(14.02.13) - Grevdeki Daiyang-SK Metal işçisi İsmail Turanlı (Daiyang-SK Metal işyeri baş temsilcisi) ile grev süreci üzerine konuştuk…
- Grevimiz 3. ayında. Bu zamana kadar birçok zorluk çektik. Maalesef her şey maddiyata dayandığı için ve kış ayı olduğu için şartlar çok kötü. Çok zor bir dönemdeyiz. Böyle bir dönemde grev yapıyoruz. Aynı zamanda açlık grevimiz de var.
Sesimizi daha yukarılara, mülki idare amirlerine, valiye, kaymakama duyurmak amacımız var. Artık onların da daha duyarlı olabilmesi için açlık grevi başlattık. Kaçak işçileri tespit ettik, bundan tam 15 gün önce. Bunun raporu geldi. Raporda da kaçak işçi çalıştırıldığı beyanı var. Fakat yasal olarak bir adım atılmış değil. Ne ceza gerekiyorsa işverene, artık kesilmesi lazım. Duyduğumuz kadarıyla kapatılma cezası varmış. Fakat hala kapatılmadı. Mal tespitine gittik. Dışarıdan taşeron firma tarafından getirilen kaçak mallar var. İşveren bu malların üzerine DY/SK barkodunu yapıştırıp, normal bir şekilde müşterisine gönderiyor. Bunların tespitini yaptık. Resimledik. Tutanak tutuldu. Rapor da geldi. Fakat ne hikmetse malların giriş-çıkışını engelleyemedik. Çevreden destekler de alıyoruz. Açlık grevi çadırına hemen her gün birçok arkadaş geliyor. Fakat bize somut adımlar lazım. 3 aydır grevdeyiz. Fakat bu süre zarfında ne dışarıdan gelen grev kırıcıları önleyebildik. Önlemeye çalıştık biz, kısmen etkili oldu. Ama onların ürettiği bir haftalık mal vardı. O mallar dışarı çıkarıldı ve satıldı. Burada yasalarımız yeterince, zamanında müdahale etmemelerinden kaynaklanan sıkıntılar var. Böyle olunca grevci işçileri daha bir zor durum ve kaosun içine sokuyorlar.
Kaymakamın arabuluculuğunda gerçekleşen işveren ve sendikanın da olduğu görüşmeye, işyeri baş temsilcisi olarak ben de katıldım. Kendi görüşüm ve tutumum, kaymakamın üstünde bir baskı var. Valilikte grev ve açlık grevinin bir an önce sonlandırılmasını istiyor. Nasıl biterse bitsin, ama bitsin istiyorlar. Patronun vermiş olduğu teklif, kaymakamın vermiş olduğu teklife çok yakın. Fabrika yöneticileri, fabrikanın zararda olduğunu sürekli ifade ediyorlardı. Kaymakamı buna ikna etmişler. Biz içeride bir yatırımın olduğunu, kaçak işçilerin çalıştırıldığını ifade ettik. Bu fabrikanın işçileri 3 aydır grevde. Çok zor durumda olan bir fabrika bu şekilde davranmaz. Süreci uzatmaz. Bu benim kendi görüşümdür. Ben bunları kaymakama söylediğimde “Grevde olan sensin, yöneticiler ve fabrikanın müdürleri bir şekilde maaşını alır. Çeker gider. Ama siz işçiler, mağdur olan sizlersiniz.” dedi. İşverenin belli önerileri vardı. Ama iş, işten atılan arkadaşlarımızın işten atılmasına gelince, görüşme tıkandı. Genel Başkanımız Adnan Serdaroğlu atılan işçileri geri alın, grevdeki işçilerden de kimseyi işten atmayacaksınız dediği zaman masa koptu. O görüşmeden sonra herhangi bir görüşme talebi gelmedi. Kaymakamın bir görüşme daha yaptıracağını ümit ediyoruz. Çalışmamız, mücadelemiz devam edecek.
Kaçak işçi tespitine gittiğimizde, Tekirdağ’daki yetkili müdür ile birlikte tespit ettik. Raporu da geldi. Fakat fabrikaya bununla ilgili bir ceza uygulanmadı. Ne gerekiyorsa, paraysa para cezası, kapatmaysa kapatma cezası bir an önce uygulanmalıdır. Bu bir. İkincisi mal tespitine gittik. Hâkime hanımla birlikte bilirkişiler geldi. Heyet 5 kişiydi. Kaçak malları tekrardan tespit ettik. Kaçak işçilerin yapmış olduğu malları da gösterdik. Bunun tutanağı resimlerle belgelendi. Bilmiyoruz raporu geldi mi? Gelmedi mi? Geldiyse, neden bugüne kadar resmi bir işlem yapılmadı. Hala adamlar mal çıkartıyor. Her gün sevkiyat oluyor. Biz bu sevkiyatı önleyemezsek, bizim grevimizin hiçbir anlamı kalmaz.
Grev kırıcıları önlemek için eylemlerimize başladık. Kanunla, devlet adamlarıyla karşı karşıya geldik. Grevimizin 65. Gününde kaçak işçileri protesto eylemimizde, Avrupa Serbest Bölgesinin önünde tüm fabrikaların servislerinin önünü kestik. Kestik ama, jandarmasından tutun, normal polisinden çevik kuvvete kadar bir sürü devlet memuru önümüze çıktı. Akabinde cop yiyen, biber gazı ve sis bombasına maruz kalan yine biz işçiler olduk. Her ne zaman bizler bir eylem yapsak veya sesimizi duyurmaya kalksak maalesef yine devletin adamları karşımıza çıkıyor. Devlet karşımıza çıkıyor yani kısacası. İlk greve çıktığımızda işyeri bize 15 günlük bir bordro gönderdi. Onları teslime gittik. Orada çevik kuvvetle karşı karşıya kaldık. Ufak ve basit bir olaydı. Elimiz kolumuz bağlı bir şekilde beklemeye geçmemizi istiyorlar. Sesimizi çıkarmamızı istemiyorlar. “Git fabrikanın önündeki nöbetini tut. Gel ve evinde yat. Herhangi bir şey yapma” diyorlar. İyi de ben bir şey yapmadıktan sonra, sen içerde çalışmaya devam ediyorsun, sevkiyatını yapıyorsun, müşteri geldiği zaman, müşteriyle anlaşma yapıyorsun. Sana şu kadar mal vercem deyip çalışmalarını yapıyorsun. Böyle, benim bu grevimin bir anlamı kalmıyor. Ben işyerinde işveren tarafından yapılan yasa dışı uygulamalara müdahale edilmezse, mallara müdahale edilmezse, sevkiyat yapılıyorsa, grevin hiçbir anlamı yok.
Yapacaklarımızı işçi arkadaşlarımızla birlikte paylaşıyoruz. Biz işçiler yapılacak eylemlerin Avrupa Serbest Bölgesinin önünde yapılmasını istiyoruz. Bakalım başkanlarımız ne diyecekler bu konuda. Karar mercilerinin işçilerin olması gerekiyor. Fakat başkanlarımız daha tecrübeli olduğu için, onlar bize öncülük ediyorlar şu an. Biz burada Trakya’da, Çorlu'da ilk, belki 80’li yıllardan bu yana, ilk greve çıkan işçileriz. Çıkan arkadaşlarımız da grevi ilk tadanlar ve ilk gören arkadaşlarımızdır. Her şeyin ilklerini yaşadık yani.
Şu an somut bir eylem takvimimiz yok. Ama protestolarımız devam etsin ki, sesimiz gitmediği yerlere artık gitsin.
Kızıl Bayrak / Trakya