Alaattin yoldaşa… Hep yanı başımızdasın!

Sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için Alaattin gibi mücadeleye!..

  • Mücadele postası
  • |
  • Güncel
  • |
  • 19 Kasım 2020
  • 10:49
ikon

 

Yolun düşerse kıyıya bir gün
ve maviliklerini enginin
seyre dalarsan dalgalara
göğüs germiş olanları hatırla,
selamla, yüreğin sevgi dolu
çünkü onlar fırtınayla çarpıştılar eşit olmayan savaşta
ve dipsizliğinde enginin yitip gitmeden
Sana liman gösterdiler uzakta…

Pierre-Jean de Béranger

Sevgili yoldaş,

Cellatlar seni fiziki olarak aramızdan alıp götürseler de, sen bizim yüreğimizde, sıkılı her yumruğumuzda, İzmir’in her sokağında, fabrikalarında, eylem alanlarında bizimlesin. İşte bu yüzden sana, senin çok sevdiğin şiirle yıldızlara selam yolluyorum. Bu şiir aynı zamanda benim de çok sevdiğim bir şiir çünkü.

Bize direnme geleneğini, senin gibi, inandığı davası ve yoldaşları için tereddütsüzce ölüme gidenler bıraktı.

Sevgili yoldaş, 2001’de, İzmir’de Emek Platformu’nca ABD-IMF-DB’nin yıkım programına karşı düzenlenen bir mitingde faaliyet yürütürken gözaltına alınmış, tutsak düşmüştün. Aynı gün başka bir yoldaş da eylem alanına giremeden gözaltına alınmıştı. Gözaltında Habip yoldaşın çok sevdiği türkü Drama Köprüsü’nü ıslıkla çalarken sen de ıslıkla karşılık vermiştin. Bu ıslık gözaltında birbirinizi tanımanızı, “bizim yoldaşımız olmalı” diye düşünmenizi sağlamıştı.

Biz de miting alanından çıkarken, İzmir TEM’in işkence ile gözaltına aldığı kişinin sen olduğunu öğrenmiştik.

Cezaevi sürecinde sık sık mektuplaştık. Birbirimizi hiç tanımamamıza rağmen sıcacık, umut ve direnç dolu mektupların geliyordu. O dönem gerçekten çok ağır bir dönemdi. Cezaevi katliamları, ölüm oruçları, tek tek yoldaşlarımızın-siper yoldaşlarımızın birer yıldız olup aramızdan ayrılması… Bunun acısı anlatılamazdı ama senin de mektuplarında belirttiğin gibi, bu düzene ve uşaklarına karşı insanı daha da kinlendirip ve öfkelendiriyordu.

Ölüm orucundan sonra cezaevinden çıkınca İzmir’de kısa bir süre kaldın. Seninle tanışma imkanı buldum ve kısa süreli sohbetlerimiz oldu. Yoldaşça sıcaklığın, dostluğun, inancın, umudun bana çok şey kattı. Ölüm orucu sonrası yaşadığın sağlık sorunların biraz düzelince başka bir alana sınıf mücadelesini göğüslemeye gittin. Sonraki yıllarda, acaba bir yerde karşılaşır mıyız, tekrar görüşebilir miyiz diye düşündüm.

Aradan nerdeyse on yıl geçmişti ki, 19 Kasım gecesi bir yoldaş arayıp senin öldürüldüğünü söyleyince inanamadım. Aslında devrimci mücadele her an her şeyin başımıza gelebileceğine hazır olmaktır. Ama insanın kabullenmesi kolay olmuyor.

Her yoldaşın aramızdan ayrılışı öfkemizi ve kinimizi artırıyor, ama insan tanıdığı, sohbet ettiği bir yoldaşını yitirdiğinde acısı daha büyük oluyor. O gece nasıl sabah oldu bilmiyorum. Öfkem, acım bin kat daha artarken, bu düzene ve onun katillerine karşı kin ve nefretim de binlerce kat arttı. Katil sürüleri Alaattin yoldaşımızı da aramızdan kalleşçe almışlardı.

***

Artık sen fiziki olarak aramızda yoksun ama senin sesin ve soluğun İzmir’in fabrikalarında, caddelerinde, mahallelerinde yükseliyor.

Seni yaşatmak, senin anına sahip çıkmak; fabrika fabrika, semt semt işçi sınıfını örgütlemekten, senin direngen, militan duruşunu kuşanmaktan geçiyor. Ve uğruna mücadele ettiğimiz davamızı daha ileriye taşımaktan, kızıl bayrağı daha daha yukarı taşımaktan, bu çürümüş ve kokuşmuş sömürü düzenini yerle bir edene kadar mücadele etmekten geçiyor.

Sen bizim sıkılı yumruğumuzda, katıldığımız her eylemde, her direnişte, her fabrika örgütlenmesinde yanımızdasın ve hep yanımızda olacaksın…

Sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için Alaattin gibi mücadeleye!..

İzmir’den bir yoldaşın