Anaokulları ve 1. sınıflar için 21 Eylül’de; 2, 3, 4, 8 ve 12. sınıflarda ise 12 Ekim’de yüz yüze eğitime geçildi. Pandemi sürecinin başından beri MEB ve sermaye devletinin yetkilileri, Eğitim-Sen’in ve sağlık alanındaki meslek odalarının yaptığı çağrılara kulak asmayarak, okulları yüz yüze eğitime açtılar. Alınmayan önlemler ise salgının okullar aracılığı ile yayılmasına neden oldu. 12 Ekim’de yüz yüze eğitime geçen okullardan Covid-19’a yakalanan öğretmen ve öğrenci haberleri gelmeye devam ediyor. Covid-19 tespit edilen okullarda yüzlerce öğrencinin karantinaya alındığı da basına yansıyan ilk haberler arasındaydı.
Okullarda yüz yüze eğitime geçilmeden önce gerek Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk gerekse de sermayenin diktatörü Tayyip Erdoğan, salgına karşı okullarda gerekli önlemlerin alındığından dem vurdular. Maske, mesafe, dezenfektan ve ateş ölçüm cihazları ile okullarda salgının kontrol altına alınacağını ifade ettiler. Oysa Samsun’un İlkadım ilçesinde dört öğrenci ve iki öğretmende covid-19 tespit edilmesi, 240 öğrencinin karantinaya alınması; Çanakkale’de iki okulda Covid-19 tespit edilmesi ve 30 yakın öğrencinin karantinada olması; Ordu Fatsa’da bir öğretmen ve öğrencide koronavirüs tespit edildikten sonra 30 öğrencinin karantinaya alınması AKP iktidarını peşinen yalanladı. Selçuk ve Erdoğan’ın bahsettikleri önlemlerin göstermelik olduğu ve okullardaki salgını kontrol altına alamadıkları gerçeği bütün açıklığı ile gözler önüne serildi.
Pandemi sürecinin başından bu yana öğrencilere, öğretmenlere ve eğitimin diğer bileşenlerine hiçbir şey sorulmadan, onların onayı alınmadan hareket edildi. Sermayedarların kâr sağlayabileceği şekilde kararlar alındı. Devlet okullarındaki kalabalık sınıflara herhangi bir çare bulunmadı. Bunların yanı sıra temizlik ve maske gibi ihtiyaçların karşılanamaması salgının yayılmasına adeta davetiye çıkardı. Para ile eğitim veren özel okullarda önlemler alınarak eğitim hakkının sunulması, devlet ve köy okullarında ise hem eğitim hem de sağlık hakkının hiçe sayılması, eğitimdeki fırsat eşitsizliğinin ulaştığı boyutlara da bir kez daha ayna tuttu.
Sermaye iktidarı salgının okullarda yayılmaması konusunda hiçbir çaba harcamadığını göstermiştir. Eğitime ve sağlığa ayrılması gereken bütçelerin savaş sanayisine, lükse-şatafata harcanmaktadır. Eğitim için ayrılan miktar ise dindar, sorgulamayan, itaatkar bir nesil yetiştirmek için dinci-gericiliğin hizmetine sunulmaktadır. İktidar temsilcilerinin, salgın sürecinde eğitime ve sağlığa bütçe ayırmamaları, okullarda önlemler alınmaması, yine okullarda tespit edilen yaygın Covid-19 vakaları ise önümüzdeki günlerde eğitimin tüm bileşenleri için eğitim ve sağlık hakkının daha da büyük bir tehditle karşı karşıya olduğunun kanıtlarıdır.
Oysa eğitime ve sağlığa ayrılacak bütçeler ile bu süreçte verilecek eğitim sırasında salgın kontrol altında alınabilir. Yapılacak yeni eğitim birimleri, özel okullardaki dersliklerin parasız şekilde öğrencilere açılması, eğitim bileşenlerinin barınma, ulaşım, beslenme gibi ihtiyaçlarının karşılanması ve eğitimin ulaşılabilir, nitelikli bir hale getirilmesiyle bu süreçte yaşanan sorunlar çözülebilir. Fakat sermaye devleti bizlerin eğitim, sağlık ve yaşam hakkını önemsememektedir. Sermaye devletinin önemsediği tek şey sermayedarların kârlarının daha da artması, kapitalist sistemin devam ettirilmesidir.
Sermayedarların kârları eğitim hakkımızdan da sağlımızdan da önemli değildir. Elbette gençlik olarak eğitim, sağlık ve yaşam hakkımızdan vazgeçmiyoruz. Eğitim, sağlık ve yaşam hakkımıza sahip çıkmak için mücadelemizi büyütelim!
Eğitim ulaşılabilir ve nitelikli hale getirilsin!
Yüz yüze eğitime geçilen okullarda göstermelik önlemler değil, salgını önleyecek önlemler alınsın!
Eğitim bileşenlerinin eğitim, sağlık ve yaşam hakkı gözetilsin!
K. SÖNMEZ