“Sadece bir kadın”: Aynur Hatun Sürücü

Sistemin, cinsiyetçi politikalarıyla ortak olduğu bu politik cinayetlerin bir kurbanı da 15 yıl önce (7 Şubat 2005) katledilen Aynur Hatun Sürücü’ydü.

  • Mücadele postası
  • |
  • Kadın
  • |
  • 02 Nisan 2020
  • 21:16
ikon

Geride bıraktığımız 2019 yılında Almanya’da 12 kadın “namus cinayetleri” adı altında katledildi. Ataerkil kültürün ve kapitalist sistemin cins ayrımcılığına dayalı kadın politikaları bu cinayetlerin adli birer vaka değil, tam aksine politik olduğunu ortaya koyar. “Namus” adı altında Almanya’da işlenen bu cinayetlerin, istatistiklere bakıldığında Türkiye ve Kürdistan kökenli aileler arasında yoğunluklu olduğu görülmektedir. Küçük yaşta çocuk evlilikler, zorla akraba evlikleri, Türkiye’den akraba gelin-damat getirtme vb. geleneksel yaklaşımlar sonraki süreçlerde kadına yönelik baskı ve şiddeti koşullamakta ve olayı “namus” ve “şeref” adı altında kadın cinayetlerine vardırmaktadır. 

Sistemin, cinsiyetçi politikalarıyla ortak olduğu bu politik cinayetlerin bir kurbanı da 15 yıl önce (7 Şubat 2005) katledilen Aynur Hatun Sürücü’ydü. Basında ve kamuoyunda uzunca süre kadına yönelik “erkek şiddeti” ve “namus cinayetleri” adı altında çokça tartışılan ve makalelere konu olan Aynur Hatun Sürücü’nün hayatı 2019 yılında filme konu edildi.

Aynur Hatun Sürücü Berlin Tempelhof’ta, bir otobüs durağında küçük kardeşi tarafından hunharca katledildi. O zaman 23 yaşında olan Aynur Hatun, ailesine göre “batı yaşam tarzını benimsediği için ailenin “şeref”ini ve “namus”unu lekelemişti. Ailenin kararıyla Aynur Hatun’nun katli vacip görülmüş ve 18 yaşındaki küçük kardeşi tarafından karar yerine getirilmişti. Berlin Mahkemesi, Aynur Hatun Sürücü’yü “namus” gerekçesiyle öldürmekten yargılanan kardeşlerden Ayhan’a 9 yıl 3 ay hapis cezası verdi. Berlin Eyalet Senatosu, bu “cinayet” sonrasında kadınların zorla evlendirilmesini yasakladı.

Katil Ayhan Sürücü aldığı 9 yıl 3 aylık hapis cezasını tamamladıktan sonra, 2014 yılında Türkiye’ye sınır dışı edildi. Aynur Hatun Sürücü’nün iki kardeşi ise cinayete azmettirmekten Berlin’de tutuklandı. Ancak haklarında “yeterince delil” bulunmayınca serbest bırakıldılar. İkili durumu fırsat bilip hemen Türkiye’ye kaçtı. İstanbul’da oldukları tespit edilen kardeşler hakkında Almanya’da dava açıldı. Almanya, iki kardeşi Türkiye’den istedi. Türkiye, kendi vatandaşı oldukları için bunları Almanya’ya teslim etmedi. Türk devleti hukuki baskıdan kurtulmak için iki erkek kardeşi cinayete yardım ve azmettirmekten İstanbul’da yargıladı. Türk yargısı da Alman yargısı gibi, açılan davada “delil yetersizliğinden” bu ikili hakkında beraat kararı verdi.

***

Erzurumlu muhafazakar Kürt bir ailenin kızı olarak Berlin’de doğan Aynur Hatun Sürücü, 16 yaşında zorla kuzeniyle İstanbul’da evlendirilir. Eşinden şiddet gören genç kadın, karnı burnunda haliyle İstanbul’dan kaçarak Berlin’e, ailesinin yanına döner. Oğlunu Berlin’de dünyaya getiren Sürücü, ailesinin baskısına rağmen eşine dönmez. Berlin’de oğluyla birlikte yaşama tutunmakta, kendi ayakları üzerinde durmakta ısrarcı olur. Elektrik teknisyeni olmak için meslek eğitimine başlar ve aynı zamanda bu esnada artan aile baskısına karşı mücadele verir. Bu baskılara boyun eğmediği için, ailesinin kararıyla kardeşi tarafından, evinin yakınlarındaki otobüs durağında, oğlunun gözlerinin önünde katledilir. 

Tempelhof Schöneberg Belediyesi, Aynur Hatun Sürücü’nün vurulduğu yere onun adına bir anıt dikti. Neukölln Belediyesi ise, kendi sınırları içinden geçen otoyolda yeni yapılan bir köprüye onun ismini verdi.

“Namus” cinayetlerinin simgesi haline gelen Sürücü’nün yaşamı, katledilmesinin 14. yılında beyaz perdeye aktarıldı. “Nur eine Frau (Sadece Bir Kadın)” adıyla çekilen film Mayıs 2019 yılında Almanya’da gösterime girmişti. Filmde Hatun Aynur Sürücü kendi hikâyesini anlatıyor. Yapımcılığını Sandra Maischberger’in yaptığı, yönetmenliğini Sherry Hormann’ın üstlendiği filmin senaryosunu Florian Öller yazmış. Aram Arami ve Samir Fuchs’un rol aldığı filmde, Hatun Sürücü’yü Almila Bağrıaçık canlandırıyor.

Film, geri değer yargılarıyla bir ailenin ortasında bir kadının nasıl bir trajedi yaşadığını çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Sürücü’nün geri dönüşünü hazmedemeyen erkek kardeşleri onu görünce adeta deliye dönüyorlar. Aile sürekli Aynur’u geri dönmeye “ikna etmeye” çalışıyor; o, dönememekte direniyor. Ne Aynur ne de aile kendi tavırlarından geri adım atıyorlar. Ancak anne, baba ve kardeşlerinin baskısı Aynur için aileyle birlikte yaşamayı artık çekilmez hale getirdiğinden, onu kesin bir karar vermeyle karşı karşıya bırakıyor. Aynur sonunda bu kati kararı alma cesareti gösteriyor: 

“Resmi bir yardım alarak bir yurda sığınıyor; ardından da kendi evine çıkıyor. Elektrik teknisyeni olmak üzere eğitim almaya başlıyor. Çocuğunu yetiştiriyor. Aşık oluyor. Ailesini kaybetmenin, geride dört kız kardeş bırakmış olmanın üzüntüsünü yaşıyor. Ancak cesaretini kaybetmiyor. Bir şekilde her şeyin üstesinden geliyor. Bir de erkek kardeşleri sürekli telefonlarıyla terör havası estirmese… Onların gözünde Aynur geri dönüşüyle nihai olarak aile şerefinin kaybedilmesine yol açıyor. Kardeşler camiye gidiyor ve ne yapılması gerektiğine karar veriyorlar, bir de aralarından en küçük olanı buna hazırlamaya…” (Yalnızca bir cinayet değil-Volkan Agar, TAZ, 16.5.2019.)

Ve dirençle, çocuğuyla hayata tutunmaya çalışan bu genç kadın, 7 Şubat 2005 tarihinde bir sokak ortasında vücuduna sıkılan üç kurşunla hayattan koparılıp aramızdan alınıyor. Kadına yönelik cinayetlere karşı verilen kadın mücadelesinde bir sembol haline gelen Aynur Hatun Sürücü’nün ölümünden sonra da onlarca kadın kurban olarak toprağa düştü, düşüyor. Aynur Hatun’un hayatının beyaz perdeye aktarılması kadınların yaşadığı baskıyı ve şiddeti gözler önüne sergilemesi açısından çok önemlidir.

M. İmran