Avukatların tutuklanması sorunu baş ağrıtacak – Sedat Ergin

  • Arşiv
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • 24 Ocak 2013
  • 06:31

İSTANBUL’da yürütülen DHKP/C soruşturması çerçevesinde 9 avukatın tutuklanması, yol açmakta olduğu tepkilerin büyüklüğü de dikkate alındığında Türkiye’deki polis uygulamaları ve yargının işleyişiyle ilgili sorunlar açısından kritik bir kırılma noktası olarak görülmelidir.

Tepkiler, Türkiye içinden gelen açıklamalarla sınırlı kalmamıştır. ABD’nin en saygın insan hakları kuruluşu olan Human Rights Watch da yaptığı bir açıklamayla, avukat tutuklamalarının “Türkiye’de terörle mücadele yasalarının keyfi bir biçimde ve kötüye kullanıldığını gözler önüne serdiğini” belirtmiş, bunu “hükümete muhalefet edenlere yönelik kapsamlı bir bastırma operasyonunun bir parçası” olarak değerlendirmiştir.

* * *

Tutuklanan avukatların bir bölümünün insan hakları ihlalleri alanında aktivist kimlikleriyle tanınan, özellikle işkence olaylarına karışan polislerle ilgili davaları izleyen hukukçular olmaları, kaçınılmaz olarak bu operasyonla ilgili algıları etkileyecek bir husustur.
Bu hadisede öncelikle altı çizilmesi gereken noktalardan biri, ortaya atılan bazı suçlamaların daha baştan ciddi bir inandırıcılık sorunu yaratmış olmasıdır. Örneğin bazı yayın organlarına sızdırılan haberlerde, tutuklanan avukatlardan Ebru Timtik’in CHP Kâğıthane İlçe Başkanı avukat Zeynel Öztürk’e suikast düzenlenmesi talimatı verdiği ileri sürülmüştür. Öztürk, bu iddiaların ardından arkadaşı Timtik’in avukatlığını üstlenmiştir.
Öztürk ve Timtik’in iddialara verdikleri yanıt, adliyede birlikte fotoğraf çektirmek olmuştur.
İkinci önemli nokta,
İstanbul polisinin geçen cuma sabahı 04.00’te helikopter kullanarak başlattığı operasyonu icra edişinde ölçünün fazlasıyla kaçırıldığı yolundaki yaygın kanaattir.
Ayrıca harekât sırasında
vahim hak ihlalleri yaşanmıştır. Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre, bir avukatlık bürosuna baskın düzenlendiğinde savcının da hazır bulunması gerekiyor. Oysa polis bazı durumlarda savcıyı beklemeden avukatlık bürolarına girmiş, yapılan uyarılar üzerine savcının gelmesi beklenmiştir.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Ahsen Coşar, yaptığı açıklamada, operasyon sırasında savunma hakkıyla ilgili hem uluslararası sözleşmelerin hem de
ulusal mevzuattaki hükümlerin ihlal edildiğini belirtmiştir. Coşar’ın dikkat çektiği
noktalardan biri, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 130’uncu maddesine göre avukatlık bürolarında yapılacak aramalarda “mahkeme kararı” aranmasıdır. Oysa avukatlık büroları için verilen arama kararlarının çoğu “hâkimlik kararı”dır.  

* * *

Başka problemli durumlar da var, bazı avukatlardan zorla kan ve DNA örneklerinin alınması gibi... Örneğin tutuklanan avukat Ebru Timtik, hâkim ifadesinde “üstüne basılarak, küfür ve hakaretlere maruz kalarak, kan, kıl, tükürük örnekleri alındığını” belirtmiştir. Tutuklanan bir diğer avukat Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Selçuk Kozağaçlı da “Haseki Hastanesi
koridorunda başıma
basılarak kan ve DNA
örneğim alındı” diyor.
Avukatların bile bu tür uygulamalara maruz kalmaları, insanda ister istemez bu gibi durumlarda sade vatandaşların başına neler gelebileceği sorusunu tetikliyor.
Bir başka düşündürücü nokta, polisin şüphelileri suçlayan kapsamlı bir basın açıklaması yaparak tartışmaya katılmış olmasıdır. Bu durum, savcıların yürüttüğü bir soruşturmada polisin sınırlarını aştığı, savcıların polisin gölgesinde kaldığı yolunda son dönemde belirmiş olan algıyı pekiştirecektir.
Ve yine gizli tanıklar sorunu... Hâkimin tutuklama kararlarındaki dayanaklarından birini avukatlarla ilgili gizli tanık ifadeleri oluşturuyor.

* * *

Son avukat operasyonuyla önemli bir eşik geride bırakılmıştır. Tutuklamaların önemli bir sonucu, polis gücünün
denetiminin Türkiye’de demokrasi ve hukuk devletinin önündeki en önemli sorunlardan biri haline gelmiş olduğunu tam bir çıplaklık içinde herkese göstermiş olmasıdır.

Hürriyet / 24.01.13