AKP, Ortadoğu’da batıya hizmet ediyor

  • Arşiv
  • |
  • Ortadoğu
  • |
  • Düzen cephesi
  • |
  • Kürt Sorunu / Azınlıklar
  • |
  • Uluslararası Siyaset
  • |
  • ABD / NATO / AB
  • |
  • 19 Şubat 2013
  • 16:26

AKP Hükümeti’nin iktidara geldiğinden bu yana en çok övündüğü alanlardan biri kuşkusuz dış politika. “Komşularla sıfır sorun” sloganıyla yola çıkan ‘Yeni Osmanlıcılık’ politikasından elde kalan; neredeyse tüm komşularla kavgalı, hatta savaşın eşiğine gelmiş bir ülke… Hükümetin izlediği dış politikanın ülkeyi getirdiği noktayı, Suriye, İran ve Irak’ta neler olduğunu, Mısır ve Tunus’u, bölgenin en etkin güçlerinden biri olarak öne çıkan Kürtleri Ortadoğu denince akla ilk gelen isimlerden biriyle, Araştırmacı Yazar Faik Bulut’la konuştuk.

AKP Hükümeti’nin ‘komşularla sıfır sorun’ olarak formüle ettiği, ‘Yeni Osmanlıcılık’ olarak adlandırılan 10 yıllık dış politikasında nereden nereye geldik sizce?

Türkiye’nin, NATO, ABD, AB politikalarına uyumu ve Ortadoğu’da dengeleri gözeten geleneksel bir dış politikası vardı. AKP’ye kadar bütün iktidarlar bu rotayı izledi. Ecevit’in koalisyon hükümeti döneminde İsrail’e meyleden yaklaşım dışında genel olarak bu böyleydi. 28 Şubat döneminde İsrail’le anlaşmaların yapılması, Refah Partisi ve ‘irtica’ nedeniyle iç politikanın da bir yansımasıydı. Sanki İsrail laikliği temsil ediyormuş gibi dış politikada İsrail’e destek veren yaklaşımlar oldu. Refah Partisi bittikten sonra AKP yeni, kendince dışa, Ortadoğu’ya, Arap-İslam ülkelerine açılan bir politikanın çerçevesini çizer gibi gözüktü. Fakat devletin çeşitli kanatlarında, özellikle askerler, Kemalistler ile İslami kesimi temsil eden AKP arasında bu konuda pürüzler, inatlaşmalar vardı. Mesela Başbakan Halid Meşal’in ziyaretini kabul ederken Ahmet Necdet Sezer inadına İsrail’e ziyarette bulundu. Bunlar içerideki kapışmanın dışarıya yansıması gibiydi.

Bu kapışma nasıl sonlandı?

Çok sürmedi. AKP giderek kendi politikasını oturtmaya başladı. Bu politika Kemalizm’in 1920’li yıllarda Arap ülkelerinden kopuşuna tepkiydi. AKP burada zihniyeti de yansıtan bazı hamleler yaptı. Kemalizm’e inat İslam ülkeleriyle din kardeşliği temelinde bir ilişki kurma yoluna gitti. Ahmet Davutoğlu bakan olduktan sonra örneğin büyükelçileri Güneydoğu illerine götürerek çarşı pazarda alışverişi yaptırdı. Ama diplomasiyi başarılı götürmediğiniz zaman istediğiniz kadar sokakta alışveriş yapın, sıra gecesine katılın bir anlamı yok. Öte yandan AKP, AB’nin Türkiye’yi almamasını ‘doğulu-batılı’ eksenine oturtup, “Biz doğulu olacağız, Arap ülkelerine açılacağız.” dedi.

Neden tutmadı bu politika?

Sonuçta görüldü ki AKP Hükümeti, ABD, AB ve NATO’nun çıkarlarını gözeten politikalar izliyor. Yani bağımsız değil. Dış işleri kadrosunun yeterli birikime sahip olmaması, uzman bir ekibin olmaması, plan ve programın olmaması, çeşitli acemilikler de bu sonucu doğurdu. Aslında Davutoğlu’nun ‘Stratejik Derinlik’ adlı akademik görüşünün zoraki, reel politiği göz önüne almadan hayata uygulanmaya çalışılmasının sonucu. AKP’nin öngörüleri de tutmadı, dış politikada çözeceğini iddia ettiği konulardan bir sonuç alınamadı. Libya’ya, Tunus’a, Suriye’deki meseleye, dışarıdaki Kürt meselesine, Maliki gerginliğine, İran’la gidip gelen ilişkilere, Kafkasya politikalarına, Rusya’yla olan ilişkilerine baktığınızda AKP’nin kısa ve uzun erimli sonuç alıcı bir politika ürettiğini söyleyemiyoruz. Zaman zaman Filistin meselesinde, Mısır’daki kalkışmalarda sokaktaki vatandaşın gönlü alınsa da Suriye ve Libya’ya müdahale ile bu popülarite yarıya indi. İsrail’le arabuluculuk meselesi, Irak Kürdistanı’ndaki petrol konusu ortada. Suriye muhalefetini destekleme işini de yüzüne gözüne bulaştırdı. ‘Üç saatte Şam’a gireriz.’ diyenler, ‘Biz o tuzaklara düşmeyiz.’ diyerek geri döndü. Acemiliklerle malul bu politika bağımlı da olduğu için Türk’ün, Kürt’ün çıkarına değildi. Bakın Suriye meselesini öngöremediler. Patriotları getirdiler. Ruslar Patriotlara karşı Kafkasya’ya Bastion füzeleri konuşlandırdı; ‘Ben de dengelere göre harekete edeceğim.’ dedi. Gazze’ye saldırıda bile Türkiye kendisini kurtarıcı ilan etse de Mısır ön plana çıktı.

İran ve Irak’la ilişkiler de gergin…

Patriotlar ve Kürecik radar üssü meselelerinde AKP, ‘İran’a karşı değiliz, kendimiz savunuyoruz. Bunlar Suriye tehdidine karşı.’ dedi ama inandırıcı olmadı. İran’a gidince İran’ın, Irak’a gidince Irak’ın gönlünü alan, samimiyet ve inandırıcılıktan uzak bir politika yürütüldü. Bu politika pratikte sürekli gerginliğe yol açıyor. Bu gerginlik AKP’nin niyetlerinden bağımsız olarak, dünya konjonktüründe hangi mevzide yer aldığıyla alakalı. Bütün bu Patriotlar, İran’dan doğalgaz alıp almama, Irak yönetimiyle ilişkilerin hepsi batının politikaları kapsamında bir harca dönüşüyor.

Peki, Suriye meselesi neden bu duruma geldi? AKP nerede hata yaptı?

Burada da büyük bir öngörüsüzlük var. Akdeniz’deki doğalgaz enerji hatlarının ortaya çıkmasıyla İran, Lübnan, Irak ve Suriye gizli, gürültü patırtı koparmadan 10 milyar dolarlık enerji hattı anlaşması yaptı. Türkiye gerek Nabucco, gerek Bakü-Ceyhan, gerek Kerkük gerekse de ileride yapılması düşünülen Banyas’a kadar uzanan enerji hatlarını düşünerek bu anlaşmanın kendi enerji politikalarına ters olduğunu ve engellenmesi gerektiğini düşündü. Tabii bunu sadece Türkiye düşünmedi; birileri düşündürttü. AB, ABD, NATO başından beri Suriye’yi engel olarak gördüler ve buraya müdahale etmek istediler. Müdahaleden sadece basit askeri müdahaleyi anlamamalıyız. Krizin başından bu yana hep müdahale oldu. Suudi Arabistan El Kaidecileri hapisten çıkarıp buraya gönderdi. Türkiye ve Lübnan tarafından bunlar girip çıktı. Türkiye’ye mülteci kampları kuruldu. Angelina Jolie’nin gelmesi bile batının uyguladığı stratejinin bir parçasıydı. Suriye muhalefeti konusunda da bazı şeyleri kavrayamadı Türkiye. Din kardeşliği ile atıldı birden. Katar ve Suudi Arabistan arasındaki çelişkiyi göremedi. Suudi Arabistan Vahabilere oynar, Katar ise Müslüman Kardeşlere. Ayrıca bunların aralarında oldum olası rekabet vardır; bunu göremedi. Elinde kalan Özgür Suriye Ordusu mu? O da 60-70 ayrı gruptan meydana gelen, bir kısmı çete, merkezleri de yok. ‘Esad düşer.’ dediler ama Esad’ı destekleyen Sünni burjuva sınıfını da göremediler. ‘Suriye’nin yüzde 70’i Sünni’dir.’ dediler, buna güvendiler. Ama bu yüzde 70’in yüzde 20’si Kürtler ve bunlar da senden yana değil.

Bunun ötesinde Türkiye’de Suriye’ye müdahale konusunda AKP’ye destek yüzde 5’ti. Yani AKP’nin tabanı bile buna ikna olmamıştı. Bu sefer ‘Kürt sevmezlik’ üzerinden, ‘Kürt devleti kurulur ha!’ korkuluğuyla kamuoyunu ikna çabalarına yöneldiler. Destek yüzde 30’lara yükseldi ama bundan ileri gidemedi. Yani Türkiye’nin tutumunda bir sebep enerjiyse diğeri Kürt meselesi.

Mezhepçiliğin de etkisi yok mu?

Mezhepçilik daha sonra devreye girdi. Aslında bu, mevzilenmenin adını çarpıtarak ortaya koymak, basitleştirmekti. Sünni-Şii eksenini kullandılar. Başbakan bu söylemi çok fazla benimsedi. Bunun Türkiye’ye yansıması Alevi evlerinin işaretlenmesi oldu. Fakat Türkiye bunu götüremedi. Zaten Türkiye Cumhuriyeti tarihinde uluslararası ve bölgesel çapta stratejik oyunlar oynayacak kapasitede bir politika hiç olmadı. Son seksen yıla bakın; Türkiye yan oyuncu ülke ve aktörlerle ne zaman iş yapmaya kalkmışsa sonuç alamamıştır.

Peki, bundan sonra ne olacak Suriye’de, Türkiye’nin buradaki rolü ne olacak?

Suriye krizi artık ABD ile Rusya arasında kaldı. Şimdi bu ikili arasındaki pazarlık üzerinden şekillenecek. Hatta belki Rusya ile pazarlığa başladı bile. Takıldıkları nokta geçiş hükümeti konusu. Rusya ‘Esad gitmesin.’ diyor, ABD ‘Gitsin.’ diyor. Kapışma bu. Suriye’deki mesele artık yönetimle halk arasında bir çatışma olmaktan çıktı. Halk nispeten geriye çekildi ve olayları seyrediyor. Türkiye’nin buradaki rolü ancak yan oyunculuk olur.


MASADA İRAN, SURİYE, KÜRT SORUNU VE ENERJİ VAR

ABD’nin yeni Dışişleri Bakanı Türkiye’yi, Obama da İsrail’i ziyaret edecek. Ne anlama geliyor bu ziyaretler? Masada ne olacak?

Her halükarda İran’ın ne olacağı, Türkiye ve İsrail’in hangi pozisyonda olacağı konuşulacak. Ama esas olarak Suriye konuşulacaktır. Enerji meselesi de tartışılacaktır. ABD, Irak’ı kaybetmek istemediği, Maliki’nin tamamen İran’ın yanına gitmesini istemediği için orta yolcu takılacaktır. Iraklı Kürtlere de bazı uyarıları olmuştu zaten. Kürt meselesinin de önemli gündemlerden biri olacağı kanaatindeyim. Suriye, Irak Kürtleri ve AKP’nin Kürt çözümü masaya yatırılacaktır. AKP’nin Kürt meselesinin çözümü konusunda acele etmesi de bundandır.

Sizce Kürt sorunu konusunda ne diyecek ABD yönetimi?

Kürt meselesi artık sınırları aşan bir mesele. Bu yüzden de birbirlerine bağımlı bir çözümler dizisi gelişebilir. Oradaki çözüm buradakine yarar ya da önler. ABD, Türkiye’ye ‘Bu meseleyi Türkiye’de iyi kötü çöz. Suriye’de Kürtlere de çok karşı çıkma.’ diyecektir. Çünkü Kürtleri, Suriye muhalefetine entegre etme çabası var.


ASIL KAPIŞMA UZAK ASYA’DA OLACAK

Dış politikada ABD’ye bağımlılığa sıkça vurgu yapıyorsunuz. Hükümet ise ‘stratejik ortaklık’la övünüyor…

AKP stratejik ortaklıkla övünsün dursun, Türkiye ABD için sadece bir aktördür. ABD’nin Ortadoğu’daki tek stratejik ortağı İsrail’dir. Türkiye, ABD adına Irak ve İran’la, Suriye meselesinde kapışıyor. Türkiye’nin Avrupa ve ABD ile olan bütün anlaşma ve sözleşmeleri geleceğe endekslidir. Patriotlar da öyle. Suriye biterse Patriotlar kalkacak mı? Kürecik kalkacak mı? Hayır, kalkmayacak. Bakın Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) genişletildi ve bitti. Şimdi Büyük Orta Asya başlıyor. Bunu Obama iki sene önce açıkladı. Bütün güçlerini buraya kaydırıyor. Çin’i artık düşman olarak görüyor. Hindistan’da, Uzak Asya’da Çin’e ve Rusya’ya karşı NAATO diye yeni bir oluşuma gidiyor. Oradaki enerji kaynaklarını denetlemek istiyor. ABD’nin yüksek teknolojide yüzde yüz muhtaç olduğu 12 hammaddenin 11’i Çin’in elinde. Dolayısıyla oraya yükleniyor. Bugün Ortadoğu’da yaptığı mıntıka temizliğidir, asıl kapışma Uzak Asya’da olacak.


TUNUS VE MISIR’DA DİPTEN SAĞLAM BİR DALGA GELİYOR

Mısır ve Tunus’ta neler oluyor sizce?

Tunus ve Mısır’da ikinci bir devrim başlıyor. AKP Tunus’u da Mısır’ı da öngöremedi. Mursi’yi, Nahda’yı çok fazla destekledi. Şu anda her iki ülkede de dipten gelen dalgalar var ki bu dalgalar çok daha sağlam geliyor. Ve bunlar Türkiye’nin başına büyük dert olacak.


KÜRTLER PEK ÇOK İMTİHANDAN GEÇECEK

Kürtler, Ortadoğu’nun bugünkü dengelerinde nasıl bir yer tutuyor? Kürtlerin giderek önem kazandığı ve Kürtleri hesaba katmayan bir adım atılamayacağına katılıyor musunuz?

Evet, Kürtler bir aktör olarak sahneye çıktı. Pasif bir şekilde koz olarak kullanılacak bir aktörden ziyade uluslararası politikalara icabında itiraz edecek ve kabul etmeyecek bir aktörden bahsediyorum. İran’ın Molla Mustafa Barzani’yi 1974’te kullanıp 75’te terk etmesi gibi olmayacaktır bu kez. Mesela Suriye Kürtlerinin bir dayatmayı kabul etmeyecekleri açıktır. ABD ve Türkiye’nin esas amaçları mümkün olduğu kadar Türkiyeli Kürtler ve Suriyeli Kürtleri törpüleyerek bir kalıba sokmaktır. Bir anlamda Irak Kürtlerine benzeyecek bir formül aranacaktır. Bu ikna yoluyla ya da Barzani üzerinden olabilir.

Fakat tabii dört parçadaki Kürtlerin meselesi bir anda çözülecek diye bir şey yok. Bir Kürt oluşumu, devleti varlığını düşünmek gerçekçi değil. Her bölgedeki Kürt meselesi kendi çözümüne göre belli şekillenmeler alacak. Bir anlamda Kürtler arasında Benelüks (Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’un coğrafî olarak birlikteliğini anlatan, politik ve resmi bir işbirliği temeline oturan birlik) modeli olacaktır. Milli sınırlar kalacaktır, ama Kürtler arasında pratik sınırlar kalmayacaktır.

Peki, bugün Kürtler arasında bir birlikten söz edebilir miyiz?

Kürtler arasında bir birlik var. Her bölgede herkesin kendine göre bir tabanı var. Suriye’de olanlar genel olarak Türkiye Kürtlerine yakındır. Türkiye’deki çözümden muhtemelen daha fazla etkilenirler. Suriye’deki çözüm de Türkiye’deki çözümün bir laboratuarı haline gelebilir. Ancak bunların sancısız olmayacağını düşünüyorum. Kürtlerin kendi içlerinde de kavga dövüş olacaktır. Belki Barzani Talabi’nin çatıştığı gibi birakujî (kardeş savaşı) olmayabilir ama bir takım sabotajlar olabilir. Nitekim Suriye Kürtlerine yönelik eskiden KDP’nin bir parçası olan Musa Cuma’nın örgütünün Kürtlere karşı çatıştığı, kardeşkanı döktüğü biliniyor. Katar toplantısına bunun gibi üç örgüt katıldı ama Kürtler genelde boykot etti. Meşal Temo adına bir tabur kurulmuş güya PYD ile çatışıyor. Meşal Temo’nun kızı “Bizim bunlarla hiçbir ilişkimiz yok.” diyor. Birtakım karanlık şeyler de dönüyor. Türkiye çözüm için çalışırken Kürtlerin taleplerini budayarak, mümkün olduğu kadar asgariye indirerek Kürt çatışmalarına müdahil oluyor. Kürtlerin kendi içlerinde birlik sınavı var; Irak, Suriye, Türkiye Kürtlerinin birlik testinden geçmeleri gerekiyor. Kürtlerin Türkiye’yle de imtihanı var. Bu aynı zamanda batı ve ABD’yle de bir test. Bir de Iraklı Kürtlerin Maliki ile Kerkük ve petrolle imtihanı olacak. Suriyeli Kürtlerin de muhalefet ve Esad’la imtihanı. Ben sorunun artık daha kapsamlı ve bağlantılı olduğunu ve bunu Kürtlerin kendi aralarında tartışmaları gerektiğini düşünüyorum.

Vural Nasuhbeyoğlu / Erdal İmrek  -  Evrensel / 19.02.13