasında büyük bir korku yatmakta. O da devrimin korkusu. Ancak şurası da bir gerçektir ki devrimcilerin kanları dökülürken katliama alkış tutanları ve devrimci değerleri karalamak için sıraya girenleri tarih hiç unutmayacak. Gelecek devrimin ve sosyalizmin olacak.

Son söz Nazım’ın:

Mısırlı kardeşim,
kanalın sularına karıştı kanın.
İnsanın yurdu bir kat daha kendinin olur
toprağına, suyuna karıştıkça kanı.
Yaşanmış sayılmaz zaten
yurdu için ölmesini bilmeyen millet...

D. Celal