25 yıllık birikim, irade ve kararlılık...

  • Arşiv
  • |
  • Gençlik Hareketi
  • |
  • Ekim Gençliği
  • |
  • 29 Kasım 2012
  • 12:01

“Devrime hazırlanıyoruz!”


80’li yılların ikinci yarısı, yani faşist darbe ve yenilgi sonrası dönem, ‘70’li yılların devrimci yükselişi içinde hızla güç kazanan devrimci örgütlerin büyük bölümüyle tasfiye oluşuna tanıklık etti. Dağınıklık ve yılgınlık, devrimden ve örgütten kaçış, tasfiyecilik ve liberalleşme, düzene kaçış ya da ılımlı sol bir çizgide düzenin icazet alanına yönelme aynı tanıklığa düşen notlar...

Türkiye’deki bu atmosfere, dünya çapında sosyalizme yönelik saldırılar eşlik ediyordu. 1987 yılında, yani Ekim Devrimi’nin 70. yılında, Sovyetler Birliği Başkanı Gorbaçov’un o “meşhur” konuşması sosyalizmle hiç bir ilgisi kalmamış, yozlaşmış bürokratik rejimler için sonun başlangıcı oldu. Bu konuşma dünya solunda yeni bir tasfiyeci cereyan etkisi yaptı. Etkileri Türkiye’de de yankılandı ve yenilginin ürünü tasfiyecilik yeni bir beslenme kaynağı buldu.

Aynı yıl, 12 Eylül karanlığının ardından sınıftaki hoşnutsuzluk birikimini yansıtan ilk işçi eylemleri yaşandı. NETAŞ ve DERBY işçilerinin büyük yankı uyandıran, umut ve iyimserlik yayan grevleri tarihe düştü. Öğrenci gençlik cephesinden, yenilgi sonrası dönemin ilk hareketlenmeleri belirdi. Bunlara Kürt halkının büyük ulusal uyanışı ve Kürdistan dağlarında gittikçe güçlenen gerilla mücadelesi eşlik etti.

Proletarya sosyalizmi bayrağı yükseliyor

‘87 yılında, ağır ve kolay bir yenilgiye uğramış bulunan devrimci hareketten arta kalan sınırlı güçler, ilk toparlanma çabalarını ortaya koydular. Toparlanma çabalarına tartışmalar, arayışlar ve ayrışmalar eşlik etti. Kritik soru şuydu: yenilginin nedenleri üzerine devrimci bir sorumluluk ve kararlılıkla gidilecek ve geçmiş aşılacak mı, yoksa kolay yenilgiye yol açan yapısal zaaflarla devam mı edilecek?

Komünist hareket, bu soruya verilen devrimci yanıtın ifadesi olarak doğdu: Geçmişin devrimci birikimi ve kazanımı sahiplenilecek, fakat küçük-burjuva sosyalizminin yapısal zaafları geride bırakılarak yeni bir bayrak, proletarya sosyalizminin bayrağı yükseltilecek!

Komünistler, Nisan 1987 tarihli bir bildiri ile yaşadıkları kopmayı ilan ettiler. Mayıs 1987’de de iki temel metinle ideolojik platformlarını devrimci kamuoyuna duyurdular.

Ekim 1987, özel bir ana tanıklık ediyordu. Komünistler, dünya ölçeğinde Ekim Devrimi’ne ve kazanımlarının son izlerine yönelik saldırıların başladığı bir dönemde EKİM ismini benimsediler. “Yeni Ekimler İçin!” şiarıyla, devrimci bir yeraltı yayını olan EKİM’in yayınına başladılar.

Bu tarih ve bu adım, bir siyasal akım olarak komünist hareketin doğumunu işaretliyor, parti sorununu sosyalizm ile sınıf hareketinin devrimci birliği olarak ele alan yeni türden bir hareketin doğumunu müjdeliyordu.

Zor dönemde zoru başarmak!

‘87-91 arası dönemde, 12 Eylül sonrasının ilk kitlesel ve militan eylemleri yaşandı. Ortama devrimci bir iyimserlik egemendi. Ancak devrimci hareketin hazırlıksız yakalandığı bu dalga, Zonguldak maden işçilerinin Mengen barikatlarının aşamamasının ardından kalıcı bir mevzi bırakmadan geri çekildi. Körfez Savaşı’nı bahane eden sermaye devleti, dalgayı, etkisi uzun yıllar sürecek hasar bırakarak kırdı.

Sonrası ise adeta gericilik yılları oldu. Sınıfın militan eylemlerinin etkisiyle bir anda “işçici” olan geleneksel hareketler yine varlık alanlarına, semtlere döndüler. Önemli bir güç kazanan Kürt hareketi, dayandığı yol ayrımının ardından yüzünü düzene döndü. Öğrenci hareketi, yaşadığı kısırlığı aşamayarak darlığa sıkışıp kaldı. Kamu emekçilerinin mücadelesi sürüyor, fakat liberal-reformist önderlik yüzünden tükeniyor ve giderek heba oluyordu. Aynı süreçte, ‘70’li yılların en kitlesel hareketleri tasfiye oluyor, düzenin icazet alanına giriyordu.

İşçi ve emekçilerin eylemleri sürüyordu fakat yeni bir dalga yaratma gücüne ve kitleselliğine ulaşamıyordu.

Tüm bunlara faşizmin, şovenizmin ve dinci gericiliğin giderek etkinleştirilmesi eşlik ediyordu.

Tüm bu süreçte ise komünistler partileşmenin getirdiği görevlere kilitlenmiş, ‘yeni Ekimler’in partisini’ inşa ediyorlardı. Bu çerçevede, ilk tarihi başarılarını ‘91 yılında ortaya koydular: EKİM 1. Genel Konferansı’nı topladılar!

Konferansın gücü ve coşkusu ile parti inşa süreci sürdürüldü. Üstelik tüm tasfiyeci cereyanlara rağmen... Kitle hareketindeki kırılma, solda da tasfiyeci rüzgarlar estirdi. Devrimden ve illegal/ihtilalci örgütten kaçış yeni dönemin modası oldu. Geniş kitleleri kucaklama bahanesiyle legal partiler kurulmaya başlandı.

Rüzgarın etkisi EKİM’de de hissedildi. Ancak daha en başından sağlam bir bilinç ve açıklıkla yola çıkan EKİM, 2. Genel Konferans’ta kendisini bu etkilerden arındırdı; tasfiyeciler tasfiye edildi...

Partileşmeye adım adım yaklaşan komünist hareket ‘95 yılı başında topladığı 3. Genel Konferans’ın ardından “partileşme yılını” ilan etti. Takip eden yıllar bu iddianın tarih karşısında yerine getirileceğine tanıklık edecekti...

Bütün bunlar siyasal polisin sonu gelmeyen ve her seferinde önemli kayıplara yolaçan saldırıları eşliğinde oldu. Bu saldırılara rağmen komünist hareket, örgütsel varlığını ve günden güne genişleyen faaliyet kapasitesini hiç kaybetmedi. Bir yeraltı yayını olan Ekim, bütün bu dönem boyunca, üstelik artık 15 günlük periyotlar halinde düzenli olarak yayınlandı. Komünistler bu arada legaliteden, legal araç ve olanaklardan da en iyi biçimde yararlanmaya çalıştılar. Düzenli periyodik yayınlar, kitaplar, bültenler, broşürler çıkardılar... Özellikle siyasal poliste olmak üzere, mahkemelerde ve zindanlarda direnişçi bir kimliğin temsilcisi oldular. Habib Gül şahsında en iyi temsilcilerinden birini bulan direnişçi bir gelenek geliştirdiler, kendi direniş kültürlerini yarattılar.

“Devrim tarihimizde bir kilometre taşı!”

Komünistler, yılların emeğini, bilinç ve inanca dayalı uzun soluklu çalışmayı komünüst partinin kuruluşu ile tamamladılar. Partinin ilk şehitlerinden ve MK üyelerinden Ümit Altıntaş'ın deyimiyle “uğruna tereddütsüzce ölünebilecek davayı kazandılar”: ‘98 Kasımı’nda işçi sınıfının devrimci partisini, TKİP’yi kurdular!

“Partimizin kuruluşu, insanlığı ve uygarlığı tükenişe ve yıkıma sürükleyen emperyalist-kapitalist dünya düzenine karşı kendi coğrafyamızdan yükseltilen militan bir mücadele çağrısıdır. Partimizin kuruluşu, onyıllardır yıkılmayı bekleyen Türkiye’nin kokuşmuş ve çeteleşmiş kapitalist sömürü düzenine militan bir savaş ilanıdır. Partimizin kuruluşu, onyıllardır bu topraklarda devrim ve sosyalizm davası uğruna kavga vermiş, emek harcamış, acı çekmiş, büyük yiğitlik örnekleri sergilemiş dünün ve bugünün devrimci kuşaklarının yarattığı birikimin güvenceye alınmasıdır. Ve nihayet partimizin kuruluşu, kapitalist sömürü düzenini tarihe gömecek ve bu uğurda tüm emekçilere önderlik edebilecek yetenekteki tek gerçek toplumsal güç olan işçi sınıfının devrimci önderlik ihtiyacının somut olarak karşılanmasıdır...”

Geçmişi devrimci temellerde eleştirip aşma çabasının ürünü olan TKİP, aynı zamanda kendini bu geçmiş içinde oluşan tarihi birikimin ürünü, mirasçısı ve yarınlara taşıyısı ilan ediyordu:

“Türkiye Komünist İşçi Partisi dünyada ve Türkiye’de zafer ve yenilgilerden oluşan zengin bir devrimci mirasın üzerinde yükselmektedir. Partimiz bu mirası kararlılıkla savunmakta, kendisini onun bugünkü temsilcisi ve yarınlara taşıyıcısı saymaktadır...

“Fakat öte yandan partimiz bizzat bu aynı devrimci geçmişin çok yönlü bir eleştirel değerlendirmesinin ürünü olmuştur. Zayıf, eksik ve kusurlu olan her noktada bu geçmişi devrimci eleştiriye tabi tutmuş, ondan gelecekteki mücadeleler için gerekli dersleri ve sonuçları çıkarmaya çalışmış, bu temel üzerinde devrimci bir yenilenmenin ifadesi olmuştur. Dünyada ve Türkiye’de yıkıcı yenilgilerle sonuçlanan bir tarihi dönemle devrimci hesaplaşmanın ürünü olan Türkiye Komünist İşçi Partisi, bu konumu ve kimliği ile yeni dönemi kucaklama iddiasındadır.” (TKİP Kuruluş Kongresi Bildirisi)

Devirmeyen darbe güçlendirdi

Partinin kuruluşu yıllara dayanan zorlu bir parti inşa sürecinin ürünü olmuştu. Bu süreç örgütsel bir inşa, kadrosal bir birikim, pratik bir mücadele deneyimi, direnişçi bir gelenek ve sınıf hareketiyle kurulan somut bağlarda maddi ifadesini bulmuştu. Partinin kuruluşu bütün bu alanlarda yeni bir düzeye geçişin çağrısıydı.

Ancak karşı-devrim saldırısı buna izin vermedi. Kuruluş Kongresi’nin hemen ardından gelen düşman saldırısı büyük bir yara açtı. Ancak komünistler düşmanın karşısına “Devirmeyen darbe güçlendirir!” haykırışıyla çıktılar ve bunu yine tarih karşısında kanıtladılar.

Takip eden yıllar, Türkiye’de siyasal gericiliğin alabildiğine etkili oldu bir süreç oldu. Bunu saldırılar ve devrimcilere dönük vahşi katliamlar izledi. 11 Eylül’ün ardından dünya çapında egemen kılınan saldırganlık, “terörizme karşı savaş” histerisi Türkiye’deki egemen siyasal güçler tarafından da yararlanılan bir kaynak oldu. Dinsel gericiliğin AKP eliyle yoksul yığınlar üzerinde kurduğu denetim ve azdırılan şovenizm, sınıf ve kitle hareketinin gelişimini zora soktu.

Gericilik yıllarında illegal/ihtilalci örgütü korumayı en önemli görev sayan komünistler, 2007 yılında partinin toparlanmasını müjdelediler: “Devrimci örgüt yaşamsaldır!” şiarı ile TKİP II. Kongresi’nin toplandığını duyurdular!

Parti, dabelerin ardından açılan yaraları sarıyordu. Partinin örgütsel yaşamı olağan biçime kavuşuyordu. 2009 yılında “Parti, sınıf, devrim!” şiarı ile toplanan TKİP III. Kongresi bunu müjdeliyordu!

Parti bilinci, partili kimlik, canlı örgütsel iç yaşam, vb. bir dizi sorun partide kolektif bilince çıkarılmıştı. Kongreleri Parti Okulu uygulamaları izliyordu. Oldukça kısa bir zaman diliminde bir dizi temel önemde parti etkinliği örgütleniyor, parti her etkinlikten güçlenerek çıkıyordu. Partinin zorlanma alanları, eksikler, güç alacağı dayanaklar daha iyi kavranıyor ve çözücü müdahalelere konu ediliyordu.

14. yılını geride bırakan parti, tarihsel misyonunu oynamaya hazırlanıyordu. Artık tüm hazırlıklar temel hedefe, devrime kilitleniyordu. 2012 yılında toplanan TKİP IV. Kongresi “Her alanda devrime hazırlanıyoruz!” şiarını yükseltiyordu.

25. yıl: Devrime hazırlanıyoruz!

Böylesi bir tarihsel süreçten geçen komünist hareket 25. yıl vesilesiyle bir kez daha haykırıyor: “Devrime hazırlanıyoruz!”

Devrime hazırlanmak demek, işçi sınıfını ve tüm öteki katmanları devrim ve sosyalizm mücadelesine kazanmak demekti.

Devrime hazırlanmak demek, işçi sınfının öncüsünü, “özlemlerimizin kurmayını” güçlendirmek, çetin savaşa hazır hale getirmek demekti.

Komünistler, Türkiye’nin gelmesi kaçınılmaz yeni devrimci yükselişine işçi sınıfının damgasını vuracağını bir kez daha haykırıyorlar. Bugünkü dünya sosyal mücadeleleri şimdiden bunu kanıtlıyor. 25 yıl önce doğan ve 14 yıl önce TKİP ile taçlanan komünist hareket, bugün yeni fırtınalı dönemlere hazırlanıyor.

(Ekim Gençliği, sayı 141, Kasım 2012)