12 Eylül: ABD, Yunanistan, İran, İsrail - Murat Yetkin

  • Arşiv
  • |
  • Basın
  • |
  • 07 Nisan 2012
  • 06:20

Geçen hafta 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yargılanmaya başlaması nedeniyle olağanüstü gelişmeler ve tartışmalar yaşandı.

Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ve silah arkadaşlarının 24 Aralık 1978’deki Kahramanmaraş katliamından itibaren yönetime el koymayı planladıklarını söyleyen bir iddianame kabul edildi. Buna göre ülkenin iç savaş benzeri bir çatışma ortamına sürüklenmesine göz yumularak halkın askerin yönetime el koymasını adeta bekler hale gelmesi amaçlanmıştı.

Ancak işin dış boyutu, kimin kime ne söylediği hâlâ tam açıklığa kavuşmayan bir “Bizim çocuklar yaptı” lafıyla ABD’ye yapılan atıf dışında yeterince tahlil edilmiş değil.

İsterseniz Türkiye 12 Eylül 1980’e giderken Türkiye’nin yakın çevresinde olanlara bir başka açıdan bakalım. Bunları bir neden-sonuç ilişkisi içinde değil, zaman çakışmaları çerçevesinde yazdığımı özellikle belirtmek isterim. Şöyle:


* İstanbul’da 1 Mayıs olaylarında 34 kişinin ölümüyle sonuçlanan gösterilerin olduğu Mayıs 1977 ayı içinde İsrail’de yapılan seçimlerde ilk kez İşçi Partisi iktidardan düşerek yerini sağcı Likud partisine bıraktı. Bu, İsrail’de din merkezli ve Filistinliler aleyhine yayılmacı politikaların bir üst seviyeye çıkmasının başlangıcı oldu.


* Temmuz 1977’de Pakistan’da Orgeneral Ziya ül-Hak, Başbakan Zülfikar Ali Butto’yu devirerek iktidara el koydu. Ziya’nın darbesi Pakistan’ı adım adım radikal İslamcı gruplara ev sahipliği yapan bir nükleer güç olmaya götüren gelişme oldu.


* Nisan 1978’de Sovyet orduları Afganistan’a girdi; bu Sovyet yanlısı bir hükümet darbesinin ardından gerçekleşti. ABD başta olmak üzere Batılı istihbarat servislerinin desteğiyle başlayan mücahit direnişi, içinden bugünkü Taliban ve El Kaide gibi örgütleri çıkardı.


* Ekim 1978’de Polonyalı Karol Josef Wojtyla, John Paul II adıyla papa seçildi. Böylece komünist partiler tarafından yönetilen, resmen dinsiz bir Doğu Avrupa toplumunda dinin etkisi dışa vurmuş oldu. Bu olay ileride Sovyetler Birliği’nin yıkılışına giden gelişmelerin başlangıcı sayıldı.


* Türkiye’de 24 Aralık 1978’de Kahramanmaraş katliamını söylemiştik.


* Paris’te sürgünde bulunan İranlı dini lider Ayetullah Humeyni 1 Şubat 1979’da Tahran’a döndü; bu gelişme İran İslam Devrimi’nin resmi başlangıcı sayıldı.


* Aynı gün İstanbul’da Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi evinden işine giderken öldürüldü. Bu olay Türkiye’de çatışmaların önü alınamaz bir boyuta tırmanmasının başlangıcı sayıldı.

O sırada Batı askeri ittifakı NATO’nun resmi stratejisi ‘Containment’, yani ‘Kuşatma’ idi. Bu yalnızca askeri ve ekonomik baskıyla değil, Sovyetler’i güneyinden İslami, batısından Katolik yükselişle kuşatmayı da kapsıyordu. Ortadoğu’da Filistin hareketleri yoluyla Sovyet etkisinin kırılmasında İsrail’de dini temel alan bir partinin iktidara geçmesi dönüm noktası olmuştu.

Sovyetler’in Afganistan karşı hamlesi durdurulmuştu. Aksayan nokta, Türkiye’nin 1974 Kıbrıs harekâtı sonrasında kızıp NATO’nun askeri kanadından çıkan Yunanistan’ın dönüşünü veto etmesi ve Boğazlar ve Ege’yi Sovyetler’e açık hale getirmesiydi.

İsrail, 30 Temmuz’da Kudüs’ü başkent ilan etti, ortalık karıştı. Demirel hükümetinin destekçisi Necmettin Erbakan, gensoru vererek Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen’i düşürdü.

MSP’nin 6 Eylül 1980’de Konya’daki Kudüs mitingi, altı gün sonra, 12 Eylül’de yönetime el koyan askerler tarafından ‘Bardağı taşıran damla’ ilan edilecekti.

12 Eylül hükümetinin ilk icraatı, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönüşü üzerinde (dolaylı olarak iki ülkenin birlikte, o zamanki adı AET olan AB’ye alınmaları şartına bağlanan) vetosunu kaldırmak olmuştur. Yunanistan hemen ardından 1 Ocak 1981’de topluluğa alınmıştır.

1 Şubat 1981’de İpekçi’nin vurulmasına karışan sağcı militan Mehmet Ali Ağca, 13 Mayıs 1981’de Papa’ya suikast düzenlemek suçundan yargılanmış, mahkûm olmuştur. Bugün serbesttir.

Radikal / 07.04.12