2013 bütçesi onaylandı... / KB

  • Arşiv
  • |
  • Kızıl Bayrak
  • |
  • 29 Aralık 2012
  • 06:39

Bütçe, sermayenin ve emperyalist savaşın hizmetine sunulmuştur!

2013 yılı bütçe görüşmeleri 30 Ekim tarihinde başlamıştı. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nun bir ay süren görüşmelerinin ardından TBMM Genel Kurulu 10 Aralık tarihi itibariyle 11 gün aralıksız görüşmeler gerçekleştirdi. Bir buçuk ay süren bütçe görüşmeleri sona erdi ve 2013 yılı için Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı TBMM Genel Kurulu tarafından kabul edildi.

2013 bütçesinin kabul edilmesinin ardından başbakan R. T. Erdoğan “2013’te ülkemizi hep birlikte istikrarla güvenle, kardeşlik ve dayanışmayla büyütmeye devam edeceğiz” sözleriyle teşekkürlerini ifade etti.

Yine bir aynı gemideyiz safsatası! Kardeşlik ve dayanışma ile hep birlikte, istikrarla ülkeyi büyütecekmişiz. 2012 yılında % 3,1 oranında büyüme gerçekleşmiş. Ülke ekonomisi büyüse de, bütçe açıkları kapansa da, dış borçlar azalsa da büyüyen sermaye, açlığı ve yoksulluğu katmerlenen ise işçi ve emekçiler olacaktır. Ülke ekonomisinde gerçekleşen büyüme işçilerin ve emekçilerin cebine yansımadıktan sonra ilerleyen geminin bize ait olmadığı çok rahatından anlaşılıyor.

Bütçe belirlenirken temel haklara ve hizmetlere bütçeden ayrılan payın arttığı, bu sene de sağlık ve eğitim gibi alanlara bütçeden aktarım yapılacağı söyleniyor. Bütçeden bu alanlara ayrılan oranın arttığını istatistikler söylüyor da, ayrılan paranın nasıl kullanılacağının dökümünü yanına eklemeye cesaret edemiyorlar. Yalanlarına gölge düşmesin diye madalyonun sadece boyalı yüzünden bahsediyorlar.

Bizlerden alınan vergilerle bütçe oluşturuluyor ama yine sermaye kullanıyor, yine şirketler güçlendiriliyor. Göz boyamak için “parasız eğitim” yalanlarıyla gündemin ortasına düşüyor ama üniversite kapısından girerken gerçekler başka türlü yaşanıyor. Eğitim bütçesinden özel okul ve üniversitelere devlet okullarından daha fazla pay ayrılıyor. Her köşe başına açılan özel üniversiteler de bunun kanıtı olsa gerek. Birçok işçi çocuğu eğitim hayatlarını eğitim sürecindeki masraflardan kaynaklı yarıda bırakıyor.

Sağlığa gelince de yaşananlar pek farklı değil. Adım başı özel hastaneler açılıyor, herkesin “istediği hastaneden sağlık hizmeti alabileceği” söyleniyor. Devlet hastanelerinde bile muayene ücretinden ilaca kadar işçi ve emekçiler hizmeti “parası kadar” alabiliyor. Sağlık hakkından yararlanamadığı için ölen insanlar, hastalıklarını tedavi edemeyen insanlar gerçeği orta yerde duruyor.

Emperyalist savaşın aktif taşeronu olan sermaye devleti, bu konumuna uygun davranabilmek için de savaşa önemli oranda bir bütçe ayırmış durumda. Savaş politikalarının rahatça hayata geçebilmesi için faşist baskı ve devlet terörünü artırıyor. Bu da kaynakların neyin merkez alınarak planlandığını bizlere anlatıyor.

Bütçe planlaması işçilere ve emekçilere olumlu yansımazken, asgari ücrete zam oranı %3 olarak ifade edilirken, 2013 yılı için kapıda bekleyen zamlar da en hızlısından hayata geçirilecek gibi görünüyor. Enerji bakanı, yılın sonunda ve Ocak ayı boyunca doğalgaza ve elektriğe zam yapılmayacağını söylese de zamlarla emekçilerin bütçesinde açılan deliğin daha da büyüyeceği bugünden görülüyor. Geçen yıl peşpeşe tekrar tekrar gelen zamlar kaldığı yerden devam edecek.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Türkiye artık dünyada merkez ülke, küresel bir güçtür” sözleriyle Türkiye’nin dünyada örnek alınacak duruma geldiğinden övgüyle bahsederken, gelir dağılımının düzelmeyi sürdürdüğünü belirtti. Devletin istatistiklerinde gelir dağılımında işçiler yararına bir düzelme görülse de bunun işçilere ve emekçilere yansımadığı, kağıt üzerinde kaldığı biliniyor. Kaşıkla verip kepçeyle alınınca insanca yaşam koşullarından bahsetmek ne mümkün. Babacan konuşmasında, finansın ve istikrarın bozulmaması için devlete güven duyulmasından dem vuruyor. Bunlar, işçilerin, emekçilerin değil ama hizmette kusur etmeyip palazlandırdıkları sermaye gruplarının güvenleriyle yerlerini iyiden iyiye sağlamlaştırmanın çabasıdır. Önümüzdeki yıllarda yapılacak yerel ve merkezi seçimlere dönük yatırımlardır.

Sermaye uşağı AKP 10 yıllık iktidarı boyunca nice sermaye grubuna omuz vermiş ve yerini kalıcı kılmanın hamlelerini yapmıştır. Emperyalizme uşaklığıyla da Türkiye’nin emperyalist ilişkiler içerisindeki konumunu güçlendirerek yine iktidarını sürdürmenin adımlarını atmıştır. Tüm bunlarla birlikte dinci-gerici akımın dininin para, kabesinin emperyalizmin bugünkü kalbi ABD olduğunu görmemek mümkün değil.

Sermaye ve uşağı AKP bütçeyi pay ederken sermaye merkezli davranıyor ama sermayenin içine düştüğü zorluklardan çıkması için her şeyin faturasını dönüp işçi ve emekçilere kesiyor. Krizler ve savaşlar işçilerin kanı-canı üzerinden yürütülüyor. Tüm bu süreçlerin ekonomik ve psikolojik her türlü sonucu işçi ve emekçileri etkiliyor.

Sermaye ve AKP hükumetinin bu politikalarına geçit vermemek bizlerin elinde. Bu gidişi durdurmak için örgütlülüğü güçlendirmeli ve gücü sokağa taşımalıyız.

(Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak, 28 Aralık 2012, Sayı 18-51)