“Birliğe, kararlılığa ve mücadeleye ihtiyacımız var!”

  • Arşiv
  • |
  • Sınıf Hareketi
  • |
  • Röportaj
  • |
  • 23 Ocak 2013
  • 15:52

Yaklaşık bir buçuk yıldır uluslararsı kargo tekellerinden DHL'nin Türkiye'deki işyerlerinde sendikal örgütlenme mücadelesi yürüten TÜMTİS'in genel başkanı Kenan Öztürk ile süreç içerisinde yaşananlar ile ilgili konuştuk.

- Sendikanızın öncülüğünde DHL'de başlayan ve devam eden bir sendikal örgütlenme çalışması var. Hangi aşamada, neler yaşanıyor DHL'deki mücadele sürecinde?

- DHL'de yaklaşık bir yıldan beri yoğun örgütlenme çalışmamız devam ediyor. DHL uluslararası bir firma. Dünyada 200'ü aşkın ülkede faaliyet yürüten, birçok ülkede sendikalı çalışan bir firma. Fakat Türkiye'deki koşulları çok kötü. Asgari ücretle, günde 10-12 saat çalışılıyor. Çok düşük mesai ücreti ile zorla, yasal sınırları aşan sürelerde mesai yaptırılıyor. Özel firmaların çoğunda olduğu gibi burada da örgütlenme karşısında yapılan ilk şey, zorla ve baskıyla işçiyi sendikadan istifa ettirme oldu. Bu güne kadar 23 işçi sendikal nedenlerle işten çıkarıldı. Yaklaşık 210 gündür işyeri önünde  Beylikdüzü Kıraç'ta ve Anadolu Yakası'nda işten çıkarılan işçi arkadaşlarımız direnişi sürdürüyor.

Tabi biz Türkiye'de bunca baskıya rağmen örgütlenme, direniş, eylemlilikler yürütürken, bir tarafta da DHL'de örgütlü olan uluslararası taşımacılık sendikalarını federasyon aracılığıyla harekete geçirmeye çalışıyoruz. 2012 Aralık ayının 12'sinde uluslararası boyutta bir eylem oldu, Türkiye'deki durumu protesto etmek için. Basın açıklamaları, protestolar, yürüyüşler ve çeşitli eylemlilikler oldu. Bunun yanında uluslararası sendika ITF'e bağlı 24 sendika bir ağ oluşturduk. 15 günde bir telefon konferanslarıyla, mücadelenin geldiği son durumu değerlendiriyoruz. Zannediyorum çok yakın bir süre içinde yeni eylem kararları alınacak. ITF, 154 ülkede örgütlü taşımacılık federasyonu. Sektöründe 5 milyon 400 bin işçi üyesi olan ITF sendikasının genel başkanı, DHL yönetimine son bir mektup gönderdi. Türkiye'deki durumla ilgili derhal bir cevap beklediklerini, işten çıkarılan işçilerin iş başı yaptırılmasını istedi. Aksi takdirde küresel eylemler artarak devam edecek diye...

Tabi Türkiye'de ne yazık ki yaşanan durum bu. AKP iktidarının ileri demokrasisinden sendikal hareket yeterince nasibini alıyor. Zaten bir taraftan Türkiye'deki anti demokratik yasalar, barajlar... Halen işletme barajı yüzde 40+1, işyeri barajı yüzde 50+1, aynen devam ediyor. Yeni sendikalar yasasında da hiçbir değişiklik yapılmadan durum korundu. Türkiye'nin en önemli sorunların bir tanesi örgünlenme özgürlüğüdür. Bir tarafta sendikalı olmak anayasal haktır diye yazıyor, bir tarafta özel sektörde işverenler sendikalı olan işçiyi alıp kapının önüne koyuyor. Sendikalı olma özgürlüğünün önündeki en bariz engellerden biri bu. Bu durumu gideren, işverenlerin sendika düşmanlığını caydıran değil, daha çok elini güçlendiren uygulamalar, yasalar yapılıyor. Uluslararası tekeller her alanda sendikalı olmasına rağmen, Türkiye de sendikasız çalışmak için her türlü yasal boşluğu, anti-demokratik uygulamayı kullanıyor.

Aslında DHL'de olan bunun bir tezahürüdür. İşveren çok sayıda ülkede sendikalı çalışıyor, fakat Türkiye'de sendikalı olmayı engellemek için her türlü yöntemi mübah görüyor. Ama DHL'de içerde güçleniyoruz, mücadele devam ediyor. Üye sayımız artarak devam ediyor. Yani bütün baskılara rağmen buradaki mücadele güçlenerek sürüyor.

- Yeni Sendikalar Yasası ve Toplu İş İlişkileri Yasası ile sendikal alanda değişiklikler söz konusu. Sendikal alanda örgütlenme koşullarının ileri demokrasiye uygun hale getirildiği söyleniyor. İşçinin iki sendikaya birden üye olabilmesi gibi. DHL'de Taşıma-İş Sendikası'nın, bir girişimi var. Yaşananlardan biraz bahsedebilir misiniz, ne anlama geliyor bu adımlar?

- Yaşananların, mevcut siyasi iktidarın izlediği politikalardan kesinlikle ayrı bir durum olduğunu düşünmüyoruz. Türkiye'de bir tarafta var olan sendikalar yasalarda, anti-demokratik uygulamalar ve örgütlenmeyi engellemek için gereken zeminler mevcut. Bunun yetmediği durumlarda fiili uygulamalarla engelleri aşmaya çalışan sendikaların karşısında yeni engeller dikiliyor, Hak-İş gibi.

Bugün emek örgütü olup olmadığı bile tartışmalı olan, iktidarın arka bahçesi gibi davranan bir örgüt ile karşı karşıyayız. Kıdem tazminatının tasfiyesi gündeme geliyor, ilk Hak-İş açıklama yapıyor, “bunu destekliyoruz” diye. Sendikalar aleyhine ne kadar yasa çıkıyorsa, ilk Hak-İş açıklama yapıyor ve “destekliyoruz” diyor. Hak-İş adeta siyasal iktidarın, politikalarını meşrulaştırmaya çalışan, emekçiler cephesinde bu rolü oynayan bir kurum. Yani dün Belediye-İş örneğinde olduğu gibi... İşçi baskıyla, zorla, müdürler aracılığıyla belediye başkanları aracılığıyla, Hizmet-İş'e zorla üye yaptırıldı. Tekel, Çaykur üzerinden Tek Gıda-İş Sendikası'na bir operasyon vardı. Tekel işçileri ile birlikte Çaykur'u Hak-İş'e geçirme operasyonu, bütün bölgedeki yerel yöneticilerin, kamu görevlilerin tamamı seferber olup Hak-İş'te örgütlemeye çalıştı. Bugün de sıra bizde. Dün Belediye-İş, Orman-İş, Tarım-İş, Tek Gıda-İş, Tarım-İş vardı hedefte. Bugün sıra TÜMTİS'te.

Sendikamız son dönemde bütün taşımacılık işletmelerinde örgütlenmeye çalışıyor. Uzun süren bir direnişle UPS'de örgütlenme çalışması başarıyla sonuçlandı. 3-4 yıl içerisinde sendika üye sayısı 3-4'e katlandı. Yani bütün bu olumsuzluklara rağmen büyüyerek devam ediyoruz. Tabi bu birilerini rahatsız etti. Bir merkezden düğmeye basıldı. 30 Kasım itibarı ile Taşıma-İş diye bir sendika kuruluyor. Türkiye'nin hiç bir yerinde örgütlü değil, hiçbir işyeri adına sözleşme yapması söz konusu değil. Taşıma-İş Türkiye'de, Aras, Yurtiçi, MNG, Sürat gibi kargolarda, taşımacılık yapan işyerlerinde yüzbinlerce örgütsüz işçi varken, örgütlenecek yer bulamıyor, ne hikmetse kurulduğu gün, 180 gündür kapısında sendikal mücadele süren, direniş olan DHL şirketinde örgütlenme çalışması başlatıyor. Bunun ne kadar tesadüf olduğunu kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Kesinlikle değil. Bu sendika başkanları, DHL müdürleri ile DHL işyerlerini gezerek, işçiyi zorla Taşıma-İş'e üye yaptırmaya çalışıyor. DHL müdürlerinin tamamı bu konuda seferber olmuş durumda. Şirket araçları ile işçi taşınıyor. “Ya araca bineceksin Hak-İş'e geleceksin, ya da araca binmezsen sabah iş başı yapmayacaksın” tehditi ile işçiler zorla götürülüp, bu korsan hiçbir yerde sözleşmesi olmayan sendikaya üye yaptırılmaya çalışılıyor. Ve bütün bölgelerdeki müdürlerin işi bu.

Biz sendika olarak iletişim kurduk Hak-İş yöneticileri ile. Türk-İş Genel Başkanı, Hak-İş Genel Başkanı ile görüştü. Biz Hak-İş yöneticileri ile görüştük. Bu durumun onurlu bir tutum olmadığını, doğru bir tutum olmadığını belirttik. Türkiye'de örgütlenme konusunda bir sıkıntı olmadığını, yüzbinlerce, milyonlarca işçinin örgütsüz olduğunu fakat özellikle direnişin sürdüğü ve sendikanın bir buçuk yıldır örgütlenme çalışması yürüttüğü bir yeri bölmenin işçi sınıfına yapılacak en büyük kötülük ve ihanet olduğunu söyledik. Bütün girişimlerimize rağmen Hak-İş bu operasyonunu işverenlerle DHL müdürleri ile kol kola devam ettiriyor. Ve bu Taşıma-İş dediğimiz sendikanın yerleri yok, büroları yok. Hiçbir şeyi yok. Hak-İş'e bağlı diğer sendikalar seferber olmuş durumda. Çelik-İş'in yöneticileri örgütlenme yaptırıyor. Öz Gıda-İş yöneticileri örgütlenme yapıyor. Toplantılar Çelik-İş ve Öz Gıda-İş'te yapılmaktadır. Ve bu da Hak iş'in bir bütün olarak seferber edildiği, DHL'de TÜMTİS örgütlenmesinin başarısız olması için, sona ermesi için konfederasyon olarak Hak-İş'in seferber edildiğinin bir göstergesidir. Yaşanan bu duruma üzgünüm ne yazık ki. İşçi sınıfının tarihinde utanç verici, utançla anılacak bir süreci yaşıyoruz. Daha önce başka işkollarında yaşadığımızı bugün Taşıma-İş ile yaşıyoruz.

Tabi ben bunun siyasal iktidarın politikalarından bağımsız olduğunu düşünmüyorum. Sendikal mücadele ile ilk defa kargolarda bir kırılma başladı. Bugüne kadar başarısız süreçler yaşanmıştı. UPS ile bunu kırdık. UPS ile birlikte “evet kargoda da sendika olur” deniyor artık. Kargo işçileri sendikamıza yönelmiş durumda.

Burada bir merkezden düğmeye basıldı. Ve Hak-İş bu taşeronluğu yapmaya devam ediyor. Amaç sendikalaştırmak değil, amaç burdaki örgütlenmeyi mücadelesini bölmek, engellemek ve kırmak. İşverenlerle kol kola ne yazık ki Hak-İş'in şimdi rolü bu. İşçiler soru soruyor, “TÜMTİS örgütleniyor, şimdiye kadar siz neredeydiniz?” Bunu soran işçilere adeta azarlayarak “siz soru soramazsınız, sizin işvereniniz çağırdı üye olacaksanız” diyor. Baksanıza cevaba: “İşverenleriniz bu sendikayı istemiyor sizin işverenleriniz bizi çağırdı bizde onun için geldik. Biz onun için örgütleniyoruz.” Taşıma-İş'in durumu bu! Evet, asla geri adım atmayacağız. Sonuna kadar mücadele edeceğiz. Hak-İş'in bu saldırısına rağmen, işverenin elinde taşeron olarak bu görevi görmesine rağmen yolumuza devam edeceğiz.

Bütün bölgelerde hızla örgütlenme çabamız sürüyor. İşçilere bu durumu anlatmaya çalışıyoruz. İşçi de anlamıyor. “Niye adı sendika olan bir oluşum bölüyor. Niye müdürlerimiz baskıyla buraya üye yapmaya çalışıyor” diyor. Biraz bu durumları da anlatarak örgütlenme mücadelemiz devam ediyor.

Sizin aracılığınızla tüm Türkiye'deki kardeş sendikaları dayanışmaya çağırıyoruz. DHL'deki onurlu mücadele 200 günü aşkın gündür devam ediyor. Bunun başarılması mümkün, son aşamaya gelmiş durumdayız. Bu durumda emekten yana herkesi, kardeş sendikaları dayanışmaya çağırıyoruz. Bir taraftan Hak-İş operasyonu, bir taraftan hiçbir şey yokken gece Esenyurt Belediyesi zabıtaları işçiler ayrıldıktan sonra Kıraç'ta bulunan direniş çadırını basarak darmadağan ediyorlar. Eşyaların bir bölümüne el koyuyorlar, bir bölümünü tahrip ediyorlar. Biraz önce de belirttiğim gibi, mücadeleyi, örgütlenmeyi kırmak için, son aşamaya gelmiş bir durumda iken birileri düğmeye bastı. Her cepheden bir saldırı dalgası devam ediyor.

- Türkiye ekonomisinin dünya ülkeleri arasında yükseldiği bir dönemde, işçi sınıfının ise yaşam koşulları giderek daha kötüleşti. İşçiler haklarını korumak için sendikalı olma yoluna gidiyor. DHL'de olduğu gibi mücadele süreçlerinde her türlü engelleme yöntemleri ile karşılaşılıyor. İşçi sınıfının karşı karşıya kaldığı bu yoğun engellemeler ve yeni saldırı dalgaları ne anlam geliyor? Sendikalar, emekten yana kurum ve kişiler nasıl okumalı bu süreçi? Bu durum karşısında almaları gereken tutum ne olmalı?

- Uzun süreden beri mevcut iktidar tarafından sürdürülen bir politika var. Mümkün oldukça teslim alma, yani bir emek örgütünden çıkarma, emek örgütünden öte siyasal iktidarın politikaların meşrulaştıran bir kurum haline dönüştürme. Bu operasyonlar devam ediyor. Yani kamuda geçmişte sayısız örnekle karşılaştık. Kamu imkanlarını tümüyle seferber ederek, baskıyla bu politikalar uygulanmaya çalışıldı. Bu yapılan ortada.

Sendikal alanda yapılan tüm baskılara rağmen siyasal iktidarın bütün işlevsizleştirme politikalarına rağmen, tabanda işçi sınıfının bir mücadele eğilimi de güçlenerek büyüyor. Yakın zamanda Şişecam işçilerinin verdiği mücadele var. Daha sayabileceğimiz birçok alanda işçiler hakların savunuyor, yani işçiler işini bırakıp eve gitmiyor. Birçok işkolundaki işyerinde işçiler direnişlere, işgale, mücadeleye başlıyor. Bütün baskılara rağmen dipten güçlenen bir mücadele isteği ve eğilimi var. İşte bu mücadeleyi kırmak için, herşey mübah görülüyor.

Hak-İş'i uluslararası alanda teşhir edeceğiz. Bir emek örgütü olduğunun tartışmalı olduğu, yaptığı herşeyin bunun kanıtı olduğu ortada. İşçilerin sendika değiştirmesine saygılıyız. Biz bu konuda şunu da savunuyoruz. Hangi işyerinde olursa olsun sandık kurulmalıdır işçi karar vermelidir hangi sendikayı tercih edeceğine. Burada sorun işçilerin sendika değiştirmeleri değildir. Sorun işverenlerle birlikte burdaki mücadeleyi kırmak, başarısızlığa uğratmak, yenilgiye uğratmaktır. Bu operasyonun bir parçası olma sorunudur. Hak-İş'in üstlendiği misyon iktidara karşı gelişen tepkiyi pasifize etmektir. Ama bütün bunlara rağmen, özellikle sendikal alanda mücadele eğiliminin güçlendiğini, dün Şişecam'da olduğu gibi kararlıca, militan bir mücadelenin ihtiyaç olduğu ortaya çıkıyor. Yeni dönemin kazanılması için artık geleneksel yöntemlerden öteye, biraz daha militanca bir mücadeleye ihtiyaç var. Özellikle halen mücadelede ısrar eden emek ve demokrasi güçlerinin ve sendikaların mümkün oldukça dayanışma içerisinde olması, gücünü birleştirmesi gerekiyor. Bu abluka ancak bu şekilde değişebilir. Bunu yapmamız mümkün. Türkiye de önemli örnekler yaşanıyor. Önemli mücadele deneyimleri var. Dolayısıyla önümüzdeki süreç açısından emek örgütlerinin misyonuna uygun davranması gerekiyor. Hepimizin görevi buna uygun davranmak. Son sendika yasasında da görüldüğü gibi, siyasal iktidar artık ileri demokrasi adına bütün emek örgütleri ve muhalif kesimler üzerindeki baskıyı arttıracak. Ama bunu püskürtmek dağıtmak olanaksız değil. İşçi sınıfının tarihine baktığımızda bunun sayısız örneği var. Daha çok birliğe, kararlılığa ve mücadeleye ihtiyacımız var.

Kızıl Bayrak / İstanbul