ÇHD İstanbul Şube Yöneticisi Av. Ş. Ceren Uysal ile saldırılar üzerine...

  • Arşiv
  • |
  • Devlet terörü
  • |
  • 24 Ocak 2013
  • 11:58

“Operasyon amacına ulaşamamıştır!”

- Son günlerde gerçekleşen polis saldırısında özellikle derneğiniz ve ÇHD üyesi avukatlar hedef alındı. Yaşanan bu saldırıyı nasıl değerlendiriyor ve derneğinizin neden hedef alındığını düşünüyorsunuz?

18 Ocak sabahı arkadaşlarımızın ev ve bürolarının basılması ile başlayan operasyon tam anlamıyla derneğimizi ve beraberinde devrimci avukatlık pratiğini hedef almaktadır. Bunun nedenleri ise gerek ÇHD’nin yılları bulan geleneğinden, gerekse son yıllarda ivme kazanan faaliyetlerinden okunabilir. Gerçekten son yıllarda ÇHD, elindeki bütün olanakları seferber ederek toplumsal muhalefet alanları ile bütünleşme çabası göstermektedir. Bugün gözaltı süreci ve tutuklamalardan sonra ortaya çıkan tablo, bu bütünleşme hedefinde gözle görülür bir başarı elde edildiğini göstermektedir. İşçi direnişlerinden, yıkımlara karşı çalışmalara, toplumsal davaların takibinden, cezaevlerinin izlenmesine kadar bir dizi başlık ÇHD’nin rutin çalışma alanlarını ifade etmektedir. Bu haliyle toplumsal muhalefetin diri kesimleri ile bütünleşmeyi hedefleyen bir dernek faaliyeti yürütüldüğü ifade edilebilir.

Derneğimizin temelde ilgilendiği konulardan birisi, en genel ifadesi ile hak ihlalleridir. “Alo İmdat Polis Hattı” da bu başlık altında ele alınabilecek faaliyetlerimizden biridir. “Alo İmdat Polis Hattı”, polis korkusu ile yaşayan insanlara en azından bir başvuru alanı açabilmiştir. Bu anlamda “Alo İmdat Polis Hattı” insanlar için bir can simidini ifade ederken, aynı zamanda polisler için de kendi alanlarına yapılmış bir müdahale, net bir denetimi tariflemektedir. Yine özellikle son dönemde işçi direnişleri ile ÇHD arasında bulunan güçlü manevi bağ da ÇHD’ye dikkat çekilmesini koşullamıştır. Zira ÇHD’nin işçilerin hak mücadelesi konusundaki yaklaşımı oldukça nettir. İşçi avukatlığının salt dava takibi ile yapılmayacağını bilen derneğimiz, işçilerin fiili meşru mücadelesini bizzat yanlarında bulunarak desteklemektedir.

Yukarıda sıralamaya çalıştığım başlıklara daha onlarcası eklenebilir, sonuçta derneğimize yönelen bu operasyonu değerlendirirken öncelikle faaliyetlerimizden duyulan, duyulması doğal olan rahatsızlığa işaret etmek bana yanlış gelmemektedir. Bu nedenle ilk olarak söylenebilecek olan ÇHD’nin etkisizleştirilmek ve sindirilmek istendiğidir. Ancak bir kurumun etkisizleştirilmek istenmesi hiçbir zaman salt o kurumla ilişkili bir tercih değildir. Aksine ÇHD operasyonunda da hedeflendiği üzere, bir yandan da kurumun atıllaştırılması sağlanarak toplumsal muhalefetin yıldırılması, korkutulması esastır.

Burada hatırlamak gereken bir diğer nokta ise belki de Burhan Kuzu’nun açıklamalarıdır. Burhan Kuzu’nun Ezgi Başaran’a verdiği röportajda kurduğu, “sokağı bitiremedik” cümlesi aslında bugün yaşananların arka planını da oluşturuyor. Çünkü ÇHD hep sokağın parçası olagelmiş, sokağın parçası olacak şekilde kendini yapılandırmıştır. ÇHD’ye yönelen bir operasyon, hükümet tarafından “bitireceğiz” diye deklare edilen “sokakla” doğrudan ilgilidir. Zira sokak avukatsız bırakılmak istenmektedir.

- Söz konusu operasyon özellikle hukuksuz uygulamalarla dikkat çekti. Siz de ÇHD’nin aranması sırasında dernek yöneticisi sıfatıyla bulundunuz. Bu süreçte dikkatinizi çeken noktalar var mı?

Derneğimizin aranması en başından itibaren yasadışıdır. Çünkü derneğimiz bağımsız bir tüzel kişiliktir ve hakkında açılmış bir soruşturma bulunmamaktadır. Bu tabloya rağmen Şube Başkanımız Av. Taylan Tanay şahsında aramaya gelindiği söylenmiştir. Oysa söz konusu dernek, Taylan Tanay’ın ikamet adresi değildir. Arama kararında isim dahi belirtilmeye gerek duyulmamıştır. Bu veriler ışığında arama işleminin baştan sona hukuksuz olduğu açıkça ortadadır. Bu konudaki hiçbir itirazımız dikkate alınmamıştır. Arama kararının kendisi de usulen yanlış alınmıştır. Teknik detaylara girmeyeceğim ama avukatlara ilişkin mekanların aranması ile ilgili kararlarda bulunması gereken zorunlu şartlardan yoksun bir kararla derneğimizin mahremine girilmiştir. Bu anlamda ortada hukuki bir arama değil, bir haneye tecavüz olduğu da düşünülebilir.

Bunun dışında Savcı-Kolluk ilişkisi arama boyunca tersten kurulmuştur. Aramada el konulacak belgelerin bir kısmını kolluk seçmiştir. Belgelerin büyük kısmı avukat-müvekkil ilişkisi kapsamında olmasına rağmen bu belgelere de el konulmuştur. Arşivimiz didik didik edilmiştir. Bütün belgelerimiz elden geçirilmiştir. Yine arama sırasında ilginç bir şekilde Hey Tekstil işçileri, Akçay işçileri vb.’ne ait belge, bilgi, pankartlara büyük bir keyifle el konulmuştur.

Arama sırasında İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’ın arama mahaline gelme isteği önce Savcı tarafından kabul edilmemiştir. Sayın Kocasakal ancak süreli bir tartışmanın sonucunda içeri girmiştir.

Yaklaşık 8 saat süren aramada en büyük sorun ise delil toplanırken yanlı davranılmasıdır. Soruşturmayı güçlendirmek istercesine, derneğimizden sadece Yürüyüş dergileri ile Kızıl Bayrak gazeteleri toplanmıştır. Oysa ki, derneğimize her hafta yayın çıkaran tüm muhalif kurumlar protokol bırakmaktadır. Diğer protokol yayınların da el konma işlemine tabi tutulması ancak ısrarlı çabalarımızla mümkün olabilmiştir.

Arama işlemine birlikte katıldığımız diğer dernek yöneticisi arkadaşımız Av. Aycan Çiçek’in gözleri ile gördüğü üzere, mutfaktaki kahve kavanozunun içine dahi bakılmıştır. Tam anlamıyla hukuksuz ve ciddiyetsiz, soruşturma makamının el değiştirdiği, savcının polis, polisin savcıya dönüştüğü bir arama işlemi gerçekleştirilmiş, kahve kutularından delil yaratılmaya çalışılmıştır.

- Sonu tutuklama ile biten yargı sürecine dair de bir dizi usulsüzlük basına yansıdı. Siz bir hukukçu gözüyle bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Aslında bütün bunlar günlerdir yazıldı, çizildi, söylendi. O kadar çok usulsüzlük var ki hangi birinden başlayacağımı bilemiyorum. Öncelikle arkadaşlarımızın hepsi hemen her gün adliyelerde duruşma salonlarında, mahkeme kalemlerinde koşturup dururken, hemen her gün bir yerlerde basın açıklamalarına katılırken, sanki kaçacaklarmış gibi, sanki çağrılsalar gelmeyecekmiş gibi, sabaha karşı kapıları kırılarak gözaltına alınmaları kabul edilemez bir uygulamadır. Bu uygulamanın kabul edilemezliği sadece çirkinliğinden ileri gelmemektedir, yanı sıra hukuksuzdur da. Halkın Hukuk Bürosu'na kapı kırılmak suretiyle ve Savcı ile Baro görevlisi henüz gelmemişken girilmiştir. Arkadaşlarımızın özel alanları talan edilmiştir. Avukat-müvekkil ilişkisi kapsamına giren dava dosyalarına el konulmuştur. Kısacası ilk işlem ve bağlı işlemlerin tamamı hukuksuzdur.

Dosyadaki gizlilik kararı da benzer bir biçimde - aynı kapsamda tüm dosyalarda gelenekselleştiği üzere - savunma hakkının açıkça kısıtlanması anlamına gelmektedir. Ancak bu gizlilik kararı bize uygulanırken, basına sürekli olarak kirli yalanlar, iftiralar paslanmış, gizlilik kararı salt bize uygulandı denilebilir. Kozmik odalar, 11 çelik kapı, suikaste talimat vermek, ajanlık gibi acayip ithamlar gazete sayfasını süslemiştir. Bütün bu gülünç iddialar soruşturmanın niteliğinin de ipucudur. Kaldı ki arkadaşlarımıza savcılık ifadeleri ve sorgulama sürecinde bu konular hakkında tek bir soru sorulmamıştır.

Arkadaşlarımız göz altına alınırken açıkça darp edilmiştir. Halkın Hukuk Bürosu'nda o gün aramada olan MYK üyemiz Av. Zeycan Balcı Şimşek'in aktardığı üzere, bütün HHB çalışanı arkadaşlarımız merdivenlerden adeta sürüklenerek, kafaları duvarlara çarptırılarak indirilmişlerdir. Bu sırada derneğimiz adına Halkın Hukuk Bürosu'nda aramaya katılan arkadaşlarımız da bu şiddetten paylarına düşeni almıştır. Arkadaşlarımızın vücutlarında morluklar vardır. Aynı şekilde Av. Taylan Tanay da ÇHD'den ayrılırken darp edilmiş, bu duruma tepki gösteren ve Tanay'ın gidişi, aramanın bitişi için bekleyen kitleye de biber gazı ile saldırılmıştır. Birçok arkadaşımız saatlerce destek alarak yürür duruma düşmüştür. 

Gözaltı süreci ise arkadaşlarımız için tam bir işkence idi. Zorla tükürük örneği alınmaya çalışıldı. Selçuk Kozağaç'lıdan Haseki Hastanesi'nde zorla kan alındı. Kozağaçlı, Haseki'de bir koridora yatırılmış ve 20 polis adeta üzerinde tepinerek zorla kan alımını sağlamıştır. Arkadaşlarımız nezarette bekletilirken, su istediklerinde su verilmemiş, dahası tuvalete dahi gitmeleri engellenmiştir. Arkadaşlarımıza açıkça işkence yapılmıştır.

Bizler de elbette bu saldırganlıktan payımızı adliyede de aldık. Çağlayan Adliyesi'nin 7. katında karşımıza barikat kuran polisler, üzerimize çullanmış ancak kararlı duruşumuz sayesinde geri çekilmişlerdir. Ancak bu arada bir arkadaşımızın kafası yarılmış, başka bir arkadaşımız ise iç kanama riskinden ötürü geceyi hastanede geçirmiştir.

Savcılık ifadeleri aşamasında dosya ile karşılaşıldığında ise, soruşturmanın (ve daha sonra tutuklama kararının) ciddiyeti tarafımızca iyiden iyiye sorgulanır hale gelmiştir. Arkadaşlarımıza sorulan sorular esasta günlük yaşamları ve değer yargıları ile ilgilidir. Başkaca hiçbir şey yoktur. Soruların bir kısmı o kadar saçmaydı ki, savcıların dahi sormaktan imtina ettiği, "bu soruyu geçelim" dediği birçok örnek yaşanmıştır.

- ÇHD olarak önümüzdeki sürece dair ne gibi planlarınız, hedefleriniz var?

Daha operasyonun yapıldığı ilk gün dile getirdiğimiz üzere, ÇHD, yıllardır ayrımsız bir biçimde kendisine yapılan bütün başvuruları değerlendirmiştir. Ezilen ve sömürülenlerle hep dayanışma içinde olmuştur. Bu anlamda öncelikli hedefimiz, dostlarımız ve arkadaşlarımızın sürece dahil olarak bizimle beraber bu saldırıyı püskürtmelerinin mücadelesini vermeleridir. Önümüzde bir eylem takvimi var. 24 Ocak’ta Tehlikedeki Avukatlar Günü vesilesi ile hem İstanbul Adliyesi’nde, hem de bizim yaşadığımız hukuksuzlukların neredeyse aynı düzlemde yaşandığı İspanya’nın konsolosluğu önünde basın açıklamaları düzenleyeceğiz. Cuma günü, yalanları ve gerçekleri teşhir eden bir basın toplantımız olacak, Cumartesi günü ise Halkın Hukuk Bürosu’ndaki arkadaşlarımız bir basın toplantısı düzenleyecektir. Halkın Hukuk Bürosu’ndaki arkadaşlarımız bürolarında “kozmik oda” aramasının basın kanalıyla yapılmasını istemekteyiz. 28 Ocak günü hep beraber tutukluluğa  itiraz dilekçelerimizi sunacağız. Bunların yanı sıra kitlesel hapishane ziyaretlerimiz olacak. Aynı zamanda bütün şubelerimizle bir arada ortak bir kampanya da geliştirilecek. Ancak bu kampanyanın ayrıntılarını netleştiğinde aktarabileceğiz. Tabii arkadaşlarımızın duruşmalarının takibi de söz konusu. Ancak en nihayetinde yapacağımız şey açık; arkadaşlarımızın bürolarını da, derneğimizi de açık tutacağız. Dahası ÇHD’nin rutin faaliyetlerinde hiçbir aksaklığa izin vermeyecek ve arkadaşlarımızın karşı karşıya kaldığı polis ve yargı terörü ile ilgili kesintisiz ve duraksız bir çalışma yürüteceğiz.

- Son olarak ekleyeceğiniz bir şey var mı?

9 arkadaşımızın tutuklanması ile yaratılmak istenen karanlık atmosfer kanımca yaratılamamıştır. Kamuoyu manipülasyona gelmemiştir. Gerek arkadaşlarımızın gözaltı sürecinde, gerekse tutuklanmalarının ardından gerçekleştirdiğimiz basın açıklamaları her geçen gün daha da kalabalıklaşmıştır. Her gün konu ile ilgili yeni bir destek basın açıklaması yapılmaktadır. Derneğimize adeta bir ziyaretçi akını vardır. Telefonlarımız hiç susmamaktadır. Bütün meslektaşlarımız desteklerini sunmaktadır. Kastettikleri manevi destekler de değildir tek başına, herkes işin ucundan tutmak istemekte, süreci beraberce yürütmek istemektedir. Bu haliyle operasyonun hedeflediği amaca ulaşamadığı düşüncesini taşıdığımı ifade edebilirim.

Gelinen yerde artık tutuklu kategorileri olan bir ülkeye dönüştük. Tutuklu çocuklarımız, tutuklu gazetecilerimiz, tutuklu öğrencilerimiz olduğu gibi, 2011’in Kasım ayında tutuklanan Kürt avukat arkadaşlarımızla başlayıp bugün ÇHD’li arkadaşlarımızın da eklenmesi ile tutuklu avukatlarımız da vardır. Kısacası hem tutuklu sayımız sistemli bir biçimde artıyor, hem de tutuklu kategorilerimiz... Bu haliyle toplumun her ferdinin bir kez cezaevi koşulları ile tanıştırıldığı bu atmosfere karşı mücadele etmenin ne kadar gerekli olduğunu söylemek bile yersiz.