Derin devlet nedir, hangi ortamları sever? – Yetvart Danzikyan

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 31 Aralık 2012
  • 05:25

Başbakan Erdoğan’ın evinde dinleme cihazı bulunduğundan beri yeniden derin devleti tartışıyoruz. Zira Erdoğan bu vesileyle derin devletin hala bitirilemediğinden bahsetti. “Bütün tedbirlere rağmen oluyor. Sayın Baykal ve diğer milletvekilleriyle ilgili olan olay. Derin devlet dediğiniz olay var ya, boş durmuyor onlar da çalışıyor. Bunlar devletin içine sızmış vaziyette, bunlar var” dedi. Böylesine büyük çaplı davalardan sonra hala derin devlet var mı dedik ilk başta.

Derken birileri “Gülen cemaati olmasın? MİT krizi ile aynı tarihlere denk geliyor” tezini orta attı. Aradaki gerilim hala sürüyor gibi göründüğüne göre, neden olmasın diye karşılanabilir bu iddia, ama net olarak bilmek mümkün değil elbette.

Fakat şu var ki AKP çevreleri bu gelişmeyi daha çok “derin devlet bitmedi” teorisini güçlendirmek için kullanmaktalar. Yani bizim bir şeylere inanmazı istiyorlar. Evet bu ülkede derin devlet diye bir şey olduğunu herhalde artık herkes bilmektedir. İnanamızı istedikleri şey bu değil. İnanmamızı istedikleri bunun hala bitmediği. sürdüğü. 10 yıldır iktidarda olan, derin olabilecek her yapıyı yargılayan, hapse atan, şimdi artık kendi müttefiklerinden şikayet eder bir hale gelen bir Hükümet bunu neden ister? Gülen cemaati konusunda yeterli veri olmadığını söylemiştik. Zaten durum MİT krizindeki gibi apaçık, bir meydan muharebesi şeklinde de cereyan etmiyor. Yanılıyor olabiliriz elbette ama AKP’nin başka bir derdi var sanki. Ya olan bir şeyi, ya da olacak bir şeyi açıklamak istiyor gibi. Yalçın Akdoğan’ın geçen hafta Radikal’e verdiği söyleşi ilginçti mesela:

“İşin rengi, aktörleri, maskeleri değişse de derin yapılanma anlayışı değişmiyor. Derin devlet bir tür ‘zombi’ gibi. Öldü diyorsun farklı bir vücutta yeniden diriliyor. Zombiler, normal devlet görevlilerini dönüştürerek ve canavarlaştırarak yollarına devam ediyorlar. Yani dışarıdan yeni insanlar sisteme enjekte olmuyor, mevcutlar virüsü kaparak dönüşüyor.(...) Derin devlet, kim olursa olsun iktidarı etkisiz kılmak, yönetmek, güdümüne almak ister. Hatta asıl mücadele kendisini derin devlet sanan farklı yapılanmalar arasında geçer. Kendisi dışında herkes ‘kötü’dür, mutlaka kontrol altına alınmalıdır ve bu ‘kötülük’ atfı gerçekte olmasa da gücü ele geçirmek için üretilir.”

Bu satırları okuyan iyi niyetli birinin AKP için “vah yazık” demesi işten bile değildir. Baksanıza, öyle bir yapı var ki herkesi kendine benzetiyor. Zombi gibi. Devlete normal giriyorsun zombiyle karşılaşıyorsun, hop sen de zombi olmuşsun. AKP’nin karşı karşıya olduğu meselenin büyüklüğüne ve çözümsüzlüğüne bakar mısınız?

Fakat herhalde artık hepimiz biliyoruz ki AKP’nin bilhassa 2011 seçimleri sonrasında girdiği yol, hiç de öyle “mazlum seçilmiş hükümet/zalim derin güçler” denkleminde yürümemektedir. Toplumdaki muhalif dinamiklere nefes aldırmayan otoriter bir çizgi, günden güne ağırlığını artırmakta. Her türlü patlama noktası (ODTÜ meselesinde olduğu gibi) kriminalize edilmekte, topluma “terör”, “kötü” başlığı altında sunulmakta, Kürt muhalefeti zaten KCK davalarıyla hapiste tutulmakta, iktidara yakın medyada neredeyse her gün siyasal Kürt hareketini “kötü” göstermek için haberler üretilmekte. Muktedir kendi dışındaki herkesi “kötü” göstermek için her türlü propaganda aletini kullanmakta, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere kabinenin ve AKP’nin her üyesi, kendilerine yakın olmak zorunda kalan medyayı her gün kullanarak mutlak, tarihleri boyunca hep kötü olmuş “kötü”ler yaratmakta. Bu “kötü”ler milletin değerlerine düşman “kötü”ler olarak sunulmakta.

Derin devlet böyle ortamları sever, böyle ortamlarda büyür bir kere, bunu akılda tutalım. Bu vesileyle şu “derin devlet” meselesinde artık efsaneleşen bazı yargıları da mercek altına alalım. Derin devlet az önce de gördüğümüz gibi genellikle, gizli, saptanamaz, nereden çıktığı belli olmayan, nereye gizlendiği de belli olmayan, öldürülemez, öldürülse bile yeniden dirilen, bir tür “dünya” dışı, insanlık dışı, ama insan görünümlü varlık olarak sunulur. Bu, her tür Hükümet ve iktidarın, güç odağının işine gelen bir sunuş ve anlaşılış şeklidir. Bu sayede karşımızda iyi ve seçilmiş bir hükümet ve bir de seçilmiş hükümeti zorda bırakan işler yapan, nereden peydahlandığı belli olmayan kötü derin devlet olur. İyiler her zaman seçilmiş hükümetin hanesine yazılırken kötüler de tabii ki her zaman derin (seçilmemiş) devletin hanesine yazılır.

Evet, AKP iktidarının uzunca bir süre bu derin devlet ile mücadele ettiği elbette doğrudur. Düğümün çözüm yeri de burasıdır zaten. Çünkü AKP’nin mücadele ettiği derin devlet, devletin ta kendisidir. Çünkü şunu artık anlamak gerekir. Derin devlet, büyük ölçüde devlettir. Ve devlet dediğimiz gökten zembille inmez. Yanılmaz bir teoriye sahip, kendilerini mutlak biçimde “iyi” zanneden insanlar tarafından oluşturulur.

AKP ile mücadele eden devlet, kendini mutlak “iyi” zannedenler tarafından oluşturulmuş, mutlak “kötü”lere karşı savaşmaya programlanmış bir devletti. Mutlak “kötü”ler dindarlar, Kürtler, komünistler, Ermeniler, Rumlar, Yahudiler’di. Ama ilk sırada en yakın ve açık tehlike olarak (dönemlerine göre değişen bir sıralamaydı elbette bu) siyasal İslam, Kürtler ve komünizm vardı. Ermeni meselesi zaten “hallolunmuştu”, Rum meselesi de öyle, geriye bu unsurların yakından izlenmesi, kalanların yılıp göç etmesini sağlamak kalıyordu. Mutlak “kötü” böyle belirlendiği için devletin her unsuru bu yakın ve açık tehlikeye karşı harekete geçmeyi görev, daha doğrusu refleks bildi. AKP’nin mücadele ettiği işte buydu. Özetle derin devlet, devletin refleksidir.

Devlet kabının şekline giren ve içini dolduran AKP şimdi yeni “kötü”ler yaratmak peşinde. Yine kendilerini mutlak “iyi” gören devleti temsil eden birileri, mutlak “kötü”ler yaratıp, onlarla savaşıyor. Devleti yeniden programlıyor. Böyle programlanan bir devlet, kendi derin devletini çok hızlı üretir. Çünkü devletin öyle programlandığını gören birileri, devletin refleksi olmaya soyunur. Bu, kaçınılmaz olur çünkü her gün devletin yeni sahipleri mutlak “kötü”leri tarif eder, onları hedef gösterirken devletin her kademesi, hangi durumda nasıl davranacağını öngörmektedir aynı zamanda. Bazen buna Başbakan’ı dinlemek bile dahil olabilir. Bu normaldir zira belki de Başbakan da doğru yoldan sapmak üzeredir. Derin devlet, her durumda devletin bekasını savunmak, onun gereğini yerine getirmektir. Özetle devlet olmanın gereğini yapmaktır. 1990’larda Güneydoğu’yu cehenneme çeviren derin devlet değildi. Devletti. O yüzden yargılanamıyor hala. Çünkü bu bir devlet politikasıydı. Muhtemelen MGK kayıtları açıklandığında her şey daha net ortaya çıkacak.

Velhasıl derin devleti zombi zannetmemizin iktidarın işine geldiği yer burasıdır. Birileri devletin refleksi olmaya soyunur ve bu gücü devleti programlayandan alır. Hrant Dink’in katillerinin eline silah veren derin devlet değildir o yüzden. Devlettir. Olup bitenleri gören ama kafasını başka yere çeviren de devlettir. Neyin mutlak “iyi”, neyin mutlak “kötü” olduğunu iyi öğrenmişlerdi çünkü. Roboskili köylüleri bombalayan da derin devlet filan değildir. Devlettir. Devletin yeni sahipleri onlara neyin mutlak “iyi” neyin mutlak “kötü” olduğunu öğretmişlerdi çünkü. Ve şimdi onlar üzerlerine sıçrayan kanı temizleme telaşındalar.

Radikal / 31.12.12