Afrika’nın sanayisizleştirilmesi – Erinç Yeldan

  • Arşiv
  • |
  • Uluslararası Siyaset
  • |
  • 16 Ocak 2013
  • 11:46

Sahraaltı Afrika ekonomileri şimdilerde bütün dünya ekonomi magazin dünyasının ilgisini çekmekte. Yirminci yüzyılın son çeyreğini negatif fert başına büyüme hızlarıyla geçiren bölgenin 2000 sonrasında elde ettiği yüksek milli gelir büyüme hızları uluslararası ekonomi medyasının renkli kapaklarını süsler oldu. Söz konusu “mucize-başarı” öykülerinin ayrılmaz öğeleri olan artan internet ve cep telefon kullanıcısı sayısı, elektronik bankacılık hizmetlerinin derinleşmesi ve ihracatın yükselmesi gibi klişe kıstaslar, Afrika kıtasının “modernleşme” ve “kalkınma” yolunda çok büyük adımlar atmakta olduğu iddialarıyla birlikte harmanlanmaktaydı.

Oysa, bu sözde modernleşme öykülerinin ardında Afrika kıtasında giderek sanayi yatırımlarından uzaklaşan ve üretim süreçlerinden gelir dağılımına değin ekonomik yaşamın her alanında çarpıklaştırılmış ve dışa bağımlılaştırılmış bir ekonomik yapı yatıyor. Birincil tarımdan, sanayileşme aşamasını es geçerek doğrudan Batı toplumlarının “modern” hizmet sektörlerini taklide dayalı bu çarpık gelişme sürecinin, adaletsiz gelir dağılımı, artan işsizlik tehdidi ve kronikleşmiş dış ticaret açıklarıyla birlikte sürdürülmekte olduğu gözleniyor.

Nitekim Birleşmiş Milletler verileri Sahraaltı Afrika ülkelerinde imalat sanayinin payının 2000’den 2008’e yüzde 12.8’den yüzde 10.5’e gerilediğini, aynı dönemde Afrika’nın büyük çoğunluğunda imalat sanayinin durgunluğa sürüklendiğini, 23 Afrika ülkesinde ise negatif fert başına büyüme ile gerilediğini belgeliyor. Veriler, imalat sanayiinde fert başına pozitif büyüme gösteren sadece beş Afrika ülkesi olduğunu belirtiyor.

Dünya ekonomisi bütününde Afrika ülkelerinin imalat sanayilerinin payının sadece yüzde 1.2 (2000) ve yüzde 1.1 (2008) düzeyinde kaldığı gözleniyor. Oysa aynı dönemde, örneğin kalkınma iktisatçılarının sıklıkla izlemekte olduğu Doğu Asya ekonomilerinde sanayi ürünleri üretiminin payının yüzde 13’ten, yüzde 25’e çıktığı görülüyor. Dolayısıyla, Afrika’yı 1970’ler ve 80’lerin klişe kavramı Asya’nın Kaplanları sözcükleriyle karşılamaya çalışılan mucize başarı öyküleri bir anda tılsımını yitiriveriyor.

***

Ancak, “kalkınma” kavramı bağlamında “Asya-kalkınma modeli”nin öğelerini anımsayacak olursak, söz konusu sanayileşme projesinde en önemli unsurların aktif bir rekabetçi döviz kuru rejimi, kontrollü bir piyasa sistemi, kontrollü kredi tahsis mekanizmaları ve eğitimli işgücü olduğunu gözlemekteyiz. Bütün bu unsurları sadece tek bir “doğru”ya -piyasa kararlarına, terk eden neoliberal “kalkınma” paradigmasının aslında kalkınmayı değil, sanayisizleştirmeyi ve çarpık ve dışa bağımlı hizmetliliği özendirmekte olduğu açıkça görülüyor.

Afrika’dan dünya pazarlarına ve giderek büyük metropollerin lüks marketlerinin tezgâhlarını süsleyen egzotik tropikal ürünlerin ticaretinin doğrudan doğruya uluslararası büyük gıda tekellerinin güdüm ve denetiminde sürdürüldüğü bu sahte büyüme dünyası işte bu nedenlerle uluslararası ekonomi magazin medyasının baş sayfalarını süslüyor.

Bu sanayisizleştirme serüveninden pay kapma yarışında Başbakan Erdoğan’ın beş günlük Afrika gezisi sonrasında Türkiye’ye de bir pay düşer mi?

Cumhuriyet / 16.01.13