Ben seni kibrinden bilirim! – Umur Talu

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 24 Aralık 2012
  • 13:58

“Uygun adım yürüyüşünden” diyecektim…

Ama bazen daha “rahat” oluyorsun.

Nihayetinde dönüp dolaşıp herkes “hazır olda” dursun, durulsun istiyorsun.

***

En demokrasi bayramlarında bile şunu söylemeye çalıştım:

Çelişirler, dövüşürler, nihayetinde sevişirler!

Muktedirlerinki egemenlik rekabetidir; nihayetinde bütün güçlüler, güçsüzlere muamelenin özünde mutabıktır.

İster ak olsun ister kara; ister beyaz olsun ister yeşil.

Siyasette, askeriyede, sermayede nihayetinde temel çelişkiye bakılır.

Bazen “milli” bir mevzu olabilir; ama sık sık sınıfsaldır.

Alttakine, ezilene karşı; hangi dinden, hangi dilden, hangi kökenden, hangi şehir veya köyden olduğundan bağımsız, üst mutabakat.

Bazen devlet-millet el ele olur; öteki saydığına karşı, hep birlik eser durur.

Lakin işyerine, sadede gelince, hiyerarşiye, buyruğa kuyruğa, emir-komutaya gelince herkes özünü bulur.

***

Askeri vesayet de böyle.

Sivilleri, ötekileri aşağılayan “despotik cumhuriyetçi, darbeci, müdahaleci kibir” rendelendi.

Sivil iktidar ve millet üzerindeki o gölge (bence) yok olmadı ama sahiden gölgeleşti.

Buna “nihayet demokrasi” demekle yetinilmedi; “nihai demokrasi” sanıldı.

Askeri vesayetin yerine de sivil kokulu fakat yine militer dokulu bir vesayet niyeti ve diyeti oturdu!

***

Ordunun cumhuriyet, demokrasi ve hukuk devletindeki yeri çok konuşuldu ama, meselenin bir temelinin, cumhuriyet, demokrasi ve hukukun ordu içinde pek yer bulamamasından da kaynaklandığı pek konuşulmaz.

Çünkü “muhafazakâr demokratik kibrimiz”, aynı “cumhuriyetçi kibir” gibi; kaynağını, gücünü, dostunu otoritede bulur.

Mesele, sana müdahale edebilen bir otorite olmaması, otoritene kimsenin direnmemesidir.

Ordunun eski en üst amir konumu gibi; demokratik iktidarın kuvvetler ayrımından filan hoşlanması gibi.

***

Çatışıyor sanılanlar nasıl mutabık kalıyor, mevzu alttakilere hükmetmek olunca:

Beyaz-yeşil-pembe sermayeyle mutabık çıkan sendikalar kanunu…

Kimi medya patronuyla, dövüşürken bile mutabık kalınan, yıpranma hakkının kaldırılışı, kıdem tazminatı vesaire...

Yabancı sermaye ve spekülatif para önüne serilen halılar gibi:

Başbakan ve bakanların imzasıyla yeni TSK Disiplin Kanunu Tasarısı.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin mahkum ettiği yargısız infazların hepsi, oda hapsi yine mevcut.

Kimini “Hizmet yerini terk etmeme cezası” diye sözde yumoşlamışlar.

Bunun adı Anayasa ihlali olan angaryadır; yargısız infazlar hukuk ihlalidir.

İsterse üç kuruşluk asker maaşını bile kesiyor komutan; çocuğunun rızkına el koyuyor, tüm aileyi katıksız hapisle cezalandırıyor.

Hepsinin üstüne, “Üstün astını muaheze etmesi suç sayılmaz” diye madde koymuşlar ya…

Mobbingin, hükümet, Meclis ve devlet eliyle kanunlaşıp normalleşmesidir.

İşte budur:

Kim üstse, kim kendini üstün saymışsa; asker ya da sivil, ama ille muktedir, ast, alt, aşağı gördüğünü “muaheze” edebilir, yani en hafif deyişle “paylayabilir”!

***

Vesayetin kökü, mutabakatın köklüsü budur.

Kibirlerin buluşma noktası, mağrurların mottosu, tahakkümün elifbesi budur.

Demokrasinin çorak toprağı; özgürlük, eşitlik, kardeşlik, dayanışmadan azade cumhuriyetin çürük meydanı; “zümre egemenliği ve imtiyaza karşı olan” anayasaları delik deşik ihlal etmiş ağalık, beylik, paşalık kibrinin özü budur:

Üst ve üstün olan alttakini muaheze edebilir; suç değildir.

Ast, alt ve aşağı sayılan ise üsttekini muaheze etmeye kalkarsa…

Ya anasını da alıp gider, ya nizamiye kapısına, diskoya konur, ya puşi taktı, pankart astı, itiraz etti diye toplanır, ya üstüne davalarla yürünür!

İçerideki paşa ile dışarıdaki paşa ile beyin bu konuda fikri de ezelden beri aynıdır; ebediyen de aynı kalır.

Siz birini cumhuriyetçi, ötekini demokrat sanmaya devam edin.

Kibrin katı postundan mazluma kadim dost çıkmaz!

 Habertürk / 24.12.12