‘2012 yılının kaybedeni AKP, kazananı Kürtler oldu’ - ANF

  • Arşiv
  • |
  • Kürt Sorunu / Azınlıklar
  • |
  • 23 Aralık 2012
  • 08:01

2012 yılının büyük bir savaş ve direniş yılı olduğunu belirten KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, “2012 yılında Kürt halkının özgürlük devriminde temel ve kalıcı adımlar atıldığı tartışmasızdır. 2012 yılının kötü kaybedeni AKP Hükümeti, büyük kazananı Kürt halkı ve Kürdistan Özgürlük Hareketi olmuştur” dedi.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan, 2012 yılında Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’da öne çıkan gelişmeleri ANF’ye değerlendirdi. “2012 yılı baştan sona kadar büyük bir savaş ve direniş yılı oldu” diyen Kalkan AKP’nin imha ve tasfiye hedefinin tümüyle boşa çıkarıldığının altını çizdi. “AKP'nin faşist soykırımcı saldırılarının boşa çıkarıldığı, tarihinin en sıkışık ve zor dönemine sokulduğu ortadadır. 2012 yılının kötü kaybedeni AKP hükümetidir. Buna karşılık 2012 yılının büyük kazananı Kürt halkı ve Kürdistan Özgürlük Hareketi olmuştur” dedi.

2012’ye damgasını vuran gerillanın alan hakimiyeti ve “devrimci harekat”ının bir başlangıç, bir prova olduğunu kaydeden Duran Kalkan “gerillanın gücü, etkinliği esas olarak 2013 yılında ortaya çıkacak” diye konuştu.

Kalkan, “Önder Apo’ya özgürlük, Kürdistan’a statü” hedefinin slogan olmaktan çıkarak günlük gerçekleştirilecek bir hedef haline geldiğini söyledi.

İmralı işkence sisteminin ve tecridin devam etmesi halinde “kapsamlı bir savaşın kaçınılmaz olduğu uyarısında da bulundu. “Bu sistemi yürüten güçler buna son vermezlerse bilinmeli ki direniş daha boyutlu olabileceği gibi, çok daha değişik mücadele yöntemlerini ve araçlarını da içerebilir” şeklinde konuştu.

2012 yılının son günlerindeyiz. Geçen bir yıla baktığınızda Kürt Hareketi için 2012 yılını nasıl tanımlayabilirsiniz. 2012’nin hareketiniz açısından temel argümanlarından biri artık final sürecine girilmiş olduğuydu. Yıl içerisinde bu açıdan ne kadar yol kat edildi?

2012 yılı Kürt tarihi açısından büyük savaş ve devrim yılı olarak tanımlanmayı ve anılmayı hak ediyor. Hem Kuzey Kürdistan'da yaşanan devrimci halk savaşının ulaştığı düzey, hem de Batı Kürdistan'da gerçekleşen 19 Temmuz özgürlük devrimi bu gerçeği açıkça gösteriyor. Biz hareket olarak 2012 yılında yaşanabilecek olası gelişmeleri öngörmede fazla yanılmadık. Final süreci olarak içinde bulunduğumuz dönemi adlandırmamızın nedeni bu sürecin, Kürt sorununun çözümü sürecini içermesi oluyor. Yani Kürt sorununu tanımlama, açığa çıkartma, çözüm imkanlarını yaratma döneminde değiliz. Bu dönem partimizin geçmişte yürüttüğü mücadelelerle başarılı bir biçimde sonuçlandırılmıştır. Şimdi o mücadelelerin yarattığı birikim üzerinde Kürt sorununun politik pratik çözümünün gerçekleşeceği bir final sürecini yaşıyoruz. 2012 yılı da böyle bir final sürecinin en etkili mücadele ve direniş yıllarından birisi olarak gerçekleşti. Zaten hareket ve halk olarak 2012 yılına topyekûn direniş konumunda girdik. Devrimci halk savaşı stratejisi temelinde önderlik, halk, hareket, özgürlük tutsakları dört parçada, yurtdışında ve yediden yetmişe tüm Kürtlerin direniş içinde olduğu bir konumda 2012 yılını karşıladık.

Kuşkusuz böyle bir direniş içinde olmamız AKP hükümetinin yürüttüğü topyekûn özel savaş konsepti temelindeki saldırılar nedeniyleydi. 12 Haziran 2011 seçimleri ardından PKK'yi imha ve tasfiye etme amacıyla AKP hükümeti topyekûn özel savaş konsepti temelinde çok kapsamlı ve yoğun bir saldırı içine girmişti. Biz de hareket ve halk olarak bu saldırılara karşı topyekûn direniş ile cevap vermek, varlığımızı bu temelde korumak, özgürlüğümüzü böyle bir direnişle elde etmek istedik. 2012’ye böyle kapsamlı ve sert bir mücadele içinde girildi. Türk devletinin ve AKP hükümetinin niyetleri, planları, hedefleri açıktı. Gerçekten de Kürt halkı ve demokratik güçler şunu çok iyi bilmeli ki, AKP hükümeti TC tarihinin en sinsi, en kapsamlı, en derin soykırım savaşını yürütüyor. Kendinden önceki hükümetlerin yürüttüğü özel savaş uygulamalarından gereken dersleri çıkartarak ve kendi sinsi, aldatıcı, demagojik konumunu da bunlara ekleyerek kirli özel savaş uygulamalarını çok derin ve kapsamlı hale getirmiş bulunuyor.

‘2012 YILININ KAPSAMLI BİR DİRENİŞ YILI OLACAĞI BAŞINDAN BELLİYDİ’

2012 yılına girerken devletin ve hükümetin duruşu, konumu net bir biçimde böyleydi. İmralı işkence sistemini derinleştirmede, halk üzerindeki faşist polis terörünü tırmandırmada, demokratik siyaseti etkisiz kılmak için siyasi soykırımlarını yoğunlaştırmada ve özellikle gerillayı ezme ve marjinal konuma düşürme amacıyla askeri operasyonların kış koşullarına rağmen elindeki teknik gücü azami düzeyde kullanarak tırmandırma konumunu yaşıyordu. Bazıları AKP'ye ‘PKK'ye saldır, sonuç alacaksın’ demişti. AKP de bu sözlere inanarak tıpkı Tansu Çiller gibi PKK'yi ezip tasfiye etme unvanını kazanma, yeni bir Atatürk olma hevesiyle böyle bir topyekun saldırı konumu içerisine girmişti. 2012 yılının bu temelde Kürtler açısından en kapsamlı varlık ve özgürlük direniş yılı olacağı baştan belliydi. Hükümetin bu yaklaşımını görerek ve elimizdeki imkanları Kürt halkının direnme potansiyelini değerlendirerek biz de hareket olarak bu topyekun özel savaş saldırısına karşı topyekun direnişle cevap vermeyi ve kazanmayı öngördük. Böyle bir direnişi geliştirmeye gücümüz, imkanımız vardı. Bölge ve uluslararası alanda koşullar bu temelde bir direniş yürütmemiz açısından elverişliydi. Böylece AKP'nin PKK'yi imha ve tasfiye amacıyla yürüttüğü topyekun özel savaş saldırısına karşı devrimci halk savaşı stratejisi temelinde topyekun bir özgürlük ve demokrasi direnişi içinde olduk.

Bu çerçevede 2012 yılı baştan sona kadar büyük bir savaş ve direniş yılı oldu. Önderlik direndi, halk direndi, özgürlük tutsakları direndi, demokratik siyaset direndi, gerilla direndi, Kürt halkı yediden yetmişe dört parçada ve yurtdışında AKP'nin faşist zulmüne ve soykırım uygulamalarına karşı büyük bir özgürlük direnişi içinde oldu. Tabii böyle bir direniş bedelsiz değildi. Hareket ve halk olarak büyük zorluklar ve acılar yaşadık. Mücadele tarihimizin en değerli şehitlerini bu yılda verdik. Hepsini bir kere daha saygı ve minnetle anıyorum. 2012 yılının özgürlük şehitleri şahsında tüm şehitlerimizi, özgürlük şehitlerini bir kere daha anıyor, amaçlarını başarmak üzere verdiğimiz sözü yineliyorum. Mücadele tarihimizin en büyük kahramanlıkları bu geçtiğimiz yılda yaşandı. TC devletinin ve AKP hükümetinin Kürt soykırımı çerçevesinde yürüttüğü insanlık dışı saldırıları bu kahramanca direnişler kırdı. Kürt halkının varlık ve Özgürlük Mücadelesini sürekli kılan ve daha da güçlendiren bu süreci bu direnişler yarattı. 2012 yılı bize bir kere daha gösterdi ki, direnmek yaşamaktır, direnmek kazanmaktır. Kürt halkı için varlık ve özgürlük açısından direnmekten başka çare yoktur. Her şey özgürlük ve demokrasi direnişiyle yaratılıyor, kazanılıyor, elde ediliyor. Kürdistan'da var olma ağır bedelleri ödemeyi ifade eden kahramanca direnişle gerçekleşiyor. Biz mücadele tarihimizin çok kez açığa çıkardığı bu gerçeği 2012 yılında bir kez daha bütün yakıcılığıyla gördük.

‘AKP’NİN İMHA VE TASFİYE HEDEFİ TÜMÜYLE BOŞA ÇIKTI’

Böyle kapsamlı bir mücadelenin sonuçları açısından da kısaca şunları ifade edebiliriz: birincisi, 12 Haziran seçimleri ardından PKK'yi bitireceğiz hedefiyle ortaya çıkan AKP'nin saldırı planları boşa çıkartılmış, kırılmıştır. AKP hükümeti, Başbakan, onun danışmanları PKK'nin Mart 2012’ye kadar ezilip marjinal konuma düşürülebileceğini ifade ediyorlardı. AKP hükümeti 12 Haziran seçimleri ardından PKK'ye karşı saldırı planını bu temelde yapmıştı. Buna göre İmralı’da Önder Apo'ya dönük baskı, işkence, tecrit uygulamaları geliştirildi. Bu çerçevede sokakta Kürt halkı üzerinde AKP polisinin faşist terörü estirildi. Kürt demokratik siyaseti etkisiz kılınmak, tasfiye edilmek için her türlü baskıya maruz bırakıldı. Siyasi soykırım operasyonları arttırılarak sürdürüldü. Ordu ve polis gerillaya saldırtıldı. Bu saldırılar kış boyu da en azgın bir biçimde sürdürüldü. Sonuç, 2012 Mart’ı değil yılın sonu geldi PKK hala dimdik ayakta. Hem de her zamankinden daha güçlü. Şimdi herkes “PKK'nin Ortadoğu'nun en dinamik siyasal aktörlerinden biri” olduğunu söylüyor. Kürt siyaseti üzerinde etkinliği azalmadı, daha da arttı. Kuzey Kürdistan'da ve diğer Kürdistan parçalarında kitle tabanı daralmadı, daha da genişledi. AKP'nin faşist soykırımcı saldırganlığına karşı yürüttüğü direniş temelinde PKK hem Kürtleri Ortadoğu mücadelesinde en güçlü bir aktör haline getirdi, hem de kendisini Kürt siyasetinin belirleyici dinamik gücü konumuna ulaştırdı.

Elbette buna karşılık AKP'nin PKK'yi imha ve tasfiye etme hedefi tümüyle boşa çıktı, başarısız kaldı. Kış boyunca yürütülen saldırılar değil sadece, 2012 yılına yayılan saldırılar sonucunda da AKP PKK'yi ezme, imha ve tasfiye etme amacında başarılı olamadı. Değil imha ve tasfiye etmek, marjinal konuma düşürme, tecrit etme hedefini de gerçekleştiremedi. Dolayısıyla AKP'nin planları tümüyle bozuldu, başarısız kılındı. AKP hükümeti en büyük yenilgisini, başarısızlığını 2012 yılında PKK'ye karşı izlediği politikada aldı. Bunun sonucudur ki 2012 Eylül’üne gelindiğinde izlediği savaş siyasetinin başarılı olamayacağı, sonuç vermeyeceği hususunu görerek bu sefer ağız değiştirmeye, “tekrar görüşme de yapabiliriz, belki oluyordur da” vb. sözler söyleyerek ortamı muğlaklaştırarak oyalama, aldatma politikasını öne çıkartmaya çalıştı. Bu bile AKP'nin PKK'yi imha ve tasfiye amacıyla gündeme getirdiği topyekun özel savaş saldırısının başarısız kaldığını, boşa çıktığını gösteren somut bir ifadeydi. Aslında başarısızlığın itirafı oluyordu.

‘KÜRDİSTAN’DA İKİLİ YÖNETİM DURUMU ORTAYA ÇIKTI’

İkinci olarak, Kürt sorununun demokratik özerklik çözümü temelinde Kuzey Kürdistan'da geliştirilen devrimci halk savaşı direnişi önemli bir düzey kazandı. Hem gerilla direnişi hem de halk serhıldanları temelinde yıl boyunca bu direniş gelişerek devam etti. Devrimci halk savaşı direnişinde bir derinleşme ve yaygınlaşma yaşandı. Bunun sonucunda Türk ordusu hareket edemez, polis eskisi gibi baskı uygulayamaz noktaya önemli ölçüde getirildi. Hedeflenenler tam gerçekleşmemiş olsa da böyle bir devrimci halk savaşı direnişiyle aslında Kürdistan'ın önemli bir sahasında ikili yönetim durumu ortaya çıkartıldı. Botan’da, Zagros’ta, Amed’ten Dersim’e kadar birçok alanda, yönetimin devlet ve halk tarafından paylaşıldığı, bazı yerlerde bu paylaşman eşit düzeyde olması yaşanırken, bazı yerlerde halk yönetiminin daha etkili olduğu, bazı yerlerde de devlet yönetiminin baskın çıktığı bir durum bugün yaşanır hale geldi. Henüz tam sonuca gitmemiş olsa da bu da direniş temelinde Kürt sorununun demokratik özerklik çözümünü gerçekleştirme doğrultusunda önemli bir gelişme adımının atılmış olmasını ifade ediyor. Halkın demokratik özyönetimiyle devletin yönetim paylaşımı yaşadığı bir durum Kürdistan'ın birçok alanında bugün hüküm sürüyor. Kuşkusuz bu da mevcut düzeyiyle yeni bir durumdur; önemli bir gelişmeyi ifade ediyor. Şu gerçeği bu sonuçlar net bir biçimde kanıtlamış bulunuyor ki devrimci halk savaşı direnişi temelinde mücadele görevleri başarıyla yürütülürse Kürt sorununun demokratik özerklik çözümünü gerçekleştirmek mümkündür. Kürt halkı kendi çözümünü, kendi özgücüne dayalı kendi direnişiyle gerçekleştirebilir. 2012 yılının devrimci halk savaşı direnişi bize bu gerçeği net bir biçimde gösterdi. Bunun mümkün olduğunu kanıtladı. Bu da 2012 yılının önemli bir kazanımı, gelişmesi olarak gerçekleşmiş bulunuyor.

Üçüncüsü olarak zindan direnişinin sonucu üzerinde durmamız gerekli. Kürdistan'da final sürecinde yaşanan mücadelenin temel şiarının “Önder Apo'ya özgürlük ve Kürdistan'a statü” olduğu biliniyor. Bu temelde halk ve gerilla direndi, demokratik siyaset direndi. En son 12 Eylül’den başlamak üzere zindanlardaki özgürlük tutsakları bu amaç doğrultusunda büyük bir açlık grevi eylemi yürüttü. Gerillanın ve halkın direnişinin ortaya çıkardığı sonuçları sahiplenerek, devralarak daha ileri bir aşamaya ulaştırmak istedi. 68 günlük büyük açlık grevi eyleminin sonucunun gerçekten yeni ve tarihi bir ideolojik zafer olduğu tartışmasızdır. PKK'nin zindan direniş çizgisi bir kere daha faşist sömürgeci rejim karşısında başarı kazandı, sonuç aldı. Zindan direnişleri “Önder Apo'ya özgürlük ve Kürdistan'a statü” hedefini başta Türkiye toplumu olmak üzere tüm uluslararası kamuoyuna başarılı bir biçimde taşıdı ve kabul ettirdi. Herkes tarafından tutsakların direnişleri sahiplenildi. Sadece insani açıdan değil, “Önder Apo'ya özgürlük ve Kürdistan'a statü” amaçları açısından da Türkiye ve uluslararası kamuoyu tutsakların direnişlerini sahiplendi; yani amaçlarını doğru buldu. Böylece “Önder Apo'ya özgürlük, Kürdistan'a statü” hedefi kamuoyuna benimsetilmiş, kabul ettirilmiş hale geldi. Bu da düşünce bakımından, ideolojik bakımdan bu hedefin başarılmış olması anlamına geliyor. Gerisi onun içini doldurmaktır; adım adım pratikte geliştirmektir. Tıpkı 1982 yılında 12 Eylül faşist rejimine karşı Diyarbakır zindanında kazanılan ideolojik zafer gibi 2012 Ekim-Kasımı’nda zindanlarda AKP faşizmine karşı kazanılan ideolojik zafer de yeni bir gelişme sürecini ifade ediyor. PKK'nin önüne koyduğu “Önder Apo'ya özgürlük Kürdistan'a statü” hedefini pratikte gerçekleşebileceğini açıkça gösteriyor.

2012’NİN KÖTÜ KAYBEDENİ AKP OLDU

Dördüncü olarak, Batı Kürdistan'daki devrimsel gelişmeleri ifade etmek lazım. Buna 19 Temmuz devrimi diyoruz. Gerçekten de kimse böyle bir gelişmenin olacağını çok fazla ihtimal dahilinde görmüyordu. Batı Kürdistan halkını şaşırtan bir devrimsel gelişme uygun koşullar oluştuğunda görkemli bir biçime yaşandı. Batı Kürdistan beş aydır sadece Kürdistan'ın değil, dünyanın en özgür alanı haline geldi. Halk bu temelde kendi özgür, demokratik yaşamını örgütlüyor, kendi kaderini kendi eline almış bulunuyor. Batı Kürdistan özgürlük devrimi bir yandan tüm Kürdistan devriminin, Kürt sorununun çözümünün, diğer yandan Suriye'deki demokratik devrimin en sağlam bir gücü, kalesi, öncü konumda rol oynayan bir gücü haline gelmiş bulunuyor. Kürt sorununun demokratik özerklik çözümü Batı Kürdistan'da demokratik konfederalizmin inşasıyla adım adım örülüyor. Bu da 2012 yılının en büyük, en kalıcı, etkisi yıllara yayılacak gelişmesi oluyor.

Sonuç olarak tüm bu gelişmeler gösteriyor ki Kürt sorunun demokratik özerklik çözümü yolunda 2012 yılında önemli mesafeler kat edilmiş durumdadır. Her şey tam hedeflendiği gibi, istediğimiz düzeyde olmasa da, mevcut gelişmeleri yetersiz bulsak da 2012 yılında Kürt halkının özgürlük devriminde temel ve kalıcı adımlar atıldığı tartışmasızdır. Bu bakımdan 2012 yılının büyük kazananı Kürt halkı ve Kürt Özgürlük Hareketi olmuştur. AKP'nin faşist soykırımcı saldırılarının kırıldığı, boşa çıkarıldığı, AKP hükümetinin başarısız kılınarak tarihinin en sıkışık ve zor dönemine sokulduğu ortadadır. Bu nedenle genel planda şunu söyleyebiliriz; 2012 yılının kötü kaybedeni AKP hükümetidir. Kendini aşırı abartan, dev aynasında gören bir yaklaşım ve bundan kaynaklı yanlış politikalar AKP'yi bu sonuca götürmüştür. Buna karşılık 2012 yılının büyük kazananı Kürt halkı ve Kürdistan Özgürlük Hareketi olmuştur. İfade ettiğimiz sonuçlar, Batı Kürdistan'daki 19 Temmuz devrimi ve Kuzey Kürdistan'daki “Önder Apo'ya özgürlük” hedefi doğrultusunda gelişen, Kürt sorununun demokratik çözümünü öngören devrimci halk savaşının gelişme düzeyi bu gerçeği net bir biçimde göstermektedir.

‘ALAN HAKİMİYETİNİN AMACI ÇOK ASKER YA DA POLİS VURMAK DEĞİLDİ’

Gerillanın ‘devrimci harekat hamlesi’ adını verdiği süreç 2012’ye damgasını vuran temel gelişmelerden biri oldu. Amaçlanan neydi, askeri ve siyasi olarak bu hamle hedefine ulaştı mı? Gerilla mücadelesi 2013’te nasıl gelişecek?

2012 yılında hareket ve halk olarak geliştirdiğimiz topyekun demokratik direnişin motor gücünün gerillanın birçok alanda gerçekleştirdiği devrimci operasyonlar olduğu açıktır. Böyle bir devrimci harekat tarzına ulaşması gerilla açısından yeni bir taktik yaklaşım oldu. Bu yaklaşım tümüyle Kürt sorununun demokratik özerklik çözümüne bağlı, bu amacı gerçekleştirmeye dönük bir tarz ve taktik adımdı. Yeni dönem devrimci halk savaşı stratejisinin doğru taktik uygulamaları oluyordu. Kürt sorununun demokratik özerklik çözümü için, Kürt halkının demokratik özyönetimini oluşturup sürdürebilmesi için gerekli askeri zemini yaratmayı ve sürdürmeyi ifade ediyordu. Bir yandan ordunun hareket alanını daraltılıp kırsal alanda gerillanın hâkimiyetini geliştirirken, diğer yandan kasaba ve şehirlerde ordu ve polisin halk üzerindeki baskı ve terör uygulamalarını sınırlandırmak hedeflendi. Böylece halkın kendi kendini yöneteceği, yaşatacağı bir ortamı oluşturma hamlesi başlatılmış oldu.

Gerilla bu çerçevede 2012 yılında devrimci halk savaşı stratejisinin gereklerini yerine getirmeyi ifade eden bir tarz ve taktik uygulama içine girdi. Birçok alanda böyle bir adım atılmaya çalışıldı. Oramar’dan Şemzinan’a, Çelê’ye, Beytüşşebap’a, Amed’ten Dersim’e kadar bu operasyon hamleleri geliştirilmeye çalışıldı. Burada amaçlanan bazılarının sandığı gibi çok asker ya da polis vurmak değildi. Savaşı çok fazla yoğunlaştırmak, tırmandırmak da değildi. Tersine yerinde, zamanında gerekli harekatları düzenleyerek, darbeler vurarak askeri ve siyasi amaca ulaşmaktı. Böyle bir tarzla gerilla savaşına yaklaşım gösterildi. Ulaşılmak istenen amaç ordunun alan hakimiyetini daraltmak, hareket zeminini sınırlandırmak; kırsal alanda gerillanın alan hakimiyetini, denetimini kendi tarzına uygun bir biçimde geliştirmekti. Sadece kırsal alandaki bir mücadele değil, kır-şehir savaşını planlı-uyumlu bir biçimde geliştirerek kırsal alandaki etkinlik düzeyini kasabalara ve şehirlere taşırıp polis ve askerin şehir üzerindeki denetimini, devlet yönetiminin halk üzerindeki etkinliğini kırarak, zayıflatarak halkın baskıdan kurtuluşunu sağlamak, demokratik özyönetimini oluşturup kendi kendini yönetmesinin önünü açma zeminini oluşturmaktı. Bu çerçevede bir siyasi ve askeri hedefi vardı. Buna demokratik özerklik çözümünün gerçekleştirilmesi diyoruz. Bu biçimde Kürt sorununun demokratik özerklik çözümünü parça parça sınırlı bir alanda bile olsa gerçekleştirmekti. Tümden bir çözüme ulaşılamasa da en azından ikili yönetimler oluşturmak, yönetim gerçeğini halkla devletin paylaştığı bir durumu ortaya çıkarmaktı. Hedef buydu ve bilindiği gibi bu hedef doğrultusunda 2012 yılı boyunca büyük bir mücadele yürütüldü. Gerilla cesaret ve fedakarlıkla bu amacı geliştirmeye çalıştı; kahramanlık çizgisinde savaştı. Gerçekten de Agit’lerin, Zilan’ların kahramanlık ruhu, çizgisi 2012 gerilla savaşına tümüyle hakim oldu. Bu büyük direnişin de büyük kahramanlıkları ortaya çıktı. Gerilla tam bir fedai çizgisinde bu savaşı yürüttü. Doğrusunu söylemek gerekirse böyle bir tarz ve taktikle mücadeleyi geliştirmede biraz geç kaldık. Mevsim itibarıyla geç hareket edildi. Bu durum bizi belli ölçüde zorladı.

‘GERİLLANIN ESAS ETKİNLİĞİ 2013 YILINDA ORTAYA ÇIKACAK’

Diğer yandan başlatılan devrimci operasyonlar tamamlanamadı, yarım kaldı diyebiliriz. Aslında 2012’nin devrimci harekatlarını bir deneme, bir başlangıç, bir prova olarak ele almak, değerlendirmek daha doğru olur. Çok önemli bir mücadele yürütüldü. Yeni dönemin taktikleri ve tarzı bakımından ciddi bir deneyim yaşandı. Yine kırda denetimi sağlama, Türk ordusunun hareketini sınırlandırma noktasında belli sürelerle önemli bir etkinlik düzeyi ortaya çıkartıldı. Şehirlerde de hedeflenen harekatın geliştirildiği alanlarda polis ve asker harekatlılığı belli ölçüde azaltıldı. Sonuçta şunu gördük: bu tarz ve taktik yaklaşım zamanında doğru yöntemlerle planlı ve hazırlıklı bir biçimde yürütülürse kesinlikle başarı kazanılabilir, sonuç elde edilebilir. Hem Çelê, hem Şemzinan, hem Beytüşşebap, hem de Gever deneyimleri bize bunu net bir biçimde gösterdi. Fakat 2012 yılında bu devrimci operasyonlar hedeflendiği biçimiyle tamamlanamadı. Bunda geç kalma önemli bir etkendir. Mevsim koşulları harekatı devam ettirmeye el vermedi. Diğer yandan yenilik, acemilik, yeterince planlayamama, hazırlıklı olamama da bunda bir rol oynadı. Yani pratik uygulamada ortaya çıkan hata ve eksiklikler devrimci harekatların tam sonuca ulaşmasını engelleyen faktörlerden oldu. Kır-şehir bütünlüğünü tam sağlayamadık. Hedef zenginliğine tam ulaşamadık. Modern gerillacılık dediğimiz tarzda tam derinleşemedik. Çok fazla öfke ve tepkiyle hareket etme yaşandı. Kısaca geç hareket etme ve uygulamada yaşanan hata ve eksiklikler nedeniyle gerillanın devrimci operasyonları tam sonuca gitmedi, yarım kaldı. Düşmana belli darbeler vuran ve belirli sürelerle kır ve kentsel alanlarda etkinlik oluşturan düzeyde kaldı.

Fakat bütün bunlarla birlikte gerilla açısından çok önemli bir deneyim ve tecrübe oldu. Şimdi bu sonuçları tüm gerilla güçleri gözden geçiriyor. 2012 pratiğinin analizini yapıyor, derslerini çıkartmaya çalışıyor. Doğrular neydi, yanlışlar nerede yapıldı, eksiklik nasıl gösterildi, anlayış olarak, örgütlenme olarak, tarz olarak bu taktik düzeyi daha başarılı bir biçimde yürütmek nasıl mümkün olur? Bu soruların cevabını bulmaya çalışıyor. Kapsamlı bir değerlendirme ve ders çıkartma süreci içerisindedir. Denebilir ki, mevcut tarz ve taktik uygulamanın en başarılı pratikleri önümüzdeki yılda ortaya çıkacaktır. 2012 pratiği bu noktada önemli bir deney oldu; tecrübe kazanıldı. Buradan çıkartılan derslerle başarılı ve sonuç alıcı pratik önümüzdeki yılda gerçekleştirilecektir.

Gerilla 2012 yılında potansiyelinin yüzde kırkını, ellisini bile harekete geçiremedi; daha alt düzeyde kaldı. Hem nicelik güç bakımından hem nitelik bakımından hem de doğru tarzı ve yaratıcı taktik uygulamaları geliştirmek bakımından öngördüğümüz, hedeflediğimiz gerilla savaşı düzeyine ulaşamadık. Gerillacılıkta tam derinleşme ve yaygınlık sağlayamadık. Bu konularda hep yetersiz kaldık. Sınırlı uygulamalar oldu, hatalar da yapıldı. Şimdi bütün bunların dersini çıkartıyoruz. Gerilla bu temelde kendini eğitiyor, yeniliyor, düzeltiyor. Geçmişin muhasebesini yapıyor. 2013 yılı 2011 ve 2012 yıllarının tecrübesi ve öğretici dersleri temelinde modern gerillacılığın Kürdistan'da geliştiği, yaratıcı gerilla savaşının uygulamasının derinliğine ve yaygınlığına pratikleştiği bir süreç olacak. Gerillanın gücü, etkinliği esas 2013 yılında ortaya çıkacak. Tarz ve taktik bakımdan yaratıcılığı, vuruş gücündeki etkinliği, örgütlü savaştaki maharetleri önümüzdeki süreçte daha güçlü bir biçimde gösterilecek. Gerillaya hakim olan büyük cesaret ve fedakarlık, derin fedai ruhu ve kararlılığı savaş sanatının etkinlikleriyle de birleşerek Kürt gerillasının 2013 yılında vuruş gücü yüksek, gizlilik ve hareketlilikte mesafe kat etmiş, her türlü düşman güçle savaşmaya ve kazanmaya hazır bir konuma ulaştıracaktır.

‘AKP’NİN PARALI ORDUSU 2012’DE YENİLDİ’

Alan hakimiyeti ile başlayan süreçle ilgili ‘son 30 yılın en büyük çatışmaları yaşandı’ tespitinde bulundunuz. Türk ordusunun gerilla karşısındaki pozisyonunu bir önceki yıl ve AKP iktidarının son 10 yılı ile kıyasladığınızda nasıl bir analizde bulunabilirsiniz. Profesyonel ordu, paralı askerler gibi uygulamalar başarılı oldu mu?

Gerillanın pratik performansına ilişkin değerlendirmeleri bir önceki soruda yaptık. Şu çıktı ortaya: Gerçekten de gerillanın savaş azmi, cesaret ve fedakarlığı en üst düzeydedir, sonsuz ve eşsiz düzeydedir. Buna karşılık teknik gücü ve hakimiyetinde zayıflıklar var. Türk ordusunun durumu ise bunun tam tersini ifade ediyor. 2012 pratiği çok daha net gösterdi ki ister komutası ister savaşçısı olsun Türk ordusu savaşacak güçte, cesaret ve fedakarlıkta kesinlikle değil. Zaten korkudan dolayı birbirini vuruyorlar, intihar ediyorlar. Bazı komutanlar tayin-terfi sonucunda kendilerine verilen görev sahalarına gelmediler. Kürdistan'da savaşa katılmamak için askerden kaçan, askere gitmeyen yüz binlerce genç var. Askere gitmiş olanlarda da Kürdistan'a gelmemek için her türlü çabayı harcıyorlar. Gelenlerin büyük bir korku ve panik içinde olduğu netçe görülüyor, biliniyor.

Türk ordusu Kürdistan'daki savaşta aslında yenilmiş durumda. Bunu darbe ve Ergenekon davalarında yargılanan generallerin, subayların durumunda görüyoruz. Onlar başarısız kaldıkları, PKK karşısında yenildikleri için suçlanıyorlar, sorumlu tutuluyor ve yargılanmaya çalışılıyorlar. Geri kalanlar da, şimdi yeni terfi ettirilenler de mevcut sonucu yaşıyorlar. Yenilmiş bir ordunun durumunu düzeltmeye çalışıyorlar. Bu da tabii mümkün değil, zor oluyor. Ruh olarak, anlayış olarak yenilgi psikolojini, korkuyu, ürküntüyü aşamıyorlar. Bunu insan net olarak ifade edebilir. Kürdistan'da savaşma cesaret ve fedakarlığından subayı da, generali de, askeri de yoksundur. Bu net bir durum. Çünkü insanlar bu savaşta başarılı olacaklarına inanmıyorlar. Bir de artık bilinçlendiler. Niçin savaştıkları konusunda muğlaktırlar. Kürtlere karşı savaşmakta bir avuç şoven ırkçı faşist zihniyeli olanlar dışında kimse istekli değil. Yani savaşın amacını benimsemiyorlar. O nedenle de kendilerini savaşa vermiyorlar.

Bu noktada AKP'nin savaşamayan ordu koşullarında PKK'ye karşı imha ve tasfiye harekatını yürütebilmek amacıyla geliştirdiği iki tedbir var: Bir tanesi profesyonel ve paralı asker oluşturma. Yani savaşın amacını benimsemeyen, savaştan korkan, savaşta başarılı olunacağına inanmayan orduyu, yani mecburi askerlik temelinde orduya alınan gücü savaş alanından geriye çekip onun yerine paralı asker koymak oluyor. Bol bol para dağıtmak oluyor. Parayla teşvik edilerek daha fazla para vaat edilerek insanlar Kürdistan'da savaşa sürülmek isteniliyor. Savaşın amacı daha çok para elde etmek, maaş almak oluyor. Çünkü başka amaç kalmamıştır. TC devleti ve AKP hükümeti başka bir amaçla Türkiye'nin gençliğini Kürt halkının üzerine, Kürt gençlerinin üzerine sürememektedir. Vatan-millet edebiyatı artık boşa çıkmıştır. ‘Teröristlere karşı mücadele, haydutlara, eşkıyalara, vahşilere karşı mücadele’ lafları anlamsız hale gelmiştir. ‘Bölücüleri, vatan hainlerini yok etmemiz gerekir’ edebiyatı teşhir olmuştur. Türkiye toplumu ve gençliği devletin ve hükümetin ırkçı şoven söylemlerini artık benimsemiyor. Bundan uzaktır. Bu söylemler etkilemiyor. Dolayısıyla da vatan-millet edebiyatıyla da Kürt halkının üzerine orduyu sürmek artık eskisi kadar mümkün değil, kolay değil. Bir de amacı net olmayınca, amaca ve başarıya inanmayınca insanlar istekle savaşamıyorlar. Bu nedenle eski mecburi askerlik temelindeki orduyla artık Kürdistan'da savaşma gücü kalmamış; insanları savaşa sevk edemiyor. Şimdi onun yerine maaş ve para kazanma amacını, hedefini bazılarının önüne koyuyorlar. Vatan-millet için Kürdistan'da savaştırılamayan insanlar şimdi para için savaştırılmaya çalıştırılıyorlar. Haydi daha çok öldür, daha fazla kan dök, daha fazla savaş, sana daha çok prim vereyim, daha fazla maaş vereyim, cebin daha çok parayla dolsun deniliyor. İnsanların kanları, canları parayla satın alınmaya çalışılıyor. Para karşılığında başkalarının kanını dökmesi, canını alması isteniyor. AKP'nin geldiği ahlaki düzey budur, vicdan düzeyi budur. AKP'nin insani ölçüsü ve olaylara yaklaşımı bu noktaya gelmiş durumda.

Diğer tedbir ise teknik güçtür. İnsanla yürütemediği savaşı teknikle yürütmek istiyor. Bunun için de en son model savaş tekniklerini alabilmek için Türkiye'nin bütün imkanları seferber ediliyor. Bütçenin yüzde yetmiş beşi, yani çoğunluğu aslında savaşa ayrılmıştır. Bütçe tartışmaları yapıyorlar, değişik yaşam alanlarına para ayırdıklarını söylüyorlar, ama el altından hepsini tekrar topluyor savaş için gerekli teknik malzemeye yatırıyorlar. Neredeyse tek bir bütçe var, o da savaşa ayrılan bütçedir. Bunu iyi görmek, anlamak lazım. Dört dönüyor hükümet, dünyayı dolaşıyor Başbakan, Dışişleri Bakanı; nerede daha etkili bir savaş aracı var, onu bulup almaya, Kürt halkına karşı o araçlarla savaşı yürütmeye çalışıyorlar. Bu bakımdan en son model teknik ile orduyu donatmaya çalışıyorlar. Silah ve cephanelerini en ileri düzeyde tutmak istiyorlar. Şu anda dünyada ABD’den sonra savaşa en yüksek miktarda para yatıran birinci devlet Türkiye’dir. Açıklanan resmi savaş bütçesine kimse kanmamalıdır.

2012 yılında Türk ordusunun savaşı tamamen bu iki unsura dayalı olarak yürüdü. Sonuçları ortadadır. Tabii tekniğin savaşta önemli bir rolü var. Taktik zenginlik teknik güce dayalı olarak gelişiyor. Teknik ve taktik arasında önemli ilişkiler, bağlantılar var. Taktik zenginlik, yaratıcılık içinde olabilmek için önemli teknik güce sahip olabilmek verilerden birisidir. Yani yeni teknik savaşın belirli bir etkinliği vardır. Fakat şunu da bilelim ki her şey teknik değildir. Ancak taktik yaratıcılık ve zenginliği geliştiren de insandır, komutandır, savaşçıdır. Teknik ne olursa olsun onu kullanan yine insan unsuru oluyor. O bakımdan da savaşın kaderini insan belirliyor, savaşanların durumu belirliyor. Savaşanların savaşın amacına bağlanma, savaşı yürütmedeki cesaret ve fedakarlıkları, isteklilikleri sonucu belirliyor. Bu bakımdan teknikle insan unsurundaki zayıflığını, zafiyetini gidermek için belli bir mesafe kat etmeye çalışsa da elbette istenen düzeye hiçbir zaman ulaşmıyor. Bir sınır dahiline kalıyor. Teknik donanım belli bir sınırı aşamıyor. Sadece teknikle savaşmakla başarılı olmak kesinlikle mümkün değil.

Diğer yandan paralı ordunun pratiğini de gördük. 2012’deki savaşı tümüyle paralı askerler yürüttü. Kürdistan'da AKP'nin örgütlediği paralı profesyonel ordu savaşıyor. Bütün savaş cephelerinde en ön kollarında onlar var. 2012 savaşını onlar yürüttüler, sonuçları ortada. Büyük kayıplar verdiler, ciddi yenilgiler aldılar. Bingöl’den Zagros’a, Botan’a kadar binlerle ifade edilecek kayıplar verdiler. Gerilla karşısında tutunamayacakları, başarılı olamayacakları 2012 pratiğinde net bir biçimde ortaya çıktı. Şemzinan’da, Oramar’da, Çelê’de, Beytüşşebap’ta, Bingöl’de, Dersim’de, Serhat’ta, Mardin’de ağır kayıplar verdiler. Bilançolar ortadadır. Aslında AKP'nin profesyonel paralı ordusu 2012 pratiğinde yenilmiştir. Performansı önceki ordudan mecburi askerlik temelinde askere alınmış olanlardan kesinlikle ileri değildir; hatta daha geri durumdadırlar. Doğal olan da budur. Vatan-millet propagandasının savaştıramadığı insanlar parayla mı savaşacaklar? Para için savaşanlar elbetteki önce parasını düşünür. Onlar için ay sonunun gelmesi ve öngörülen parayı alabilmeleri önemlidir. Bunu da zaten düşünüyorlar. Bunun için hükümet, savunma bakanlığı bol bol yeni maaş evrakları düzenliyor, primler geliştirmeye, bu biçimiyle teşviki arttırmaya çalışıyor. Ama bilinmeli ki maaş arttırıldıkça insanların savaşmak değil de zamanı doldurmaya çalışma yaklaşımları daha çok gelişiyor. Amaç maaş almak olunca, para kazanmak olunca insan niye kendisini ateşe atsın, karşıtına saldırsın ki? Böyle bir saldırı her zaman yaşam tehlikesi demektir, yaşamın son bulmasıyla sonuçlanabilir. Gerillanın vuruş gücünü ve fedailiklerini de bildiklerinden, yaşamayı ve para kazanmayı esas alıyorlar. Bu tutumun etkisi net bir biçimde görülüyor.

Bazı şoven faşist ırkçı çevreler var. Hem general, subay katında yer tutmuşlar hem de bu paralı askerlik çerçevesinde askere alınmışlar. Onlar belli bir gayret, çaba içerisindeler. Kürt halkına, gençliğine saldırtılanlar bu faşist ırkçı çevrelerdir. Onun dışındaki büyük kesimler tıpkı önceki ordu gibi savaşmaktan çok, teknikle kendini savunmak ve zamanı doldurup maaşını alma tutumu, çabası içindedir. Bunu netçe görüyoruz. Böyle olduğunu açıkça söyleyebiliriz. Üst yönetim orduyu operasyona çıkartmakta zorlanıyor. Gerillayla karşılaşmamak için her türlü çabayı, tutumu gösteriyorlar. Çarpışmalardan kaçınıyorlar. Daha çok tekniğe dayanmak, teknikle kendilerini savunmak, sonuç almak çabası içinde bulunuyorlar. Bu bakımdan tıpkı daha önceki o özel timler, koruculuk vs. güçler gibi AKP'nin bu paralı ordu ve polis sistemi de başarısız kalmış, yenilgiye uğramıştır. Aslında 2012 yılının en önemli askeri sonucu AKP'nin paralı profesyonel ordusunun Kürdistan'daki savaşı başarısız kalıp yenilgiye uğramış olmasıdır. Mart 2012’ye kadar gerillayı bitireceklerdi, olmadı. 2012 yazında bitireceklerdi, olmadı. Bırakalım gerillanın ezilmesi, bitirilmesi, şimdi kendileri savaştan nasıl kurtulacaklar, savaşı nasıl durduracaklar onun arayışı içindeler. Tüm çabalarını buna yöneltiyorlar. Bu da savaş azimlerinin, kararlılıklarının olmadığını, savaşta başarılı olamadıklarını, daha fazla savaşma güçlerinin de kalmadığını gösteriyor.

Tabii bu demek değil ki AKP hükümeti savaşa sürecek insan bulamayacak. Ortada birçok faşist şoven ırkçı çevre var. Ayyaş, uyuşturucu kullanan çevre var. Para verdikçe bu tür çevreleri savaşa sürmek, Kürt halkının ve gençliğinin üzerine yöneltmek zor değil. Bunu dağlarda gerillaya dönük saldırılarda da, kentlerde halka, gençlere, kadınlara dönük polis saldırılarında da açıkça görüyoruz. Gerçekten de gözü dönmüş faşist ırkçı şoven kesimler bunlar. Kürt düşmanıdırlar, halk düşmanıdırlar, kadın düşmanıdırlar, insanlık düşmanıdırlar. Para karşılığında her şeyi yapacak zavallı, fukara durumdadırlar. Böylelerini AKP bulup savaşa yöneltebilir. Yine Türkiye'nin imkanlarını peşkeş çekip teknik aracı ABD’den Rusya’ya, Çin’den Almanya’ya, İsveç’e kadar alıp Kürt halkının üzerine kurşun yağdırabilir. Buna gücü var, imkanı var; mevcut dünya koşulları buna elveriyor. Fakat unutmayalım ki Kenan Evren de bunları yaptı, sonuçları ortada. Tansu Çiller, Doğan Güreş herkesten fazla yaptı şimdi sonuçları ortada. Böyle bir politikayı uygulayan AKP'nin ve Tayyip Erdoğan’ın sonu da Evren’lerin, Çiller’lerin sonundan farklı olmayacaktır. Onlar nasıl ki şimdi Kürt düşmanı, insanlık düşmanı olarak tanımlanıyor ve yargılanma noktasına gelmiş bulunuyorlarsa, aynı politikayı sürdürmeye çalıştıkça AKP yöneticilerinin durumu da bunlardan farklı olmayacaktır.

‘ZİNDAN DİRENİŞİ SADECE AÇLIK GREVİ DEĞİLDİ ÖNCESİ VAR’

Sadece gerilla cephesinde değil, Kuzey Kürdistan başta olmak üzere Kürdistan’ın tüm parçalarında ve yurtdışındaki serhildanlar ile cezaevlerindeki direniş de bu yılın önde gelen gelişmelerinden oldu. Özellikle açlık grevleri ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü etrafında geliştirilen eylemsellikler neler kazandırdı?

Ben öncelikle 68 gün boyunca kahramanca direnen açlık grevi eylemcilerini selamlıyor, yeni yılda hepsine sağlık ve başarı dileklerimi iletiyorum. Yine Önder Apo'nun özgürlüğü temelinde Kürdistan parçalarında ve özellikle yurtdışında imza kampanyası dahil çok sayıda çok çeşitli etkinlik gösteren tüm özgürlük ve demokrasi mücadelesi güçlerini selamlıyorum. Onlara da bu kutsal mücadelelerinde üstün başarı dileklerimi iletmek istiyorum. Kuşkusuz 2012 yılının tek mücadele eden gücü gerilla değildi. Gerilla öncü güçtü, motor güçtü. Fakat onunla birlikte mücadele eden daha çok halk oldu, gençlik oldu, çocuklar oldu, kadınlar oldu. En çok da direnen Önder Apo oldu. Bütün bu direnişlere İmralı direnişi yön verdi; öncülük etti. Demokratik siyaset direndi, her türlü baskıya, işkenceye, siyasi soykırım operasyonuna karşın özgürlük ve demokrasi için mücadeleden bir adım bile geri atmadı. Gerilemek şurada kalsın, günlerinin, yaşamlarının tümünü Özgürlük Mücadelesine veren militanlar haline geldiler. Hepsi birer özgürlük savaşçısı oldu. Halk direndi, direniyor. Yurtdışında halk büyük bir direniş yürüttü; cezaevlerindeki tutsaklar direniyor. Aslında gerilla direnişi bütün bunlara ruh veren, ilham veren, öncülük eden çekim gücüydü. Ama daha büyük direnişi halk yürüttü. Serhıldanlarda, Önder Apo'ya özgürlük eylemlerinde Kuzey Kürdistan'da, diğer Kürdistan parçalarında ve yurtdışında her türlü baskıya ve zulme, zorluğa karşı büyük bir direnme, mücadele içerisinde oldu.

2012 mücadele yılının her alanda yürütülen mücadelesinin temel hedefi “Önder Apo'ya özgürlük ve Kürdistan'a statüydü.” Bu hedefe kilitlenerek her Kürt insanı bulunduğu yerde gücünü, imkanlarını değerlendirerek bir direnme, mücadele etme konumu içinde oldu. Topyekun direniş böyle gelişti, gerçekleşti. 2012 yılının AKP'nin faşist soykırımcı topyekûn saldırılarına karşı topyekun demokratik direniş yılı olması sadece sözde değildir. Böyle bir pratik durumu ifade ediyor. Bu noktada cezaevlerindeki özgürlük tutsaklarının direnişi özellikle de yılın sonuna doğru 2012 yılının kazanılmasında büyük bir sonuç alıcılık, zafer ifade etti.

Zindan direnişi kuşkusuz 12 Eylül’de başlayan açlık grevi direnişi değildi. 12 Eylül’den itibaren 68 gün boyunca gelişen büyük açlık grevi direnişi aslında PKK'nin üçüncü zindan direniş dalgasının finali oldu. 14 Nisan 2009’dan itibaren AKP'nin yeni bir konsept temelinde geliştirdiği siyasi soykırım operasyonlarına karşı zindanlardaki, mahkemelerdeki tutum zaten büyük bir direnişti. Anadilde savunma hakkı kapsamında gösterilen tutumu, AKP'nin baskı, işkence uygulayarak, tutuklayarak korkutup, bölüp parçalama yaklaşımlarına karşı büyük bir cesaretle ve birlik içinde gösterilen direnişçi tutum büyük bir direniş konumunu, yeni bir zindan direniş dalgasını zaten ifade ediyordu. Dört yıldır sürüyor bu direniş süreci.

12 Eylül’de başlayan açlık grevi süreciyse bu sürecin finali oldu. İçinde bulunulan ortama bir müdahaleyi ifade etti. Gerillanın, önderliğin ve halkın yürüttüğü direnişe tutsaklar cephesinden bir güç katma ve sahiplenme durumu ortaya çıktı. Büyük bir kahramanlıkla, kararlılıkla bu direniş yürütüldü. Mazlum’ların, Ferhat’ların, Hayri’lerin, Kemal’lerin, Akif’lerin, Ali’lerin ruhuyla 12 Eylül’de başlayan açlık grevi eylemi yürütüldü. Bu cesaret, bu ruh, bu kararlılık Önder Apo'ya özgürlük ve Kürdistan'a statü hedefi doğrultusunda Kürtlerin sonuna kadar direnme kararlılığında olduğunu dost-düşman herkese bir kez daha gösterdi. Dahası “Önder Apo'ya özgürlük ve Kürdistan'a statü” hedefini açlık grevi eylemiyle bütün Türkiye ve dünya kamuoyuna taşırdı. Onlar tarafından kabul edilir, benimsenir hale getirdi. Böylece “Önder Apo'ya özgürlük ve Kürdistan'a statü” hedefini sadece bir slogan olmaktan çıkardı. Yine sadece gerillanın yürüttüğü bir mücadele hedefi olmaktan çıkardı. Her Kürt insanının kendi özgür iradesiyle yürüttüğü bir mücadele, öngördüğü bir hedef haline getirdi. Tüm demokrat ilerici insanlık tarafından benimsenir, kabul edilir kıldı. “Önder Apo'ya özgürlük ve Kürdistan'a statü” hedefini düşünce düzeyinde zafere götürdü. Bu hedefin gerçekleşmesini kesinleştirdi. Onun garantisini yarattı. Gerisi, pratikte onu tamamlamaktır. Onu da gerilla ve halk yürütecektir. Açlık grevlerinin sona ermesi ardından halk inisiyatifleri, KCK Yönetimi, değişik demokrat yurtsever kurum ve kuruluşlar zindan direnişçilerinin amaçlarını başarma mücadelesini etkili bir biçimde yürüteceklerini açıkladılar. Bu mücadelenin başarısını sağlayacakları sözünü verdiler. Zindanların kazandığı ideolojik zaferi siyasi ve pratik zafere dönüştürme azimlerini, isteklerini belirttiler. İçinde bulunduğumuz süreçte adım adım böyle bir süreç yürütülüyor ve gerçekleşiyor. Bu bakımdan zindan direnişçiliği bir kere daha sürece müdahale etmiş, gelişmelere damgasını vurmuş, dönemin devrimci demokratik hedeflerini başarmanın garantisini kazandıkları ideolojik zafer temelinde ortaya çıkarmışlardır. Kendi görev ve sorumluluklarının gereğini bu biçimde başarıyla yerine getirmiş oluyorlar. Onun gerisini Özgürlük Hareketi, halk ve gerilla tamamlayacaktır.

Bu bakımdan da 2012 yılı büyük bir zindan direniş yılı oldu. Zindanda 1982’de olduğu gibi 30 yıl sonra yeniden büyük direnme ve kazanma gerçekleşti. Büyük zindan direnişçiliğinin 30. yıldönümünde özgürlük tutsaklarının Mazlum’ların, Kemal’lerin, Hayri’lerin izinde yürümekte kararlı olduklarını, onların amaçlarını ve direniş ruhlarını güçlü bir biçimde sahiplenip yürüttüklerini bir kez daha ortaya koydular. Bu bakımdan PKK'nin ve Kürt halkının Özgürlük Mücadelesinin zindan direniş çizgisinde kararlılıkla yürütüldüğü, en küçük bir sapma ve zayıflama yaşamadığı ortaya çıktı. Nasıl ki 1982’de 12 Eylül faşizmine karşı kazanılan ideolojik zafer 15 Ağustos gerilla atılımını ve 1990 ulusal diriliş devriminin başarısını ortaya çıkardıysa, 2012 zindan direnişinin ideolojik zaferi de “Önder Apo'ya özgürlük ve Kürdistan'a statü” hedefinin önümüzdeki süreçte gerçekleşmesini sağlatacaktır. Hareketimiz ve halkımız tutsak yoldaşların kazandığı ideolojik zaferi politik-pratik zafere dönüştürerek Önder Apo'nun özgürlüğünü ve Kürdistan'ın statü kazanmasını kesinlikle sağlayacaklardır. Bundan başta özgürlük tutsakları olmak üzere herkes emin olabilir. Ben bu temelde bir kere daha büyük açlık grevi eylemini kutluyorum; eylemcilere sağlık ve başarı dileklerimi ifade ediyorum.

KÜRDİSTAN’IN 4 PARÇASI VE YURTDIŞINDAKİ KÜRTLER DİRENDİ

Benzer bir biçimde “Önder Apo'ya özgürlük ve Kürdistan'a statü” hedefiyle Kürdistan'ın dört parçasında ve yurtdışında yürütülen çok zengin eylem biçimlerini içeren direnişleri de selamlıyorum. Bu halk direnişleri dönemin taktik mücadelesinin temel bir halkasını ifade ediyorlar. Kürt demokratik halk serhıldanının parçaları oluyor. Bu eylemliliğin küçüğü-büyüğü, etkilisi-etkisizi yoktur, önemlisi-önemsizi kesinlikle olmaz. En küçüğünden en büyüğüne kadar hepsi birleşiyor ve bir halkın özgürlük ve demokrasi için direnme iradesini, ruhunu, bilincini, tutumunu ortaya çıkarıyor. Bütün bunlar 2012 yılı boyunca güçlü bir biçimde yaşandı, ortaya çıktı. Kuzey Kürdistan'daki halkımız Önder Apo'nun özgürlüğü için, yine kahraman şehitlerine sahiplenme temelinde AKP polisinin faşist saldırılarına karşı gerçekten de takdir edilir kahramanca bir direniş içinde oldu. AKP'nin faşist terörü karşısında bir milim bile geri adım atmadı, sonuna kadar Önder Apo'nun özgürlüğünü istedi. Bunun için yürüdü, miting yaptı, protesto yaptı, açlık grevi yaptı. Elinden ne geliyorsa o temelde direnmekten geri durmadı. Kahraman şehitlerine sonuna kadar sahip çıktı. AKP polisinin cenazelere saldırmak gibi vahşi tutumu karşısında bile insanlığını koruyarak kendi değerlerine son nefesine kadar sahip çıkacağını net bir biçimde gösterdi.

“Önder Apo'ya özgürlük ve Kürdistan'a statü” hedefi doğrultusunda direnen sadece Kuzey Kürdistan'daki halk olmadı. Zaten Batı Kürdistan halkı 19 Temmuz devrimini gerçekleştirdi. Bu devrim temelinde “Önder Apo'ya Özgürlük” mücadelesine büyük katkı sunmuş oldu. Güney Kürdistan'daki, Doğu Kürdistan'daki, yurtdışındaki, özellikle Avrupa’daki halk da Kuzey ve Batı Kürdistan'daki devrimci gelişmelere her seferinde sahip çıktı. “Önder Apo'nun özgürlüğü ve Kürdistan'ın statüsü” hedefi doğrultusunda mevcut imkanlarını, koşullarını değerlendirerek onlar da büyük bir direniş, eylemlilik içinde oldular; protestolar yaptılar, açıklamalar geliştirdiler. Özellikle Avrupa’da “Önder Apo'ya özgürlük” hedefiyle yürütülen imza kampanyası oldukça etkili oluyor. Hızlı ve büyük bir tempoyla geliştiği anlaşılıyor. Tabii “Önder Apo'ya özgürlük” hedefi sadece imza kampanyasıyla da sürmüyor; özgürlük nöbeti var. Özgürlük propagandası amacıyla her alanda mitingler, etkinlikler düzenlendi. Önder Apo'yu tanıtan broşürler, kitapçıklar dağıtılıyor. Önder Apo'yu insanlığa tanıtan ve özgürlüğü için destek isteyen büyük bir uluslararası özgürlük kampanyası yürütülüyor. Bu direnişlerin hepsi değerlidir, 2012 topyekun direnişinin birer parçası konumundadır. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin 2012 yılını kazanmasını sağlamışlardır. Sadece tek bir parçanın bu kazanımda rolü yok; her alandaki her türlü mücadele birleşerek bu büyük sonucu elde etti. Tıpkı zindan direnişlerinin Türkiye ve uluslararası kamuoyunu etkilemesi gibi, Kürdistan'ın diğer parçaları ve Avrupa’da yürütülen etkinlikler, imza kampanyası, halk direnişleri de Önder Apo'nun özgürlüğü hedefini uluslararası kamuoyuna taşıdı, onlar tarafından kabul edilir ve desteklenir hale getirdi.

Bu temelde oluşmuş çok güçlü bir duruş var şimdi. Büyük bir direniş var. “Önder Apo'nun özgürlüğü ve Kürdistan'ın statü kazanması” böyle bir ulusal ve uluslararası mücadele temelinde çok daha yakınlaşmış bulunuyor. “Önder Apo'ya özgürlük” bir slogan olmaktan çıkıyor. Günlük gerçekleşebilecek bir hedef haline gelmiş bulunuyor. Büyük bir kamuoyu bu temelde oluşturulmuş durumda. Bu da AKP'nin faşist, oyalamacı, çözümsüz politikalarını teşhir ediyor, zorluyor. AKP'yi sıkıştırıyor, daraltıyor. AKP'nin her türlü imkanı kullanarak Kürt halkını ve Özgürlük Hareketi'ni tecrit etme çabalarını boşa çıkartıyor. Tecrit olan Kürtler ve PKK değil, AKP'nin kendisi oluyor. Uluslararası kamuoyunda AKP'nin faşist, soykırımcı yüzü daha çok teşhir edilerek maskesi düşürülüyor ve Kürt halkına karşı baskıcı, soykırımcı siyaset yürütmesi daha çok zorlaştırılıyor.

2012 sonuçları net bir biçimde gösteriyor ki “Önder Apo'ya özgürlük ve Kürdistan'a statü” kampanyasını mevcut konumuyla daha da yaygın ve derin kılarak sürdürmemiz çok kısa bir zaman dilimi içerisinde kesinlikle zafer kazanacak, sonuç verecektir. Bu temelde Önder Apo'nun özgürlüğü ve Kürdistan'ın statü kazanması kesinlikle sağlanacaktır. 2012 pratiği bunu göstermiştir. Bundan çıkan sonuçlar temelinde 2013 yılında yürütülecek daha etkin bir kampanya kesinlikle sonuç alacaktır.

‘İMRALI SİSTEMİ YENİLGİYE UĞRADI, GERİYE KALAN ZULÜM POLİTİKASIDIR’

Yeni bir yıla girerken İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit 500 günü aştı. İmralı işkencesinde ise 14. yıl tamamlanıyor. Bu durumun 2013’te de devam etmesi ne gibi sonuçlara yol açar?

İmralı işkence sisteminin 14.yılı tamamlanıyor. Önümüzdeki Şubat’ta 15. yılına girilecek. 14 yıldır Önder Apo tarihte eşine rastlanmayan bir baskı ve işkence sistemine maruz bırakılıyor. Kürt halkı üzerinde Önder Apo şahsında tarihin en büyük işkencesi uygulanıyor. Kürt soykırımının irade kırmayı hedefleyen en azgın biçimi bu biçimde yürütülmeye çalışılıyor. İnsani açıdan ele alırsak gerçekten de bu uygulama kelimenin tam anlamıyla vahşi bir zulümdür. Bu zulüm bir gün gelir sahiplerini de yakar. Bunu herkes de böyle bilmeli. Bir insana 14 yıl boyunca uygulanan bu baskı, tecrit, psikolojik işkence hiçbir ahlak, hukuk, vicdan tarafından kabul edilir değildir. Ki bu insan bir halkın özgürlük savaşçısıdır, bir halkın özgürlük önderidir, bir halkın var olma ve özgür yaşama iradesidir. Dolayısıyla insanlık dışı vahşi işkence bir kişiye değil; o kişi şahsında bir halka yapılmaktadır. TC devletinin ve arkasındaki küresel sistemin Kürt halkı üzerindeki soykırım uygulamasının en somut örneklerinden birisi İmralı işkence sistemi olmaktadır. Dolayısıyla bu sistemin varlığı aslında bir suçtur, soykırım suçudur. Önder Apo 515 gündür ne avukatlarıyla, ne yakınlarıyla ne de hiç kimseyle görüştürülmektedir. Bu süre içerisinde iki defa kardeşi görüşebilmiştir ki o da siyasi amaçlarla gerçekleşmiştir. Bu kadar zulüm uygulaması Firavunlar döneminde bile, Nemrutlar devrinde bile görülmemiştir. Bir kere İmralı işkence sisteminin zulüm boyutunu görmek lazım. Bunun vicdan ve ahlak tarafından kabul edilmeyeceğini ortaya koymak, bilmek gerekiyor. Bunu yapanların tarihte yüzlerinin kara olacağını, uygulamanın bir kara leke olarak hep alınlarında kalacağını bilmeleri gerekiyor.

Diğer yandan 14 yıllık uygulama gösterdi ki aslında İmralı işkence sistemi yenilmiştir, başarısız kalmıştır. İmralı işkence sisteminin hedefi, amacı neydi? Önder Apo'yu düşünemez kılmak, düşündüklerini halka ulaştıramaz kılmak. Böylece PKK'nin dağılıp tasfiye olmasını sağlamak. Bu biçimiyle Kürt halkının Özgürlük Mücadelesini yenilgiye uğratmak ve buna dayanarak Kürt soykırımını tamamlamaktır. Dikkat edilirse geçen 14 yıllık süreç içerisinde bu plan defalarca yenilgiye uğratılmıştır. Böyle bir plan yaparak sonuç almak isteyenler başarısız kalmışlardır. İmralı mücadelesinde defalarca kazanan Önder Apo ve Kürt halkı olmuştur. Kaybeden ise Türkiye Cumhuriyeti devleti ve onun hükümetleri olmuştur. Önder Apo sadece Kürtlere ve PKK'ye değil, bugün insanlığa özgürlük ve demokrasi yürüyüşünde yön veren, öncülük eden bir konuma gelmiş bulunuyor. Düşünceleri tüm insanlığa dalga dalga yayılıyor. 21.yüzyılın özgürlük ve demokrasi mücadelelerinin kılavuzu olma rolünü oynamaya daha şimdiden başlamış bulunuyor. Bu bakımdan İmralı sistemi aslında yenilmiştir, aşılmıştır, parçalanmıştır. Ne Önder Apo düşünemez ve düşündüklerini ifade edemez kılınmıştır ne PKK düşüncesiz bırakılıp dağıtılabilmiş, tasfiye edilebilmiştir, ne de Kürt halkının Özgürlük Mücadelesi yenilgiye uğratılabilmiştir. Tersine bunların hepsi geçmişte olduğundan çok daha güçlü bir biçimde gerçekleşmiş bulunuyor. Önder Apo ‘Üçüncü Önderliksel Doğuş’la sadece Kürt halkına değil, insanlığa öncülük ediyor. PKK tarihinin en güçlü ve kudretli çağını yaşıyor. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi sadece Kürt sorununun çözümünü dayatmıyor; bugün Ortadoğu'da yaşanan III. Dünya Savaşı’nda Kürtleri en güçlü bir bölgesel aktör haline getirmiş bulunuyor. O halde artık İmralı işkence ve tecrit sisteminin ne anlamı var, ne değeri var, ne geçerliliği var! İmralı işkence ve tecrit sistemiyle hedeflenen hiçbir şey başarılmamış, gerçekleşmemiştir. Gösterilen insanüstü çabayla İmralı sistemi paramparça edilmiş, delik deşik edilmiş, gereksiz hale getirilmiştir. Geriye kalan bir zulüm uygulamasıdır. Önder Apo ve Kürt halkı üzerinde bir psikolojik savaş uygulaması, bir zulüm uygulamasıdır. Bunun dışında herhangi bir ideolojik, siyasi ve askeri değeri kalmamış durumda. O halde bu sistemi bu biçimde devam ettirmenin hiçbir değeri de yok, anlamı da yok. Sahiplerine, bunu ısrarla yürütmeye çalışanlara kazandıracağı hiçbir şey yoktur.

‘ÖNDER APO’YU NE İMRALI İŞKENCESİYLE NE TECRİTLE ENGELLEYEMEZLER’

İmralı işkence sisteminin 14.yılında Önder Apo'nun geliştirdiği tutum da bu anlamda önemli ve öğreticidir. İmralı sisteminin aşıldığını, yenildiğini, başarısız kaldığını en net bir biçimde Önder Apo'nun gösterdiği duruş ve tutum ortaya koymaktadır. Dikkat edilirse artık İmralı işkence ve tecrit sistemiyle ne Önder Apo'yu, ne Kürt halkını, ne de PKK'yi durdurmak, engellemek mümkün olmaktadır. Bu çerçevede Önder Apo; artık gereksiz hale gelmiş, aşılmış, sadece zulüm anlamına gelen İmralı sistemi ayak bağının kaldırılıp atılmasını kesin bir biçimde gündeme koymuştur. Artık İmralı sistemiyle Önder Apo yaşayıp çalışmak istemiyor; Kürt halkı yaşamak istemiyor, insanlık yaşamak istemiyor. Başarısız kalmış, paramparça olmuş bu sistemin hala varlığı insanlığın alnında bir kara leke olmaktan öteye bir şey ifade etmiyor. Ama bu kara leke ortadan kaldırılmadan barış, demokratik çözüm gelişmiyor. Ne Kürt savaşı sona erebiliyor, ne Kürt sorununun demokratik siyasi çözümü gerçekleşebiliyor, ne Türkiye'nin demokratikleşmesi sağlanabiliyor, ne de Türkiye Ortadoğu'da barışı koruyan ve demokrasiyi yayan bir ülke haline gelebiliyor. İmralı sistemi devam ettikçe bunların hepsinin tersi yaşanıyor. Bu sistem Kürt soykırımının devam ettirilmesini, Kürdistan'da savaşın sürmesini ifade ediyor. Bu sistem Kürt sorununu çözümsüz kılıyor. Bu sistem Türkiye'nin demokratikleşmesini engelliyor, Türkiye'yi faşist, despotik rejim altında tutuyor. Bu sistem Türkiye'yi bölgede herkesle savaşır hale getirmiş bulunuyor. Suriye ile, İran ile, Irak ile, İsrail ile herkesle savaşan bir AKP rejimi ortaya çıkmış durumda. Ki bunun İmralı işkence sisteminin sürdürülmesiyle yakından bağı var. Bu gerçeğin iyi görülmesi ve bilinmesi gerekiyor.

O halde bu sistemin 2013 yılında devam ettirilmesi neye yol açacaktır? Hiç kuşkusuz Kürt sorununun çözümsüzlüğünün devam etmesi anlamına gelir. Bu da Kürdistan'da daha büyük, daha derin, daha kapsamlı savaş demektir. Bu durum Türkiye'de faşist terörün, despotizmin daha çok geliştirilmesi, halk üzerinde, emekçiler üzerinde, kadınlar üzerinde baskının ve zulmün artması demektir. Bu durum Türkiye'nin başta Suriye olmak üzere bölgede 3. Dünya Savaşı’na ABD kuyruğunda daha etkili bir biçimde katılması demektir. Yani içte savaş, dışta savaş demektir. İmralı sisteminin 2013 yılında sürmesi daha çok baskı, zulüm, sömürü demektir. Bunu herkes böyle görmeli, bilmeli, anlamalıdır.

Dolayısıyla da savaş değil barış, çözümsüzlük değil çözüm, baskı ve sömürü değil demokratik ve insanca bir yaşam isteniliyorsa o zaman İmralı işkence sistemine herkes karşı çıkmalıdır. İmralı işkence sisteminin ortadan kalkması, dolayısıyla Önder Apo'nun sağlık, güvenlik ve özgür hareket etme sorununun çözümlenebilmesi için herkes el birliğiyle çalışmalı, mücadele edebilmelidir. Ancak böyle bir mücadele bu kara lekeden, garabetten Kürt halkını, Türkiye toplumunu ve insanlığı kurtarabilir. Başka türlü açık ki kurtuluş yok. Bunu herkes böyle bilmeli, görmeli. Bu bakımdan her şeyden önce bu zulüm sistemini yürütenler, işletenler artık akıllarını başlarına toplayarak bu uğursuz, olumsuz, insanlığın kara lekesi konumunda olan uygulamayı sona erdirmelidirler. Yine Türkiye toplumu, ilerici demokratik kamuoyu bu gerçeği görerek Kürt halkı açısında büyük bir zulüm, işkence ve hakaret anlamına gelen, Kürt soykırımının sürdürülmesini ifade eden bu insanlık suçunun ortadan kaldırılması için mücadele etmelidir.

‘İMRALI SİSTEMİ SÜRERSE DİRENİŞ DAHA DA BOYUTLANIR’

Kürt halkı açısından bunu sürdürmek ne anlama gelir denilirse şunu ifade edebiliriz: hareket ve halk olarak biz artık İmralı sistemiyle birlikte bir saniye bile yaşamak istemiyoruz. Önder Apo'nun özgürlüğü hedefi dışında hiçbir yaşamı kabul edecek durumda kesinlikle değiliz. Bu kadar uyarıya, çabaya rağmen eğer bu sistemi yürüten güçler buna son vermezlerse bilinmeli ki 2013 yılı Önder Apo'nun özgürlüğü temelinde Kürt halkının yediden yetmişe tüm parçalarda ve yurtdışında daha büyük ayağa kalktığı, her yöntemle mücadele ettiği, varını yoğunu mücadeleye sevk ettiği, elinden gelen her şeyi yaptığı, daha büyük topyekun direniş yılı olacaktır. Bunun gerisinde bir tutumu hiç kimse Kürtlerden beklememelidir. Hatta Kürtlerin sabrı bu konuda daha fazla zorlanmamalıdır da. Aslında şimdiye kadar hep uyarı yaptılar, demokratik mücadele sınırları içinde kaldılar. Ama eğer bu zulüm makinesi daha çok sürdürülmek istenir, bunda ısrar edilirse bilinmeli ki Kürt toplumunun da direnme gücü var, direnme potansiyeli var, sabrının da bir sınırı var. Direniş daha boyutlu olabileceği gibi, çok daha değişik mücadele yöntemlerini ve araçlarını da içerebilir. Bunun yapılmamasını da hiç kimse Kürtlerden isteyemez, bekleyemez. Bu kadar zulme, hakarete hiçbir toplum daha fazla dayanamaz, boyun eğemez. Bunun bir sınırı vardır, eğer o sınır aşılırsa toplumun topyekun ayağa kalkacağını ve herkes açısından yıkıcı, zarar verici hale geleceğini bilmek lazım. Kürt toplumu böyle bir sınıra gelmiştir. Bu işkence sistemini yaşatanlardan bu duruma son verilmesi beklenmektedir. Eğer gerçekleşmez de aynı minvalde avukat görüşleri bile olmayacak şekilde bu baskı sistemi devam ettirilmeye kalkılırsa bunu yapanlar Kürt halkından hak ettikleri cevabı kesinlikle alacaklardır.

İstendiği kadar Kürtler terör uyguluyor, vahşet yapıyor, şiddet uyguluyor denilsin. En büyük şiddet İmralı’da uygulanan şiddettir, en büyük terörizm İmralı üzerinde uygulanan işkence sistemidir; Kürt halkı üzerinde yürütülen soykırım savaşıdır. O bakımdan da artık bu tür nitelemeler, suçlamalar Kürtlerde hiçbir değer ifade etmiyor, hiçbir karşılığı yok, hiçbir etkide bulunmuyor. Tam tersine herkes bilmeli ki daha çok öfke yaratıyor, daha çok kin yaratıyor, daha çok tepkiye yol açıyor. Bunun da daha sert bir direnişi ortaya çıkartacağı kaçınılmaz. Herkes bu gerçeği böyle bilmeli. Artık 15. yılda da bu sistem devam ettirilmek istenirse bunun karşılığının her türlü yöntemi içeren en büyük Kürt direnişi olacağını herkes görmeli, anlamalı. Kürtlerin bu noktada olduğu bilinmeli. Kürtler açısından başka türlü bir yaşam kesinlikle yoktur. Artık bu duruma daha fazla sabretmeleri mümkün değil. Mevcut yöntemlerle çözüm aramalarının da bir sınırı var. Eğer talepler karşılanmaz, çözümleyici yaklaşılmazsa kuşkusuz Kürtler de başka arayışlara girecekler, özgürlük için direnişlerini çok daha kapsamlı, her türlü mücadele yönetimin içerecek bir şekilde geliştireceklerdir. Bunlara güçleri de var, koşullar da böyle bir mücadele için kapı açıyor. Dolayısıyla 2013 yılı İmralı sisteminin paramparça edilerek Önder Apo'nun özgürlüğünün mutlaka sağlandığı bir yıl olacak diyoruz. Kürt halkının bunun dışında bir hedefi yoktur, bunun gerisindeki bir sonucu kesinlikle kabul etmeyecektir.

DEVAM EDECEK…

ANF / 23.12.12