Mutluluk paylaşılabilir ama acının paylaşılması kesinlikle kolay değil. Anaların acısını paylaşmak ise hiç mümkün değil! Çocuğu gözaltına alınan, işkence gören, kaybedilen, hele hele öldürülen bir annenin acısını kim paylaşabilir? O acıyı kim aynı şekilde hissedebilir? Bu mümkün mü?
Bizim coğrafyada, yeri, tarihi, nedeni ne olursa olsun, gözaltıların, işkencelerin, kayıpların ve tabi ki ölümlerin en büyük acısını anaların çektiği kesin. Onların acısı hiç bitmez! Belki zaman zaman hafifler ama inanın hiç bitmez! Hatta, onlar bu hayattan göçüp gitseler bile o acı bir yerlerde asılı durmaya devam eder! Kendi annemden bilirim. 12 Eylül darbesinden bir süre sonraydı. Polis, beni tutuklamak için sabaha karşı evimizi basmıştı. Cesaretini hayran olduğum annemin o baskında yaşadığı acıyı ve çaresizliği bilirim. Polislere bağırıp çağırsa da, “benim oğlumu götüremezsiniz” dese de sonuç değişmez: Oğlu oradan alınıp bir bilinmeze doğru götürülecektir. Bu gidişin ucu açıktır: Bazen yalnızca işkence, bazen tutuklama, bazen de kayıp! Benim payıma düşen işkence ve tutuklamaydı. Ben “şanslı” olanlardım, oysa çok daha “şansız” olanlar vardı: Gözaltı tutanakları bile yok edilerek, işkencede öldürülüp, sonra da “kayıtlarımızda böyle bir kişi yok” denerek “kayıp” ilan edilenler gibi… Cemil Kırbayır da bu “şansız” isimlerden biriydi.
Göle’deki evlerinden 13 Eylül 1980 sabahı gözaltına alınmış, uzun süre Kars Sıkıyönetim Komutanlığı’nın emrindeki bir “Gözetimevi”nde işkence görmüş. 8 Ekim’e kadar kardeşine para ve giysi göndererek ulaşan Mikail Kırbayır, 9 Ekim’de aynı yere tekrar gittiğinde ‘burada öyle biri yok’ cevabıyla karşılaşmış… O günden sonra Berfo Ana oğlunun izini aramaya başlar. Acısını bazen yüreğine gömerek, gözyaşlarını içine akıtarak, bazen de hıçkırıklara boğularak… Çalmadık kapı bırakmaz. Yıllar yılları kovalar, hükümetler değişir; O hükümet gider, bu hükümet gelir. Bir türlü oğlunun mezarını “bulamaz”… Ancak oğlunu bulma ısrarı hiç değişmez. Her seferinde yeni bir umutla adı “yeni” olan hükümetin kapısını çalar. Ona, “oğlunu bulacağız” sözleri bile verilir ama sonuç hep aynıdır!
Aradan tam 33 yıl geçer. Oğlunun öldüğünü, öldürüldüğünü bilir ama kimselere söyleyemediği umudu hep yüreğinde taşır. Hatta umudu ondan hep bir adım öndedir… Kim bilir belki bir gün kapısı çalınacak ve oğlu, kapıdan içeri girecektir. Çünkü onun için, Cemil hep öldürüldüğü yaşta, gencecik ve hep oralarda bir yerlerdedir. Bir gün gelecek, kapıdan içeri girecek ve koşup anasının boynuna sarılacaktır.
***
Didar Şensoy gibi, Leman Fırtına gibi, Emine Ocak gibi kayıp annelerinin simgelerinden birine dönüşen Berfo Ana’yı ilk kez geçen yıl Ankara’da yapılan 12 Eylül duruşmasında gördüm. Binlerce anaya gözyaşı döktüren darbeciler Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya “yaşlı ve hasta” oldukları gerekçesiyle duruşmaya gelmemişlerdi. Ne de olsa arkalarında koca bir devlet vardı. “12 Eylül darbecileri yargılanacak” sözleri, “laftan” öteye geçememişti. Duruşma bile göstermelikti. Duruşmalar göstermelik de olsa umudunu yitirmeyen Berfo Ana 104 yaşında sedyede duruşma salonun önündeydi. Yaşlılığın ve hastalığın vücudunu sarıp sarmalamış ve onu “mini minnacık bir kadın” haline çevirmiş olması, onun “dev bir kadın” olmasını engellemiyordu. Öyle olmasa hâkime "Sen o namussuzu neden buraya getirmedin" diye meydan okuyabilir, Kenan Evren’e de hak ettiği dilden seslenebilir miydi? “Kenan Evren sen hiç utanmadın mı benim çocuğumu öldürürken? Sen benim evimi yıktın, senin de evin yıkılsın, ocağın sönsün."
Acısını bizlere bırakan Berfo Ana, tam 105 yaşında hiç yitirmediği umudunu yanına alarak bu dünyadan göçüp gitti, giderken bile “tek dileğim ölmeden oğlumun mezarını görebilmek" diyordu. Üstelik giderken bile hepimize bir vasiyette bıraktı: “Beni, çocuğumun kemiği bulunmadan defnetmeyin, mezara gömmeyin.”
Kayıplar bulunmadan, sorumlular yargı önüne çıkartılmadan bu vasiyet hepimizin sırtında ağır bir yük olarak kalacak… Berfo Ana’nın da, kayıplara karşı mücadelenin ilk simge isimlerinden kırmızı karanfilli, beyaz eşarplı Didar (Şensoy) Abla’nın da toprağı bol, ışığı güçlü olsun… İsimleri kayıp anneleriyle bütünleşen Emine Ocak ve Leman Fırtına şahsında yaşayan bütün annelerin de, benzer acıların içinden çıkıp gelen annemin de ömrü uzun olsun.
Yurt / 22.02.13