Türkiye, 'Barış Pınarı' adını verdiği Suriye harekatını sürdürürken, bir yandan harekatın siyasi hedefleri diğer yandan da ABD ile ilişkilerin geleceği tartışılıyor. Trump'ın harekata 'sınırlı olmak' kaydıyla onay verdiğini açıkça dile getiren çıkışlarına karşın ABD Kongresi çok sert tutum almış görünürken, olası yaptırımlarla Türkiye'nin cezalandırılması dile getiriliyor. Dolayısıyla Suriye harekatının Erdoğan yönetiminin özellikle son yerel seçimlerdeki yenilgisi ve ardından gelen ekonomik kriz eşliğinde ABD yönetiminin de hedefi haline gelmesi halinde yaşanabilecekler merak konusu.
Türk hükümetinin harekata girişirkenki siyasi hedefleri ve uluslararası plandaki durumunu Abant İzzet Baysal Üniversitesi'nden Dr. Fatih Yaşlı ile konuştuk.
"Harekat, yerel seçim yenilgisi ve AKP'de bölünme işaretlerinin üzerine geldi"
Dr. Fatih Yaşlı'ya göre, Erdoğan hükümetinin Suriye harekatının iç ve dış politika boyutlarının birbiriyle ilişkili olduğunu vurgularken, son dönemde özellikle iç siyasi gelişmelere dikkat çekti. İktidarın tek parti rejiminin 31 Mart yerel seçimleri ve tekrar seçimdeki yenilgiyle 'dikiş tutmaz' hale geldiğini anımsatan Yaşlı, "AKP içerisinden bir takım muhalif sesler çıkmaya başladı ve iki partinin yakın zamanda kurulacağına dair işaretler görüldü" diyerek 17 yılın sonunda iktidar partisi içerisindeki yarılmaları anımsattı:
“Meselenin iç ve dış politika boyutu kuşkusuz birbiriyle ilişkili ama aynı zamanda ayrı ayrı boyutlar üzerinden değerlendirmek gerekiyor. Öncelikle iç politikadaki harekatın icra edildiği konjonktüre biraz bakalım. 31 Mart’ta yerel seçim oldu ve seçimlerin sonuçları itibariyle Türkiye’deki siyasi tabloda aslında iktidarın kafasındaki parti devleti rejimi, partinin mutlak anlamda devleti ve aynı zamanda bütün kamu kaynaklarını, yerel yönetimleri kontrol ettiği o konfigürasyon 31 Mart yerel seçimleriyle dağıldı. Hatta İstanbul seçim sonuçları kabul edilmedi, seçimler tekrar ettirildi. Ve o tekrar ettirilen seçimlerde de bir yenilgi daha alındı. Dolayısıyla Türkiye’deki Milli Görüş geleneğinin yerel yönetimler üzerinden iktidara gelme stratejisiyle iktidar olan AKP gelinen noktada son 17 yılda kendi açısından son derece kritik olan bu yerel yönetimleri kaybetti. Bunun yanı sıra 17 yılın sonunda ilk kez AKP içerisinden birtakım muhalif sesler çıkmaya başladı ve iki partinin yakın zamanda kurulacağına dair işaretler görüldü. Davutoğlu’nun bir parti kuracağı, Babacan’ın ayrı bir parti kuracağı görüldü. Dolayısıyla AKP içinden bu iki partiye katılmak için istifa eden isimlere tanıklık etmiştik ve bu istifaların da artacağı söyleniyordu."
"Derin ekonomik kriz eşliğinde bu çok boyutlu krizin üstünün örtülmesi gerekiyordu"
Yaşlı, Erdoğan'ın aldığı yerel seçim yenilgisi ve partisindeki çatırdamanın da ötesinde Türkiye'deki ağır ekonomik krizin de altını çizdi. 17 senelik iktidarın sonunda ilk kez Türkiye ekonomisinin çok büyük bir krizle karşı karşıya bulunduğunu anımsatan Yaşlı, artık iktidarın birkaç yerden birden çatırdama alametleri göstermesine atıf yaptı. Yaşlı, "Tüm bu çok boyutlu krizin bir şekilde başka bir alana tahvil edilmesi, krizin üstünün örtülmesi, sonuçlarının en azından bir süre ertelenmesi gerekiyordu" diyerek, Suriye harekatında iktidarın sıkışmışlığının derin rolünün altını çizdi:
"Bunun dışında 17 yılın sonunda ilk kez Türkiye ekonomisi, 2001-2002 krizinden beri çok ciddi bir krizle karşı karşıya. AKP’nin en büyük başarılarından biri genel olarak dünyadaki ekonomik gelişmelerin 2008 yılından beri devam eden krizi Türkiye’ye olabildiğince az yansımasını sağlamaktı. Bunda bu tarihlere kadar başarılı olmuşlardı. Ama artık enflasyon, yüksek işsizlik, yüksek döviz kuru, ekonomide durgunluk, ihracatta azalma, bunlar üzerinden görebileceğimiz çok ciddi bir ekonomik kriz var. Dolayısıyla AKP’nin aslında çoklu krizine tanıklık ettiğimiz bir konjonktürdeyiz. 2009 itibariyle 17 yılın sonunda kendisini mutlak anlamda devletin sahibi olarak gören bir iktidar birkaç yerden birden artık çatlamaya başlamıştı. Tüm bu çok boyutlu krizin bir şekilde başka bir alana tahvil edilmesi, krizin üstünün örtülmesi, bu krizin yaratacağı sonuçların en azından bir süre daha ertelenmesi gerekiyordu."
"Jeopolitik, dış politika boyutları var ama..."
Yaşlı, Suriye harekatının jeopolitik, stratejik ve dış politika boyutlarının da elbette bulunduğunu vurgularken, ancak asıl dikkat çekenin iktidarın izlediği stratejinin iç politikaya yönelik boyutu olduğunu belirtti:
"Bu askeri operasyonun mutlak anlamda jeopolitik, stratejik ve dış politika boyutları var ama her şeyden önce bu stratejinin iç politikaya yönelik bir boyutu olduğunu düşünüyorum. En son tezkere oylamasında muhalefetin AKP’nin dış politikasına bu kadar sert eleştiriler yönelttikten sonra içimiz yana yana evet diyoruz demesi ve sonrasında da ortaya çıkan bu birlik beraberlik havasına kapılması bize aslında operasyondan murat edilenin ne olduğunu çok açık şekilde gösteriyor. Daha geçen haftaya kadar Türkiye’de insanlar elektrik zammını, doğalgaz zammını, hayat pahalılığını, gelmekte olan İstanbul depreminin yıkıcı sonuçlarını konuşuyorlardı. Ama şimdi mutlak anlamda bu konuların üstünün örtüldüğü, bunların yanı sıra harekat ile ilgili en ufak bir eleştirel bakışın, eylemin protestonun anında boğulduğu, dolayısıyla iktidarın kendisini yeniden konsolide edebileceği bir sürece girdik. Askeri operasyonun iç politikadaki yansıması da bana göre bu oldu zaten.”
"Milliyetçi cenahın duygularına oynayarak İYİ Parti'yi kendine çekmeye çalışıyor"
Yaşlı, Türkiye iç siyasetinde böylesine zorluklar yaşayan Erdoğan'ın Suriye harekatına girişirken en azından bir süreliğine 'birlik-beraberlik' söylemine bile yer vermeyip muhalif millet ittifakını 'parçalamaktan' söz etmesini de yorumladı. Yaşlı, Erdoğan'ın bu 'dobralığının' arkasında milliyetçi duyguları körükleyerek 'millet ittifakındaki' İyi Parti'yi kendine çekme girişiminin yattığı görüşünde. Yaşlı, buna karşılık Suriye politikasına olanca eleştirisine karşın CHP'nin iktidarın arkasında dizilmesinin yerel seçimlerde blok halinde kendisine gelmiş Kürt oylarına mal olabileceği görüşünü dile getirdi:
“Burada Erdoğan’ın dobralığını takdir etmek lazım. Çünkü normal şartlarda Erdoğan’ın en azından 1 hafta 10 gün boyunca bizzat kendisinin yürürlüğe koyduğu milli birlik beraberlik stratejisine uygun bir şekilde davranması ve diğer siyasi partilere en azından bir zeytin dalı uzatması beklenirdi. Ama o olanca dürüstlüğüyle dedi ki; ‘Karşınızda bir ittifak var, bu ittifakın dağılması Türkiye açısından hayırlı olacaktır’. Üstelik şunu da söyledi; ‘Bizim MHP ile kurduğumuz ittifak şu anda devam ediyor ama ittifakı geliştirebiliriz, zenginleştirebiliriz’. Zaten son zamanlarda özellikle İYİ Parti’nin de AKP’ye giderek yakınlaştığı, onunla dirsek teması içerisine girdiğine dair birtakım işaretler, rivayetler vardı. Bu operasyonun milliyetçi cenahın duygularına oynayarak belki de o yakınlaşmayı biraz daha arttıracağını düşünebiliriz. 31 Mart seçimleri şöyle kazanılmıştı: Millet İttifakı’na HDP tabanı blok halinde oy verdi batı coğrafyasında ve seçim böyle kazanıldı. Fakat bu operasyondan sonra CHP’li belediye başkanlarının aldığı tutum Kürtler açısından yeniden bir hayal kırıklığı yarattı. Örneğin bugün yine bir seçim olsa, Kürtler blok halinde Millet İttifakı’nın adaylarına oy verirler mi, bu soruyu sormak, bunun üzerine düşünmek lazım."
"Türkiye emperyalist bağımlılık iiişkilerinin bir parçası, kırmızı çizgileri aşmaya çalışıyor ama ekonomisi çok kırılgan"
Dr. Yaşlı, Türkiye'de Erdoğan hükümetinin Suriye harekatıyla ABD öncülüğündeki emperyalist sisteme meydan okuduğu görüşlerinin öne çıktığı ve hükümete 'anti-emperyalist' etiketleri yakıştırıldığı sorulunca, şu değerlendirmede bulundu:
"Hep meselenin ekonomi politik boyutuna bakmak gerek. Elbette bir jeopolitik boyutu var ama bir yandan da ekonomi politik boyut var. O ekonomi politik boyut da bize her zaman şunu söylüyor. Türkiye uluslararası kapitalist sistemin bir parçasıdır. Emperyalist bağımlılık ilişkilerine bağımlıdır. Emperyalist sistemin son 15 senedir yaşadığı kriz, AKP iktidarının bu emperyalist hiyerarşi içerisinde Türkiye’nin konumunu değiştirmek için kendisine çizilen kırmızı çizgileri zorlamasını da beraberinde getirdi. Yani bunu bir avantaja dönüştürmeye çalışıyor Türkiye. Dolayısıyla özellikle Ortadoğu’da Yeni Osmanlıcı emperyal heveslerini Suriye üzerinden tatmin etmeye çalışıyor. Bir süredir tanıklık ettiğimiz şey bu. Öte yandan bunun sınırlarının öyle ya da böyle bir tür sınırının olduğunu da biliyoruz. Çünkü Türkiye ekonomisi Trump’ın zaman zaman hatırlattığı üzere son derece kırılgan, döviz bağımlılığı olan sürekli dış açık veren bir ekonomi. Dolayısıyla döviz kurlarındaki oynamalarda Türkiye ekonomisi üzerinde zaman zaman yıkıcı sonuçları yaratabiliyor."
"Suriye harekatı S-400 üzerinden tartışılan yaptırımlar için işin tuzu biberi oldu"
Yaşlı, ABD'nin Türkiye'ye Suriye harekatı nedeniyle yaptırım uygulamaya girişimleri için ise Trump ve ABD'deki iç politika kavgasının sonucuna bakmak gerektiği görüşünde. Trump'ın liberallerle ciddi bir kavgaya tutuştuğunu belirten Yaşlı, yaptırım meselesinin de S-400 sürecinden bu yana konuşulduğunu anımsatırken, Suriye harekatının 'işin tuzu biberi' olduğunu vurguladı:
''Tüm bunlardan sonra Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’ye yaptırım uygular mı, uygulamaz mı sorusunun yanıtını ararken herhalde biraz da Amerikan iç politikasına bakmak lazım. Çünkü orada da Trump ve etrafındaki sınıf fraksiyonuyla küreselciler, liberaller denilen fraksiyon arasında ciddi bir kavga var. Bu kavganın yansıdığı hadiselerden biri de bu azletme meselesi oldu. Trump bir süredir bu azil süreciyle karşı karşıya. Aslında Trump, Ortadoğu’dan asker çekeceklerini bir seçim vaadi olarak zaten sunmuştu. Aynı zamanda Suriye’den asker çekeceklerinin açıklamasını bu yılın başında yapmıştı. Biz daha Ocak ayında bu meseleyi konuşmaya başlamıştık, Amerika, Suriye’den çekilirse ne olur diye. Uzun pazarlıklar devam etti, Trump kendi içerisinde insanları, Amerikan kurumsal yapısını buna bir şekilde ikna etmeye çalıştı. Tüm bunların sonucunda kendisi kişisel bir inisiyatif almış gibi görünüyor etrafındaki ekiple birlikte. Tüm bunlar yaşanırken, yani Amerika Birleşik Devletleri-Türkiye ilişkilerinin son 1 yıldaki seyrine bakarken unutmayalım ki S-400 füzeleri Türkiye’ye geldi ve kuruldu mu, kurulacak mı henüz bilmiyoruz. Daha birkaç ay öncesine kadar Amerika Birleşik Devletleri ile bir S-400 krizi yaşadı ve F-35 programından çıkartıldı. Dolayısıyla bugün itibariyle gelinen noktada Türkiye’ye yaptırım uygulanıp uygulanmama meselesi sadece Suriye politikası ile ilgili değil aynı zamanda Türkiye’nin S-400 almasıyla da ilgili. Kongre zaten S-400 üzerinden Türkiye’ye yaptırım konusunu tartışıyordu. Suriye meselesi, son harekat bu işin herhalde tuzu biberi oldu. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde Amerikan iç politikasındaki güçler dengelerine bağlı olarak Türkiye’nin bir şekilde birtakım yaptırımlara maruz kalma olasılığı ile biz karşı karşıya olabiliriz. Bunu süreç içerisinde izleyip göreceğiz diye düşünüyorum.”
"ABD'nin ütopyası Türkiye ve Kürt hareketini birleştirip Esad'a karşı basınç oluşturmaktı"
Yaşlı, ABD'nin Suriye'de uzun süre Türkiye ile Kürt hareketini buluşturmak, bunun üerinden hem IŞİD'a karşı mücadele altında hegemonya kurulması ve Esad'a baskı uygulanması ütopyası kurduğunu söylerken, bunun becerilemediğini ve Ankara ile ilişkilerin kopma noktasına geldiğini anımsattı. Türkiye'yi Suriye harekatının ardından Trump'ın aynı zamanda tarafları uzlaştırmak için girişimde bulunacakları söylemine atıf yapan Yaşlı, ancak Afrin'den bu yana PKK'ya karşı kazandığı askeri üstünlük nedeniyle Ankara'dan taviz beklemiyor. Yaşlı'ya göre Ankara'nın ancak kendi dayatacağı türde bir barış uzun vadede gündeme gelse bile Türkiye içerisindeki Kürt meselesinin geldiği yer itibarıyla ortada iyimserliğe yer bırakan bir tablo bulunmadığı değerlendirmesini yaptı:
"Amerika Birleşik Devletleri’nin uzunca bir süredir Suriye’deki Türkiye ve Kürt hareketiyle ilgili ütopyası şuydu. Bu iki gücü aslında birbiriyle bir şekilde uzlaştırmak, bunun üzerinden bu iki gücün birlikte hareket etmesi hem IŞİD’e karşı mücadele adı altında Suriye’de bir hegemonya kurulması hem de aynı zamanda Esad’a karşı bir basınç oluşturulmasıydı. Ama bu bir şekilde becerilemedi ve bir süre sonra ABD ile Türkiye arasındaki ipler en azından Suriye bağlamında kopma noktasına geldi. Türkiye kendi öncelikleri üzerinden harekatlar başlattı, öte yandan Amerika Birleşik Devletleri, YPG ile hareket etti. Deyri Zor, Rakka operasyonları bu bağlamda gerçekleştirildi. Şu an itibariyle bakıldığında dün Trump bir tweet atıp Türkler ile Kürtlerin uzlaştırılmasından bir şekilde barıştırılmasından bahsetti. Bu ne kadar mümkün henüz bilmiyoruz. Türkiye’de zaman zaman Kürt sorunu üzerinden birtakım müzakere süreçleri yürütülüyor. Ama devlet özellikle Türkiye sınırları içerisinde PKK’ya karşı ciddi bir askeri üstünlük kazandığını düşünüyor, onu eylemsiz kıldığını düşünüyor. Öte yandan Suriye’de, Afrin’de herhangi bir direnişle karşılanmaksızın, Afrin’i almasının ve Fırat’ın batısında ciddi bir şekilde kontrolü ele almasının Suriye’de kendisi açısından kantonların birleşmesini engellediğini ve onun da bir başarı olduğunu düşünüyor. Ve Fırat’ın doğusuna son yaptığı operasyon da özellikle Irak Kürtleri ile Suriye Kürtleri arasındaki bağlantıyı kesme hedefi aslında operasyonun önemli hedeflerinden biri. Bunu da başaracağını düşündüğü için ancak kendisinin dayatacağı ‘barış’ önümüzdeki süreçte belki gündeme gelir. Burada uzlaşmayla kastedilen birbirini aşağı yukarı simetrik olarak yakın güçlerin belli haklar etrafında belli tavizler üzerinden barışması görüşmesi değil de eli güçlü olan tarafın bir şekilde masaya oturması olarak karşımıza çıkabilir. Şu an itibariyle bunun Türkiye iç politikasına, Kürt sorununa nasıl yansıyacağını bilmiyoruz. Çünkü şu an ciddi bir gerilim var, Kürt belediye başkanlarının görevden alınması, HDP’li vekiller ile ilgili fezlekeler, partinin kapatılıp kapatılmayacağı tartışması bunlar devam ediyor. Ben kısa vadede herhangi bir müzakere yeni bir çözüm süreci beklemiyorum. Buradaki gidişatı sanıyorum askeri durum belirleyecektir. Çok kolay bir şekilde Fırat’ın doğusunda Türkiye kendi askeri üstünlüğünü kurar ve Amerika Birleşik Devletleri’ne de Rakka’yı, Deyri Zor’u da birlikte kontrol edelim gibi bir basınç uygularsa belki bir ihtimal kendi istediği barışı, uzlaşıyı, mutabakatı Kürtlere dayatmayı düşünebilir. Ama onun dışında tarafların eşit unsurlar olarak üçüncü bir gözlemcinin kontrolünde masaya oturacağı bir süreci ben şu an için öngörmüyorum.”
"Türkiye'nin Suriye'deki varlığı yarın Rusya vd İran açısından çok ciddi rahatsızlık ve basınç unsuru haline gelebilir"
Yaşlı, Suriye harekatı bağlamında Rusya'nın Türkiye ile ilişkilerini de değerlendirdi. Rusya'nın Türkiye'ye çok ciddi bir yatırım yaptığını anımsatan Yaşlı, Fırat'ın batısında Astana sürecinin bir şekilde işletildiğini, Ankara'nın Fırat'ın doğusuna yönelik son harekatının ise Kürtlerle Şam'ı uzlaştırmaya çalışan Moskova açısından 'YPG/PYD'yi bir tür terbiye aracı' olarak' görülebileceğini belirtti. Rusya'nın bugün Suriye içinde kendisine yakın bir Türkiye'yi lehine gördüğünü belirten Yaşlı, ancak Türkiye'nin eninde sonunda bir NATO ülkesi olarak ABD ile bağımlılık ilişkileri bulunduğunu anımsatarak, "Yarın bir gün ABD ile Türkiye ilişkileri değiştiğinde bu, hem Rusya hem de İran açısından Türkiye’nin Suriye’deki varlığının çok ciddi bir rahatsızlık unsuru haline gelmesi anlamına gelebilir" dedi:
“Rusya aslında bir süredir Türkiye’ye çok ciddi bir yatırım yapıyor hem ekonomik anlamda hem siyasi anlamda. Türkiye’nin sadece S-400’leri alışı değil, Akkuyu Nükleer Santrali’nin yapılması, Rus turistlerin Türkiye’ye gelişi, Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkilerin uçak düşürülmesi hadisesinden beri adım adım ilerliyor oluşu. Rusya’nın NATO ülkelerinden biri üzerinden NATO içerisinde bir çatlak yaratma ittifakına oynaması; bunlar Rusya-Türkiye ilişkileri açısından son 2-3 sene içinde tanıklık ettiğimiz şeyler. Rusya şu an Türkiye’nin Suriye’deki varlığından mutlak anlamda bir rahatsızlık duymuyor anlaşılan. İdlib’de El-Kaidecileri, cihatçıları bir şekilde Türkiye’nin üzerine tapulamış durumda. Onların hareketlerinden Türkiye’yi sorumlu tutmuş durumda. Rusya, Suriye ordusuna yol veriyor, Suriye ordusu zaman zaman orada operasyonlar gerçekleştiriyor. Bir vaadi de Astana mutabakatı çerçevesinde Türkiye’nin başına bela olabilecek bir bölge İdlib, orayı izleyip göreceğiz. Öte yandan Fırat’ın doğusunda Türkiye’nin bir şekilde oraya girmesini Rusya muhtemelen YPG/PYD’yi bir tür terbiye aracı olarak görüyor. Çünkü uzunca bir süredir Şam ile Kürtleri uzlaştırma hedefi üzerinden hareket ediyor Rusya. Ama Kürtler buna bir türlü yanaşmıyor, Amerika Birleşik Devletleri buna izin vermiyor. Şam’ın birtakım bariyerleri yakınlaşmayı zorlaştırıyor. Tüm bunlar açısından bakıldığında o bölgede en azından Rusya ile birlikte hareket eden, Rusya düşmanlığı yapmayacak bir Türkiye’yi varsayıyor olabilirler. Yine de şunu göz ardı etmemek lazım, Türkiye eninde sonunda bir NATO ülkesi, ABD ile bağımlılık ilişkileri olan bir ülke. Yarın bir gün ABD ile Türkiye ilişkileri değiştiğinde bu hem Rusya hem de İran açısından Türkiye’nin Suriye’deki varlığının çok ciddi bir rahatsızlık unsuru haline gelmesi anlamına gelebilir. Şu an böyle bir şey ile karşı karşıya değiliz. Ama ilerleyen süreçte Türkiye-ABD ilişkilerinin yeniden düzeldiği, Türkiye’nin ‘fabrika ayarlarına döndüğü’ bir konjonktürde Türkiye’nin Suriye ve Ortadoğu’da genel olarak askeri gücünün eninde sonunda Amerikan karşıtı bloku Rusya-İran-Lübnan Hizbullah’ı-Suriye çizgisini rahatsız edeceği, onların çıkarları üzerinde bir basınç unsuru haline geleceği muhakkak.”