Cemil Çiçek ve neden böyle bir tutum? - Selahattin Erdem

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 03 Eylül 2012
  • 16:38

Meclisin Kamer Genç’le beraber en kıdemli üyesi ve şimdiki başkanı olan Cemil Çiçek’in AKP’liler tarafından “Muhtıra” olarak tanımlanan onbir maddelik “Teröre karşı ulusal birlik” belgesi tartışılmaya devam ediyor. Tartışma hem yöntem hem de içerik üzerinden gelişiyor. Böylece kendini çokbilmiş sanan ve kendine devlet görüntüsü veren Cemil Çiçek yalnız kalmış görünüyor.

Kendi partisi AKP ve benzerleri, eleştirileri içerikten çok yöntem üzerinden geliştiriyor. “Açıktan yayınlamak yerine partilerle görüşmeliydi” deniyor. Yani Meclis Başkanı’nın haddini aştığı, meclis başkanı gibi değil de başbakan gibi davrandığı ifade ediliyor. Hatta “Muhtıra”ya benzeterek bir genelkurmay başkanı ya da bir cunta şefi gibi hareket ettiğini söyleyenler bile var.

AKP’nin rahatsızlığının iki boyutlu olduğu anlaşılıyor. Birisi; Cemil Çiçek’in bu biçimde kendini cumhurbaşkanlığına hazırlamakta olduğundan endişe ediliyor. Bu görüş açıkça dillendirilerek basında tartışılır hale getirilmiş durumda. Diğeri ise, AKP’nin CHP ve MHP ile Cemil Çiçek’in anladığı biçimde bir araya gelmek istemediği görülüyor. AKP, CHP ve MHP’yi kendi iktidarına ortak etmek değil, iktidarının hizmetinde kullanmak istiyor. Yine BDP ve demokratik güçler karşısında AKP’nin CHP ve MHP ile resmen ittifaka girmesi, AKP’nin demokrasicilik oyununu bitirecek türden görünüyor ve AKP bu duruma düşmek istemiyor.

BDP ve diğer demokratik çevreler ise, Cemil Çiçek muhtırasını esas alarak içerik boyutunda eleştiriyor. En başta muhtıranın “Terör” tanımı kabul edilmiyor. Yine muhtıranın toplumu “İkiye böleceği” ifade ediliyor. Bu biçimde devletin bazı toplumsal çevreleri de arkasına alarak başta Kürtler olmak üzere demokratik topluma karşı yeni bir cadı avı uygulaması geliştireceğinden endişe ediliyor.

Kısaca meclisin en yaşlı ve kıdemli üyelerinden olan Cemil Çiçek, ortada yalnız başına kalmış gibi görünüyor. Peki Cemil Çiçek böyle bir tutumu neden geliştirdi? Bu denli siyasal gaf yapabilecek kadar deneyimsiz mi? Yoksa kendine verilmiş bir görevi mi yerine getiriyor? Böylece devlet ve parti çıkarları her zaman denk gelmediği için partiler tarafından yalnız bırakılmış mı oluyor? Mevcut durum bu tür sorular tarafından olayın irdelenmesini gerektiriyor.

1980’lerden beri mecliste yer alan en kıdemli üyelerden biri olduğu dikkate alınırsa, Cemil Çiçek’in siyasette gaf yapacak kadar acemi olduğu kesinlikle söylenemez. Hele hele hep kilit görevler yürüten, MGK’ye katılan biri olması, neredeyse son otuz yılın kanun sistemine damgasını vurması onun ne kadar siyaset kurdu olduğunu anlamaya yeter. Bu nedenle Cemil Çiçek’in son tutumuyla da bir derin devlet görevini yürüttüğünü söylemek daha doğru görünüyor.

Bu noktada Cemil Çiçek kimliğini ve kişiliğini tanımak gerekiyor. Kendisinin ordudan siyasete transfer edildiği biliniyor. Orduda subayken bir biçimde emekli edilerek siyaset ortamına gönderiliyor. İnsanın aklına şu geliyor: Acaba “Özel Harp Dairesi”nin bir elemanı olarak mı siyaset alanına geçti ya da gönderildi? Çünkü Cemil Çiçek’in siyaset alanındaki yer ve davranışları tam da böyle bir kişiliği çağrıştırıyor.

Kendisine Süleyman Demirel’den daha çok bir “Devlet adamı“ süsü veriyor. Söz ve hareketleriyle “Devlet benim” demeye getiriyor. Biz küçükken “Devlet nedir veya kimdir?” sorusuna aklımızdan “Her halde Süleyman Demirel gibi bir şeydir” düşüncesini geçirerek cevap verirdik. Her halde şimdinin küçükleri de Cemil Çiçek’e bakarak devleti öğreniyorlar. Tabi Demirel’in heybeti ile Cemil Çiçek’in duruşu arasında çok fark var. Bu da devletin toplum nezdinde yıpranma ve zayıflama düzeyini gösteriyor.

Kimin ya da hangi partinin iktidar olurken derin devletle sorunu varsa Cemil Çiçek’i hemen o partide ve yönetimin üst çekirdeği içinde görüyoruz. 1980’lerde ANAP iktidarının değişmez bakanları içinde. Sanki Turgut Özal’ı devlete kabul ettirme görevini üslenmiş gibi. 2000’lerde AKP’nin has elemanlarından ve Erdoğan hükümetlerinin en kudretli bakanlarından biri olarak ortaya çıkıyor. Önce adalet bakanı, ardından başbakan yardımcısı ve hükümet sözcüsü, şimdi de meclis başkanı! Yani AKP’nin kanun sistemini ayarlayan kişi. Herhalde “Yeni anayasa yapıyoruz” dedikleri bir zamanda sözde anayasayı yapması gereken kurum olan meclisin başına da bu nedenle getirildi.

Tabi Cemil Çiçek’in bunlar dışında da görevleri var ve onlar çok daha önemli. Hep dar kabine içinde yer alıyor. “Terörle Mücadele Üstkurulu” üyeliği ve başkanlığı yapıyor. Bu işe o kadar çok alışmış olmalı ki, meclis başkanı olmasına rağmen hala kendisini “Terörle Mücadele Koordinatörü” sanıyor. Ne bilelim, belkide koordinatörlük görevi devam ediyor. Çünkü bu “Terörle Mücadele Koordinatörlüğü” öyle bir iş ki, bir kere girince hiç bitmiyora benziyor. Kabinenin diğer koordinatör bakanı Beşir Atalay’ın durumu da bunu gösteriyor. Terör koordinatörü Cemil Çiçek’e göre devletin yaptığı her şey doğru ve haklı! Devlet isterse asar, isterse hapse atar! İstediği kadar baskı, terör ve sömürü uygular! Devlet olmak doğal olarak bu hakkı veriyor. Orduyu ve çeşit çeşit polisi bu amaçla eğitip örgütlüyor ve besliyor!

Yine aynı Cemil Çiçek’e göre devlete her tür karşı çıkış ve mücadele ise tartışmasız terörizm! Özgürlük ve eşitlik istemek “Terörist olmak” için yetiyor. Hele Kürtlerin özgürlüğünü ve eşitliğini istemek, bunun için mücadele etmek “Baş teröristlik” oluyor. Aslında Cemil Çiçek’e göre Kürdün varlığından söz etmek bile en tehlikeli terörist olmaktır. Cemil Çiçek’in düşünceleri “Ergenekoncu” olarak yargılananların ırkçı-şoven milliyetçiliğinden hiç de farklı değildir. Aslında O, katıksız bir Kürt inkarcısı ve faşist Türkçüdür.

Gerçek böyle olmasına rağmen, hala bazıları Cemil Çiçek başkanlığında “Yeni sivil ve demokratik bir anayasa” yapılabileceğini sanmaktadır. Halbuki O, demagoji yapsın, oyalansın ve MHP’yi idare etsin diye bu göreve getirildi. Dolayısıyla toplumu ondan beklentili tutmak, Türkiye’nin demokratikleşmesine ve Kürt sorununun çözümüne en büyük zararı vermektedir. Bu konuda uyanmak ve doğru tutum sahibi olmak gerekiyor.

Cemil Çiçek, bir cunta şefi gibi davranıp muhtıra vererek, herkesi “PKK’ye karşı birlik olmaya” çağırıyor. PKK’nin ve dolayısıyla Kürt Özgürlük mücadelesinin “İnsanlık suçu düzeyinde bir terörizm olduğunu” iddia ediyor. Halbuki zaman zaman yaptığı bazı hatalara rağmen, tarih içinde kurallı ve ilkeli mücadele yürüten tek ulusal özgürlük hareketi PKK’dir. PKK’nin kabahati dünyadaki emsallerine göre en azdır. Buna inanmayan herkes gereken araştırmayı yapabilir. Sonuçta bu gerçeği mutlaka görecektir.

Buna karşılık, Cemil Çiçek’in derin başkanlığını yaptığı devletin icraatları nedir? Cemil Çiçek 12 Eylül rejiminin derin yöneticilerinden olmuştur. Peki 12 Eylül rejiminin kirli terörist bilançosu nasıldır? Son on yıldır da AKP yönetimini gizliden örgütlüyor. Peki son on yıldır devlet güçleri, ordu ve polis kaç kişi öldürdü? Ne kadar insan siyasetten tutuklandı ve işkence gördü? Kürtlere karşı polis terörü hangi düzeyde uygulandı? Bu on yılda Kürt soykırımının başarısı için neler yapıldı?

Dolayısıyla Cemil Çiçek’e sormak gerekiyor: Sen hangi terörden söz ediyorsun? Soykırıma karşı gelişen Kürt direnişi mi, yoksa Kürtler üzerinde uygulanan soykırım mı insanlık suçu? Kürt Özgürlük hareketine karşı mı, yoksa Kürtler üzerinde soykırım uygulayan TC devlet terörüne karşı mı herkes birleşmeli?

Cemil Çiçek bilmeli ki, Kürdü susturup her türlü yalanı gerçek gibi topluma yedirmenin devri geçti! Hele hele saflığından yararlanarak Kürdü kandırmanın devri ise çoktan geçti! Herkes aklını başına toplamalı ve de haddini bilmeli!..

ANF / 03.09.12