Eğitim hakkının gaspına karşı mücadeleye!

Salgının derinleştirdiği sınıfsal ayrımlara karşın birlik olup, geleceğimizi ellerimize almalıyız. Eğitim hakkının gaspına engel olmalı, dayatılan karanlığa son vermeliyiz. DLB saflarında örgütlenip, mücadeleyi yükseltmeliyiz!

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Gençlik
  • |
  • 21 Ekim 2020
  • 08:00

Okulların tatil edildiği Mart ayından bu yana yüz yüze eğitim için gerekli hazırlık ve alınacak önlemler konusunda ciddi hiçbir adım atılmadı. Süreç yönetimi “başarılı” olarak değerlendirilip işçi ve emekçilerle alay ediliyor. Kendisi de özel okul patronu olan Milli Eğitim Bakanı, özel sektörün ihtiyaçları doğrultusunda politikalar uygulayarak kapitalizmde sermaye sınıfını temsil ediyor.

Pandemi öncesinde de eğitim sorunu kronikleşmiş yapısal sorunlarla birlikte temel gündemlerden biriydi. Şimdi ise artık daha da hayati duruma gelmiş, milyonlarca öğrencinin özellikle işçi ve emekçi çocuklarının geleceklerinin karartıldığı bir düzeye varmıştır. Kapitalizmde bir gelecek kurgulamak zor iken, pandemi bu sorunu daha da ağırlaştırdı. Genç nesillerin eğitimi sorunu toplumsaldır ve toplumun çıkarları gözetilerek planlanması gerekir. Oysa kapitalizmde durum böyle değil. Öğrencilerin müşteri veya ucuz işgücü durumuna düşürülmesi mevcut ekonomik düzenin temel mantığıdır. Sermaye sınıfının egemenliği, sömürüye dayalı sistem toplumun ihtiyaçlarını esas alamaz. Kapitalist sınıfa mensup çocukların eğitim hakkı gözetilir ancak toplumun çoğunluğunu oluşturan işçi ve emekçilerin çocukları için aynı çabadan imtina edilir.

Tam bir kaos

Basına yansıyan haberlerde televizyonu, tableti ya da interneti olmayan çocukların EBA TV’den faydalanamıyor olduğu gerçeği sermaye sınıfı için önemsizdir. Hangi köyde kaç çocuk bu imkânlardan mahrum? Zaten niteliksiz olan bu uzaktan eğitim sürecinden uzak kalan kaç çocuk var? Bu sorular çok da ilgilendirmez onları. Anne ve babaların telefonlarını çocuklarının eğitimi için vermeleri sorunu çözmüyor. Çocukların internet olmadığı için derslerini yapamaması ile ağlamaya başlamaları ve ebeveynlerin de bu durumda ne yapacaklarını bilememeleri haberlere yansıyor. Velilerin, öğrencilerin ve öğretmenlerin sinir krizleri geçirdiği yer alıyor haberlerde. EBA TV’ye erişim sıkıntısından kaynaklı öğretmenlerin ücretli platformlardan öğrencilerine ders vermeye çabaladıkları biliniyor. Canlı sınıf ortamlarında verilen derslerin ne kadar verimli olduğu tartışılıyor. Eğitim döneminin henüz başında olmamıza rağmen katılımın git gide düştüğü ve bu sıkıntıların devamında daha da düşeceği söyleniyor. Müfredat yoğunluğu ve ders saatlerinin planlanması meselesi de sorun yaratıyor. Aslında şu an eğitim-öğretim dönemine tam bir kaos hakim.

İşçi ve emekçilerin çoğunun, çocuklarına güzel bir gelecek kurmak ve güvence sağlamak için sömürü düzenine ses çıkarmadan açlık sınırının altındaki ücretlerle çalıştıkları bilinen bir gerçek. Ancak kapitalizmde güvencenin olmadığını pandemi sarsıcı bir şekilde hatırlatmış oldu. Velilerin yaşadıkları tek sıkıntı bu imkânlara sahip olmadıkları için çocuklarının eğitim hakkından faydalanamaması da değil. Çocuklarının psikolojik ve gelişimsel ihtiyaçlarını giderememekten kaynaklı da önemli sorunlar yaşıyorlar.

“Artık 2020 senesindeyiz” gibi ifadelerle bazı gerçekleri çarpıtmaya çalışan bakanlar, halen evinde televizyon olmayan ailelerin varlığından habersiz olamazlar. Ya da internet çağında halen ülke genelinde niteliksiz internet alt yapısı olduğunun bilincindedirler. Aynı zamanda bu haliyle internetin pahalı olması da mevcut sorunların diğer yanıdır. Zaten arada çöken, erişim sıkıntısı yaşanan EBA TV derslerine katılamayan öğrencilerin varlığı, MEB için tam olarak yansıtılmayan sayısal veri ve gözden çıkarılacak zayiat anlamına geliyor. Sayılar ancak TL ile çarpılınca anlam kazanıyor. Okulların yüz yüze eğitime başlayıp başlamayacağı açıklaması yapılacakken dahi, özel okullara belli bir oranda kayıtlar yapılması beklenmişti. Çocukların eğitim sorununa bakış açısını anlatan çok net bir tutumdur bu.

Pandeminin daha ne kadar süreceği belirsizliğini koruyor. MEB ise yüz yüze değil uzaktan eğitime odaklanmış durumda. Yatırımlar bu alana yapılıyor ancak her çocuğun eşit koşullarda eğitimden yararlanabilmesi için değil.

Geçenlerde katıldığı bir televizyon programında Ziya Selçuk Dünya Bankası’ndan bir proje aldıklarını açıkladı. 160 milyon dolarlık proje ile 2 sene içerisinde Türkiye’de büyük bir dijital eğitim platformu kurup, kişiye özel eğitim getireceklerini iddia etti. Bu projenin detayları net olmasa da ülkenin mevcut alt yapısı ile EBA TV’de dahi sorunlar yaşanırken bahsedilen eğitim platformunu nasıl kuracakları muamma. Bir de kişiye özel eğitim denilerek güzelleme yapılıyor. Zaten internette ücretli eğitimler ve çeşitli platformlar var. İmkânı olan internet üzerinden dünyanın en prestijli üniversitelerinden dahi mezun olabiliyor. Tabii yine ücret karşılığında ve yeterli donanım eşliğinde.

Ülkenin her çocuğu eşit şartlarda değilken, bu tarz propagandaların yine kapitalistlerin ihtiyaçları gözetilerek yapıldığı açıktır. Özel okullarda yapılan reklamlar da bu yöndedir. Eğitimde temel sorunları çözmek yerine Z. Selçuk gibi özel okul sahibi kapitalistlerin cepleri düşünülüyor. Pandemi döneminde dahi, özel orta öğretim kurumlarının sayısı 305 arttı. Özel okulların yüz yüze eğitime başlama konusunda sağladıkları imkânlar, aslında tüm okullarda da aynı şekilde önlemler alınarak yüz yüze eğitimin başlatılabileceğini gösteriyor. Ancak sermaye devletinin bakanlıkları bunun için değil, “süreci başarılı bir şekilde yönetiyoruz” algısı yaratmak için çalışıyorlar. Kamusal kaynaklar özel sektöre aktarılırken, kamuya pay ayrılmıyor.

Pandemi sürecinde işçi ve emekçi çocuklarının eğitimden kopuşları hızlanıyor. Çocuk işçilik, erken yaşta evlilik, çocuk istismarı gibi sorunlar derinleşiyor. Okul terki veya üniversiteye gitmeme oranında artış gözlemleniyor. Üniversite mezunlarının üçte birinin işsiz kaldığı bir durumda üniversiteye hazırlanma kaygısı eskiye nazaran azalmış durumda.

Bahsi geçen tüm bu sorunlar işçi ve emekçi çocuklarının hem bugününü karartıyor hem geleceğini belirsizleştiriyor. Umutsuz, hayalsiz ve ne yapacağını bilememe hali çoğu gencin temel sorusu haline geldi.

18 yaşında arkasında çarpıcı bir not bırakarak intihar eden Furkan Celep, dünyaya veda ederken bile sistemin akıl dışılığını vurguladı. Oysa sömürücü bir sınıfın iktidarda olmadığı, gelecek güvencesinin ve eğitim, sağlık gibi hakların sağlandığı sosyalizm milyonların yaşam umududur. Hayatı anlamsız, amaçsız görüp intihar etmek değil, bugünü ve yarını için savaşmak asıl çözümdür.

Kapitalizmde eğitimin bilimsellikten uzak, paralı, eşitsiz olmasına rağmen eğitim hakkını her zaman savunmak gerekir. Eğitim alanında yaşanan bu sorunların her biri mücadele konusu olmalı. Salgının derinleştirdiği sınıfsal ayrımlara karşın birlik olup, geleceğimizi ellerimize almalıyız. Eğitim hakkının gaspına engel olmalı, dayatılan karanlığa son vermeliyiz. DLB saflarında örgütlenip, mücadeleyi yükseltmeliyiz!

Devrimci Liseliler Birliği