2012 ekonomik büyüme sayıları bir buçuk ay sonra dördüncü çeyrek sayılarının açıklanmasıyla kesinleşecek. Ancak, öncü verilerin bize söylediği şu: Türkiye ekonomisi hızla ve sert biçimde yavaşlarken, enflasyon da görece yüksek bir yerde duruyor.
Bunun anlamı şu: Ekonomik büyümeyi desteklemek için yapabileceklerimiz oldukça sınırlı ve politika uygulayıcıları oldukça köşeye sıkışmış durumda. Diğer taraftan da üreticiler ve ihracatçılar da köşeye sıkışıyor.
Eğer 2006’dan sonraki dönemde enflasyonu aşağı çekmekten vazgeçmeseydik, bugün hem enflasyon konusunda elimiz daha rahat olacaktı hem de rekabetçilikte görece daha iyi bir durumda olacaktık. Bugün faizleri daha aşağı çekme olanağımız olacaktı.
Bugün gelinen yerde, ‘aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık’ durumuna düştük. Peki neden? Nedeni basit: Geçmişte, iyi günlerde yüksek bir ekonomik büyüme ivmesini o günlerde kaybetmek istemedik! Ekonomi politikasını yürüten siyasetçiler de dahil, kimse ‘içkileri masadan kaldırmak’ istemedi. İşte bu günler, bu ‘sarhoşluktan’ uyandığımız günler; hem ekonomik büyüme hiç de arzu etmediğimiz bir yavaşlığa geriledi hem de maliyet artışlarının hızı yüksek.
İşin en tuhaf tarafı, geçmişte partinin en eğlenceli zamanında içkileri masadan kaldırması gereken Merkez Bankası’nın da o coşkunun içinde kaybolup olayların gerisinde kalması. Enflasyonla artan reel kur değerlenmesine gevşetici yönde politika tepkisi vereceği sinyalini vermesi, bu ‘kayboluşu’ güçlendiriyor.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından düzenli olarak her 3 ayda bir yapılan İhracat Eğilim Anketi’nin 2012’nin son çeyrek sonuçları dün açıklandı. İhracatçıların yüzde 62’si, bu dönemde geçen yılın aynı dönemine göre girdi maliyetlerinin arttığını belirtmiş. İhracatçıların yüzde 47.5’i son çeyrekte genel kârlılık ve ihracatta kârlılık düzeylerinin azaldığını ifade etmiş. İhracat pazarlamasında karşılaşılan en temel sorun ise yüzde 59’la rekabetçi fiyat sunamama sorunu.
Türkiye’de kur ve enflasyon gelişmelerini izleyenler biliyor ki ihracatçıların en can yakıcı ve temel sorunu enflasyondur. Rekabetçi fiyat verememelerinin temelinde enflasyon yatıyor; TL’nin değerlenmesi ve rekabetçiliğini kaybetmesine yol açan temel unsur yani.
İhracatçıların rekabetçiliğini yıllarca döviz kuruna bağlayan ve “Merkez Bankası faizi indirsin, döviz alsın, daha fazla müdahale etsin” söylemine sıkıştıran ihracatçı örgütü temsilcileri, enflasyonu ağızlarına bile almadılar. Şimdi gelinen noktada; dış pazarlardaki ekonomik krizin devam ettiği ve durgunluğun alınan siparişleri de etkilediği yerdeyiz. Altın dışarıda tutulursa aralık ayında ihracatta yüzde 10’a varan düşüş olmuş.
Geçmişte, satışlar arttığı ve görece düşük de olsa kazanç sağladığı için maliyet artışları fazlaca önemsenmemiş olabilir. Ancak satışların durgunlaştığı ama maliyetlerin artmaya devam ettiği bir süreçte, ihracatçıların canı fena yanacak demektir. Yeni alınan siparişlerden sağlanan küçük kazançlarla, dönen çarkın artan maliyetlerini kapatan ihracatçılar, şimdi daha zorlanır hale gelecekler.
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın Merkez Bankası’na daha yüksek tondan seslenmesinin ardında olasılıkla bu var; çark dönmezse artan maliyetler ve enflasyonla yüzleşecek ihracatçılar hesabı bakandan soracaklar çünkü yıllardır döviz kuru diyerek oyaladığı için...
Radikal / 13.02.13