2012’de Alevilere yönelik saldırılar arttı

  • Arşiv
  • |
  • Kızıl Bayrak
  • |
  • 29 Aralık 2012
  • 07:05

Alevileri hedef alan tüm saldırılarda, mezhep ayrımcılığına dayalı gerici politika ve katillerin sahiplenilmesi, faşist sermaye devletinin temel yaklaşımı olmuştur. Bu nedenle devletin tarihi, Alevilere yönelik saldırılarla doludur. Yüzyıllardan beri Aleviler, iktidarlar tarafından horlandılar, dışlandılar, yok sayıldılar, kıyıma uğradılar...

Maraş, Çorum, Sivas, Gazi katliamları, Osmanlı’dan Cumhuriyet Türkiyesi’ne devredilen bu kanlı mirasın vahşi örnekleridir. 10 yıldır sermaye ve emperyalizmin hizmetinde olan AKP iktidarı da, bu ırkçı-mezhepçi zihniyetin fütursuz bir temsilcisi olduğunu defalarca kanıtlamıştır.

2012’de, Alevileri hedef alan saldırılar ivme kazandı

Diğer saldırıların yanı sıra, bu yıl, düzenin mahkemeleri de Alevi emekçileri hedef alan mezhepçi saldırganlığın figüranları oldular. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi (ACM), Sivas katliamıyla ilgili skandal bir kararın altına imza atarak bu rezaleti tescil etti. Muhaliflere karşı dinci-Amerikancı iktidarın giyotini gibi çalışan ACM’ler, Sivas’ta insanlığa karşı ağır suç işleyen eli kanlı canilerin kurtarıcısı oldular.

2012 yılında Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği tüzüğünde yer alan cemevlerinin ibadethane olduğu ile ilgili madde uzun tartışmalara yol açtı. Cemevleri tartışmasına taraf olan İçişleri Bakanlığı, Cemevleri’nin ibadethane olamayacağı “fetvası”na dayanarak dava açtı. Ancak davaya bakan yerel mahkeme, cemevlerinin ibadethane olduğu yönünde karar verdi.

Ortaçağ zihniyetinin ürünü olan “fetva”ya sarılan İçişleri Bakanlığı, yerel mahkemenin kararını temyiz etti. Temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay 7. Hukuk Dairesi, “cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilemeyeceğini, cami ve mescit dışında bir yerin ibadethane olmasının mümkün olmadığı”na karar verdi. Bu karar, Yargıtay’ın da, hukuksal dayanaklara göre değil, dinci-Amerikancı iktidarın beklentilerine göre kararlar verdiğini bir kez daha ispatlamıştır.

Harcı imha, inkar ve asimilasyonla karılan, çarklarını sömürü ve zulümle döndüren sermaye düzeninin yargısı, Alevi katliamlarını örtbas etme anlayışı doğrultusunda hareket ettiğini 2012 yılında da tüm çıplaklığı ile gösterdi.

2012 yılında Alevilere yönelik saldırı ve tehditler de bariz bir şekilde arttı. İstanbul Kartal’da Aleviler’e ait 25 evin işaretlenmesinin ardından Yakacık’ta bulunan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Kartal Cemevi kundaklanmaya çalışıldı.

Erzincan’da muharrem orucu nedeniyle kurulan çadıra faşistler saldırdı, Alevi Kültür Derneği yöneticilerinin bulunduğu çadır yakılmak istendi. Dernek yöneticilerin çadırdan akşam saatlerinde ayrılmasının ardından, polis desteğinde yeniden saldırıya geçen faşist çeteler, Alevi Kültür Derneği’nin flamalarını yakmak istediler.

Maraş katliamı sırasında yaptıkları gibi, Alevilerin evlerinin kapılarına çarpı işareti koyma arsızlığı Adıyaman’dan başlayarak İzmir, Mersin, İstanbul ve diğer kentlere yayıldı. Dinci-Amerikancı iktidarın şefleri, bu vahim olayları “çocukların işi” diye geçiştirmeye çalışarak, linççi güruhların hamiliğini yaptılar.

AKP iktidarı, 2012 yılında da halklar arasına nifak tohumları ekmeye çalıştı

AKP iktidarı işçilerin birliği, halkların kardeşliği mücadelesini baltalamak, işçi ve emekçileri milliyet ve mezhep temelinde bölmek için uğursuz çabalarına 2012 yılında hız verdi. Milliyet denilince Türklüğü, mezhep denilince Sünniliği öne çıkartan “tekçi” anlayışı topluma dayatan iktidar, mezhepçi saldırganlığın temel dayanağı olduğunu gözler önüne serdi.

 “Durum abartılıyor! Bu münferit bir olaydır!” türünden zırvalarla olayların üstünü örtmeye çalışan AKP iktidarı, saldırgan güruhlara kol/kanat gerdi.  Bununla yetinmeyen dinci partinin şefi Tayip Erdoğan, Karacaahmet cemevinin “ucube” olduğunu ilan ederek, Alevileri yok sayan ortaçağ zihniyetinin “baş temsilcisi” olduğunu herkese gösterdi.

Suriye’de mezhepler arası savaşı kışkırtan AKP şefi, daha önce, “Aleviler Müslümansa camiye gitsinler” diye vaaz vermişti. Öte yandan, Malatya Sürgü beldesinde yaşanan katliam girişimiyle ilgili açıklama yapan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin de, “çocuklar yapmış, abartmayalım” şeklinde konuşarak, halkları birbirine düşürme girişimlerinin, bir iktidar politikası olduğunu gösteren bir başka örnek.

AKP hükümeti 4+4+4 eğitim sistemini dayatarak da Alevilere yönelik asimilasyon politikalarını pekiştirdi. Dinciliği yaygınlaştırmayı da hedefleyen iktidarın bu pervasızlığına karşı gelişen tepkilere ise, düşmanca saldırdı.  4+4+4 karşıtı eylemleri, “PKK’lılar ve laikçilerin işidir” diye karalamaya çalışan gerici iktidar özelde Alevilere, genelde emek mücadelesini yükseltenlere pervasızca saldırdı.

CHP, Alevilere yönelik katliamların üstünü örtme çizgisini 2012 yılında da sürdürdü

Düzen solunun Alevilere yönelik düşmanca tutumları 2012’de de devam etti. CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, Seyit Rıza’ya itibarının iade edilmesi konusunda “CHP için bir itibarı yoktur” diye tepki gösterdi. Bu açıklama, Cumhuriyetin kurucusu olmakla övünen CHP’nin Alevilere yönelik katliamlara verdiği dolaysız destek olarak kayıtlara geçti.

Akif Hamzaçebi’nin yaptığı açıklamalar, Hüseyin  Aygün’ün Dersim katliamının itirafını içeren konuşmasının CHP içinde yarattığı tepki, ‘Yeni’ CHP’nin, Dersim katliamının dolaysız bir öznesi olan ‘eski’ CHP den bir farkı olmadığını gösterdi. Zira Dersim katliamını alkışlayan CHP’nin Grup Başkanvekili, katliamları övme konusunda ‘eski’ ile ‘yeni’ CHP arasındaki uyuma ışık tuttu.

2012 yılında Alevi emekçileri alanlardaydılar

2012 yılında alanlara çıkan Aleviler, hakları ve gelecekleri uğruna mücadele etmeye kararlı olduklarını bir kez daha gösterdiler. İstanbul’da gerçekleşen ve ilerici Alevi örgütlerinin önderlik ettiği mitinge onbinlerce emekçi katıldı. 7 Ekim’de Alevi örgütlerinin düzenlediği “Laik demokratik Türkiye için eşit yurttaşlık mitingi”ne onbinlerce emekçi katılarak tepkisini ortaya koydu. Farklı kentlerde yapılan eylemler, Alevi emekçilerin eğitimin daha gerici, daha yoz ve paralı hale getirilmesine karşı olduklarını kanıtladı.

Sivas, Maraş, Çorum katliamlarını protesto eylemlerine katılan on binlerce Alevi emekçisi, dinci gericiliğin tehditlerine boyun eğmeyeceklerini, dostun/düşmanın önünde ortaya koydular.

2013’ü kazanmak için…

Alevilere yönelik tehditlerin, katliamların ve katliam provalarının önüne geçilmesi, ancak işçi ve emekçilerin birleşik devrimci mücadelesinin yükseltmesiyle mümkündür. Sömürü ve kölelik düzeninin bekası için ölüm kusan sermaye devletinin hesaplarını ve oyunlarını boşa çıkarmak için yapılması gereken, işçi sınıfının devrimci iktidarı yolunda mücadele ateşini harlamaktır.

Baskılara son vermenin biricik yolu işçi sınıfının kızıl bayrağı altında birleşerek sosyalizm mücadelesini büyütmektir. Zira ırkçı şovenizmin ve dinsel gericiliğin biricik panzehiri, kapitalist sömürü düzenine karşı devrimci sınıf mücadelesini güçlendirmektir. “İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” şiarını yükseltmek, kışkırtılan etnik/dinsel/mezhepsel ayrımların karşısında birleştirici olan sınıf kimliği ile durabilmek, gelinen yerde çok daha özel bir anlam ve önem taşımaktadır. Bu yolda alınacak olan mesafe özelde alevi emekçiler, genelde tüm işçi ve emekçiler açısından 2013 yılının kazanılmasında önemli bir gösterge olacaktır.

(Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak, 28 Aralık 2012, Sayı 18-51)