Teslim Demir yoldaşın ölümünün 2 yılındayız. Yoldaşı 2 yıl önce yakalandığı amansız bir hastalık sonucu kısa sürede kaybettik. Bu beklenmedik büyük kayıp onu tanıyan herkesi büyük bir üzüntü ve acıya boğdu.
Teslim Demir yoldaş yarım yüzyılı bulan devrimci yaşamında yüzlerce devrimciyi mücadeleye kazanmış, bulunduğu her yerde çevresi tarafından çok sevilen insandı. O bir lider olmasına rağmen sıradan, sade ve yalın haliyle çevresinde kısa zamanda herkesin sempatisini toplardı. Yaptığı sohbetlerde tarzı, üslubu ve muazzam espri yeteneği ile herkesin sevgisini kazanırdı.
Teslim Demir yoldaşı ‘80’lerin ikinci yarısından sonra daha yakından tanıma fırsatı buldum. Birkaç yoldaşı ile beraber eski partisinden devrimci bir kopuş ile ayrılmış, deyim uygunsa her şeyi ile sıfırdan başlayarak yeni bir yola girmişti. Onlar Türkiye devrimci hareketinin devrimci bir eleştirisini yaparak yola çıkmışlardı. Bunu sadece düşüncelerini paylaşmak için yapmadılar. Bir yandan ideolojik-teorik bir yenilenme, diğer yandan devrimci örgüt yaratmak hedefiyle hareket ettiler.
O dönemlerde Teslim yoldaşı daha yakından tanıdım. Ben onu her gördüğümde, ya oturduğu yerde eline geçen bir parça ip veya kağıdı, o yoksa kazağından kopardığı bir tiftiği parmakları arasında çevirip düşünürken görürdüm. Bir yandan hareketin ideolojik çizgisine katkı sunmak, diğer yandan devrimci bir örgüt yaratmak gibi zorlu bir görev önlerindeydi. Geçmiş devrimci mücadeleden kalan tek şey devrimci bir kimlik ve deneyimdi. Onun dışında bir hareketi her yönüyle yeniden ve sıfırdan yaratmak, hem de en zor bir dönemde bunları yapmak durumundaydılar. Bu, gerçekten olağanüstü bir çaba gerektiriyordu. Bunu ancak Sinan yoldaş ve yoldaşları yapabilirdi. İnatla, ısrarla ve sabırla, deyim uygunsa iğne ile kazarak, kısa zamanda ilk kazanımlar üzerinden Ekim’i 90’ların başında Birinci Konferans’a götürdüler.
1980 öncesi dönemde de Teslim yoldaşı tanıyordum. Dersim’de örgütü kısa zamanda binlerle ifade edilen kitlesel bir güce ulaşmıştı. Teslim yoldaş zaman zaman bölgeleri geziyordu. Gelişi herkeste memnuniyet ve bir heyecan yaratıyordu. Girdiği ortamla hemen bütünleşebiliyordu. Çok seviliyordu. Sade ve yalın davranışı, sıradan tavırları, esprileri ile bulunduğu yeri neşelendiriyordu. O Dersim’de kısa zamanda en büyük kitlesel desteği almış, gerek gençlik gerekse diğer emekçi katmanlar içinden kazanılan güçler ile devrimci bir örgüt yaratabilmişti. Bu tümüyle onun örgütsel ve pratik yeteneğinin sonucuydu. Elbette o dönem devrimci bir yükseliş dönemiydi. Oysa ‘80’ler tamamen farklı bir dönemdi.
12 Eylül’de devrimci hareket yenilgiye uğratılmış, binlerce devrimci hapishanelerde ağır işkencelerden geçirilmiş, birçoğu tutuklamış, işkencelerde onlarca devrimci katledilmiş, onlarcası idam edilmişti. Dışarıda her türlü toplumsal muhalefet baskı ve terör ile bastırılmış, demokratik hak ve özgürlükler askıya alınmış, toplantı ve gösteriler, işçi sınıfının grev ve benzeri hak arama eylemleri yasaklanmıştı. 1989’da ise Doğu Bloku ve Sovyetler Birliği’ndeki çöküş ile yeni ve ağır bir dönem başlamıştı. Devrimci demokrat örgütleri girdabına alan tasfiyeci rüzgar daha da şiddetlenmişti. Tüm bunlara inat, böyle bir zaman diliminde devrimci bir örgüt yaratılabildi. Bunda Sinan yoldaşın birinci dereceden ve dolaysız emeği vardı.
‘90’ların sonunda Sinan yoldaş yurtdışındaydı. Türkiye’de olduğu gibi, onu yine her yerde görmek mümkündü. Bulunduğu her yerde hep en öndeydi. Nerede bir eylem varsa mutlaka oradaydı. Zaten bu faaliyetleri onun ölümünden sonra partisi ve yoldaşları tarafından dile getirildi. Sinan yoldaş kendini bildi bileli hep devrimci kaldı. Belki biz Sinan yoldaş kadar uzun soluklu bir mücadele yürütemedik. Ama onu tanıdığımızdan beri onun dostluğu, arkadaşlığı ve yoldaşlığı bizi bir noktada tutabildi.
İki sene geçmesine rağmen Sinan yoldaş bir an olsun unutulmadı. Uzaktan bir yoldaşı aradığımızda, “Sinan yoldaş böyle söylerdi” diye başlar konuşmalar. O hep bizimle ve yanımızda olmaya devam edecek. Bir kez daha anısı önünde saygı ile eğiliyorum.
Frankfurt’tan bir yoldaşı